Dünyanın Mihveri Kadın mı Para mı?. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Читать онлайн.
Название Dünyanın Mihveri Kadın mı Para mı?
Автор произведения Hüseyin Rahmi Gürpınar
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6485-89-1



Скачать книгу

Efendi acınmayla başını sallayarak:

      “Pansiyona borcu birikmiş olduğuna bir şey diyemem. Ama bilezik çalmış olduğunu kolayca kabul edemem.”

      Polisin yanındaki adam birdenbire söze karışarak:

      “Efendim, benim adım Dimitri’dir.”

      Ömer Efendi bir şaşırmışlıkla:

      “Adınız Dimitri olsun, Kosti olsun, bunun bir önemi yok.”

      Dimitri: “Yok, hani ya kendimi tanıttırarak laf söylemek isterim. Ben Şenlik sahipleri İlyaların yakından dostlarıyım. Pansiyonda geçen her olaydan haberim vardır. Edip Münir Bey’i de tanırım. Şenlik’e olan borcunu da bilirim. Dün sabah Edip Münir’i elinde bavuluyla Eminönü’nden geçerken gördüm. Şüphelendim. Kendimi göstermeden peşine düştüm. Dosdoğru geldi, bu mağazaya girdi. Bu işe mim koydum. O günü işlerim çoktu. Şenlik’e uğrayamadım. Ertesi günü gittim. Pansiyonu altüst buldum. ‘Telaş etmeyiniz. Ben Edip Münir’in nerede olduğunu biliyorum.’ dedim. Elime ayağıma sarıldılar. Şaşıyorlar efendim, bavulu pansiyondan nasıl aşırdığına şaşıp şaşıp kalıyorlar. Orada kapıcı bir Barba Niko vardır. İçeriden dışarı, dışarıdan içeri kuş uçurtmaz. Bir kedi, fare deliğini nasıl beklerse kapıya öyle dikkat eder. Koca bavul palto altında gitmez. Cebe sığmaz. Bu zamanda ‘pikpoketlik’, hokkabazlık gibi bir zanaat olmuştur. Duyurmadan gözden sürmeyi çalıyorlar. Bu işi gören delikanlıdan ben her hüneri, her ustalığı umarım. O günü bavulla beraber madamın altın bileziği de yok olmuştur. Bavulu veriniz. Alıp Şenlik Pansiyonu’na götüreceğim. Borcunu versin, malını alsın.

      Ömer Efendi: “Dimitri Efendi, bu emanet bavul… Şenlik Pansiyonu’na gönderilemez. Siz lafınızı bitirdiniz. Artık susunuz. Burada zabıta memuru var, ne olacağını o söylesin…”

      Polis: “Bavulun sahibi buraya ne vakit gelir?”

      Ömer Efendi: “Dün gitti. Nereye gittiğini, buraya ne vakit geleceğini bilmiyorum.”

      Polis: “Bavulu alıp komiserliğe götüreyim. Sahibi gelsin, oradan alsın.”

      Ömer Efendi: “Efendim, bavul Edip Münir’in malıdır. Onu bir yerden çalmış değildir. Borca karşılık zapt etmek de kanuna uygun değildir. Keyfe göre bir harekettir. Alacak meselesi de ayrıca dava olunacak bir şeydir. Çalındığı iddia edilen bileziğe gelince; bu hırsızlık da ispata ihtiyaç gösterir.”

      Dimitri Efendi: “Açalım bakalım içinde ne var?”

      Ömer Efendi: “Bir kere bavulun anahtarı yok.”

      Dimitri Efendi: “Bir anahtar uydururuz.”

      Ömer Efendi: “İkincisi ortada bir adam öldürme falan da yok. Mahkeme kararı olmadıkça sahipsiz bavul açılamaz. Üçüncüsü bunun içinde para eder bir şey bulunacağını da hiç sanmam. Dördüncüsü kilidi zorlanan sandık sahibi de bizden bazı ziyan iddiasına kalkabilir.”

      Polis: “Bu Edip Münir Bey gelince onu komiserliğe göndereceğinize söz veriyor musunuz?”

      Ömer Efendi: “Nasıl söz vereyim? Bende zabıta yetkisi yok. Yakasına yapışıp da onu komiserliğe kadar sürükleyecek vücutça bir kuvvete de sahip değilim. Şimdi söyledim, ne zaman geleceğini de bilmiyorum.”

      Polis: “Bu adamın hakkında ileriye sürülen iddialara göre kendisini bulmak gereklidir. Bavulu kilitli olarak komiserliğe götüreceğim. Gelsin, sorularımıza karşılık verdikten sonra bavulunu alsın.”

