Название | Alice Harikalar Diyarında |
---|---|
Автор произведения | Льюис Кэрролл |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6485-64-8 |
Kendi kendine bunları söylerken birden ayağı kaydı ve ne olduğunu anlamadan foş diye bir ses geldi. Çenesine kadar tuzlu suyun içine batmıştı. Aklına ilk gelen şey denize düşmüş olabileceğiydi. Öyleyse trenle geri dönebilirim, diye düşündü (Alice hayatında sadece bir kere deniz kenarında bulunmuştu ve şu yargıya varmıştı: İngiliz sahillerinde nereye gidersen git, denizde tekne olurdu. Bazı çocuklar, kıyıda ahşap kürekleriyle kumdan kaleler yapardı. Sahilin arka sırasında pansiyonlar bulunur, pansiyonların arkasında da tren istasyonları olurdu.). Aklından bunlar geçerken daha önce -boyu üç metreyken- kendi gözyaşlarıyla oluşturduğu havuzun içinde olduğunu fark etmesi uzun sürmedi.
Yolunu bulmak için oradan oraya doğru yüzerken Keşke bu kadar çok ağlamasaydım. dedi kendi kendine. Şimdi kendi gözyaşlarımın içinde boğularak cezalandırılacağım işte! Bu çok tuhaf bir duygu. Gerçi bugün her şey çok tuhaf!..
Tam o sırada kendinden biraz uzakta, suyun içinde bir şeyin çırpındığını duyunca ne olduğuna bakmak için yanına doğru yüzdü. Aklına ilk gelen şey bunun bir ayı balığı veya su aygırı olabileceğiydi ama daha sonra eskiye göre ne kadar küçülmüş olduğunu hatırladı. Biraz yüzünce sesin bir fareden geldiğini gördü.
Bu fareyle konuşmam bir işe yarar mı acaba? diye düşündü Alice. Burada her şey o kadar tuhaf ki bu fare de pekâlâ konuşuyor olabilir. Denemekten ne zarar gelir ki? Sonra konuşmaya başladı: “Sevgili farecik, bu havuzdan nasıl çıkabileceğimizi biliyor musun? Bu suyun içinde yüzmekten çok yoruldum. Sevgili farecik!” (Alice bir fareyle konuşmak için en güzel yolun bu olduğunu düşündü. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştı ama erkek kardeşinin Latince kitabında böyle bir şey gördüğünü hatırlıyordu.) Fare, Alice’e merakla bakarken sanki bir şey söyleyecekmiş gibi göz kırptı ama hiçbir şey söylemedi.
Belki de dilimizi anlamıyordur, diye düşündü Alice. Sanırım bu bir Fransız faresi ve Kral William ile buralara gelmiş (Tarihi iyi bilse de bunun ne kadar zaman önce olduğundan pek emin değildi.). Bu sefer de Fransızca konuşmaya başladı: “Kedim nerede?” Fransızca kitabındaki ilk cümle buydu. Fare, sudan aniden fırlayıp korkuyla titredi. Alice zavallı hayvanı incittiğini düşünerek apar topar “Çok affedersiniz, sizin kedilerden hoşlanmadığınızı unutmuşum!” dedi.
Fare öfkeyle, “Hoşlanmam tabii ki! Siz benim yerimde olsaydınız hoşlanır mıydınız?” diye sordu.
Alice, Fare’yi yatıştırmaya çalışarak “Herhâlde hoşlanmazdım. Lütfen sinirlenmeyin. Keşke size kedim Dinah’yı gösterebilseydim. O zaman eminim ki kedileri severdiniz. Öyle uslu bir kedidir ki!” dedi. Alice suyun içinde tembel tembel yüzerken kedisi hakkında konuşmaya devam etti: “Ateşin yanında miyavlayarak güzel güzel oturur ve patilerini yalar. Öyle yumuşak tüyleri vardır ki! Hem fareleri de bir çırpıda yakalayıverir.” Sonra bir anda pot kırdığının farkına vararak “Oh affedersiniz!” diye atıldı hemen. Fare sinirden köpürünce Alice onu çok kızdırdığını fark edip “Eğer istemiyorsanız, onun hakkında daha fazla konuşmayız.” diye cümlesini tamamladı.
Fare kuyruğuna kadar titreye titreye “İyi olur!” diye atıldı sinirle. “Eğer bu konudaki fikrimi sorarsan; benim ailem oldum olası kedilerden nefret eder. İğrenç, aşağılık, adi şeyler! Bir daha bana sakın kedi deme!”