      Polis efendi dışarıdan bir hamal çağırttı. Bavulu verdi. Mağazadan çıktılar.

      5

      Onlar çıktıktan sonra Ömer Efendi’yi bir düşünce alır. Zihni karışır, kendi işiyle uğraşamayacak bir sinir hâline tutulur. Bir ahlaksızın yüzünden durup dururken başına gelen bu hâl ne? Acaba Edip Münir altın bileziği çalmış mıdır? Polise karşı onu bu hırsızlıktan temize çıkarmaya uğraştığına şimdi pişman oluyordu.

      Bilezik bavuldan çıkarsa kendisine hırsız yatakçısı gözüyle mi bakılacak?

      Edip Münir çok parasız görünüyordu. Elinde böyle çalınmış bir bilezik bulunsaydı, onu satar, paraları cebe atar, dilenircesine üsteleyerek para istemezdi.

      Gerçekte bu hırsızlık olmuşsa bileziği bavula kilitlemek veyahut cebinde taşımak ihtimallerinden hangisi doğru olabilir?

      Ömer Efendi bu ihtimallerden yana ve bu ihtimallerin karşısında kafasını işlete işlete yorgun düştü. Bu hâlle aradan üç gün geçti. Ne Edip Münir’den bir işaret ne polisten bir haber…

      Günler geçtikçe olayın büründüğü gizlilik derinleşerek tehlike büyüyor gibi oluyordu. Ömer Efendi böyle can sıkıcı, rahatsız edici bir ruh hâli içinde bulunurken dördüncü günü mağaza komşusu Osman Efendi elinde bir gazete ile Ömer Efendi’nin cam odasından içeriye girerek yüzüne dikkatli bir bakışla:

      “Selamünaleyküm komşum.”

      “Ve aleykümselam efendim.”

      “Haberin var mı?”

      “Hayır.”

      “Seni gazeteye basmışlar.”

      Birdenbire Ömer Efendi’ye hafif bir titreme gelir. Dili dolaşarak sorar:

      “Neden?”

      “Şenlik Pansiyonu’ndan aşırılan bir bavul ve ayrıca bir altın bilezik, elmas yüzük ve benzeri şeylerin çalınışından ötürü…”

      Ömer Efendi’nin ilk önce kızaran benzi şimdi sararır ve şu birkaç sözü kekeler:

      “Benim böyle çalınmalarda ne ilişiğim olabilir?”

      “Herkes de buna şaşıyor ya… Gazeteyi okuyayım da dinle.”

      Ömer Efendi’nin gözleri kararır. Kulaklarına bir uğultu dolar. Osman Efendi gazeteyi okumaya başlar:

      “Sirkeci taraflarında Şenlik adıyla tanınan bir otel vardır. Buranın pansiyonerlerinden açıkgöz bir genç üç yüz liralık bir takıntıdan sonra Madam İlya’nın altın bileziği ile elmas yüzük ve küpelerini bavuluna yerleştirerek fennin en son araştırmalarında önemli bir konu olan ‘Görünmez Adam’ sırrına ermiştir.

      Zabıtanın geceli gündüzlü araştırmaları sonunda nihayet yatak bulunmuş fakat av, yine havalanmıştır. Edip Münir adına karşılık veren bu usta dolandırıcı, vurgunlarını Asmaaltı tüccarlarından amcası Hacı(!) Ömer Efendi yanına taşır ve amca yeğen aralarında bu ele geçirilen şeyleri paylaşırlarmış.

      Çalınmış malların saklandığı bavul zabıtaca elde edilmiştir. Açıldığı zaman içinden neler çıkacağı çok merak olunuyor. O semtte mal çaldırmış olanlar hep kilidin içinde anahtarın çevrileceği günü bekliyorlar. Görünmez adamın da nihayet saydamlıktan yoğunluğa döneceği şüphesizdir.”

      Bu satırlar okunurken Ömer Efendi’nin büyük bir şaşkınlıkla gözleri büyür. Ağzı bir karış açılır.

      Osman Efendi: “Ne oluyorsun komşum? Bu ne hayret? Küçük dilini yutacaksın.”

      Ömer Efendi: “Küçük dilimi değil, büyüğünü de yutmuş olsam şaşılmaz. Sade bir olayı büyüterek, iftiralar atarak bu biçime sok!”

      “Acele etme, zabıtanın da bunda hiçbir suçu yoktur. Zabıta da bu habercilerden onların kötülüklerine uğrayanlar kadar yangındır. Zabıta, günün olaylarını asla heyecana düşürmeyecek en sade şekilde verir. Fakat bu raportörler kendi edebî fantaziye güçlerince