Alice konuyu hemen değiştirmek için “Peki bir daha demem.” dedi. “Ya köpekler? Onlardan hoşlanır mısın?” diye sordu. Fare bu soruyu cevaplamayınca Alice hevesle konuşmaya başladı “Bizim evimizin yanında çok tatlı bir köpek var. Sana göstermek isterdim. Küçük ve parlak gözlü, uzun, kıvırcık, kahverengi tüylü bir teriyer! Mesela ona bir şey atarsan hemen yakalıyor veya önünde diz çöküp yemeğini vermeni bekliyor. Daha birçok şey yapıyor da hepsini şimdi hatırlayamadım. Bir çiftçinin köpeği bu ve çiftçi onun kendisine çok yararı dokunduğunu söylüyor. En az 100 pound edermiş! Çiftçi diyor ki onun sayesinde fareden eser kalmamış.” Bu sırada “Oh affedersin!” diye atıldı hemen mahcup bir şekilde. “Korkarım yine seni kızdırdım!” Bunun üzerine Fare, Alice’ten uzaklaşmak için telaş içinde yüzebildiği kadar hızla yüzmeye başladı.
Alice, Fare’nin arkasından bütün samimiyetiyle seslendi: “Sevgili Farecik! Lütfen geri dön. Tamam, eğer hoşlanmıyorsan kediler veya köpekler hakkında konuşmak yok.” Fare bunu duyunca ikna oldu ve tekrar ona doğru yavaş yavaş yüzmeye başladı ama korkudan beti benzi atmıştı zavallının. Alice Sanırım heyecanlandı, diye düşündü. Tir tir titreyen Fare, “Sahile gidelim, orada sana başımdan geçenleri anlatırım. Sen de kedilerden ve köpeklerden neden nefret ettiğimi anlarsın.” dedi.
Havuz, suya düşen kuşlar ve hayvanlarla dolmaya başlamıştı. Oradan uzaklaşmanın tam zamanıydı. Havuzda bir Ördek, bir Dodo Kuşu, bir Kırmızı Papağan, bir Kartal Yavrusu ve birkaç tane de ismini bilmediği başka hayvan vardı. Alice oradan uzaklaşırken hepsi birden onun arkasından sahile doğru yüzmeye başladılar.
3. BÖLÜM
Hayvanların Yarışı ve Uzun Bir Hikâye
Bütün hayvanlar bankta buluşmuş, toplantı yapıyorlardı ve bu, uzaktan oldukça tuhaf görünüyordu. Kuşların tüyleri leş gibiydi, diğer hayvanların tümünden şıp şıp sular damlıyordu. Hepsinin yüzü asıktı ve bu durumdan oldukça rahatsız görünüyorlardı.
Elbette ki ilk sorun nasıl kuruyacaklarıydı. Bu konuyu birbirlerine danışıyorlardı. Birkaç dakika sonra Alice de bu konuyu onlarla tartışırken buldu kendini ve sanki onları kırk yıldır tanıyormuş gibi davranmaya başladı. Her şey ona çok doğal geliyordu. Özellikle de tartışmanın sonunda yüzünü asıp “Ben senden büyüğüm ve senden daha iyi bilirim!” diyen Kırmızı Papağan ile uzun bir tartışma içine girmesinden anlaşılıyordu ne kadar rahat olduğu. Alice, Kırmızı Papağan’ın yaşını merak edip sordu. O buna cevap vermeyince geriye söyleyecek başka bir söz kalmamıştı.
En sonunda içlerinde en çok söz sahibi gibi görünen Fare, “Hepiniz oturun ve beni dinleyin. Hepinizi kurutacacağım.” dedi. Hepsi daire şeklinde yan yana oturunca Fare de ortalarına geçip oturdu. Alice de Bir an evvel kurumazsam hasta olacağım, diye endişe ederek gözlerini dikmiş diğerlerine bakıyordu.
Fare, “Öhöm! Hazır mısınız? Bu bildiğim en kuru şey… Sessiz olun lütfen! Son zamanlarda fethedilmesiyle anılan İngiltere, davası Papa tarafından da desteklenen Fatih Wiliam’a boyun eğdi. Mercia ve Northumbria kontları Edwin ve Morcar da…”
Kırmızı Papağan’dan “Öf!” diye bir ses geldi.
Bu durum hoşuna gitmese de Fare kibar bir şekilde “Bir şey mi demek istiyorsun?” diye sordu.
Kırmızı Papağan geçiştirerek “Yok, hayır!” dedi.
Fare, “Bana bir şey söyledin gibi geldi de… Neyse devam edeyim, Mercia ve Northumbria kontları Edwin ve Morcar, onun için bildiri yayımladılar hatta İngiliz Kilisesi’nin başpiskoposu Stigand bile bunu mantıklı bularak…”
Ördek, “Ne buldu, ne buldu?” diye atıldı.
Fare sinirli bir şekilde “Bu’nu işte! Elbette bu’nun ne olduğunu biliyorsun!” diye yanıt verdi.
“Bir şey bulduğumda onun ne olduğunu bilirim elbet; ya bir kurbağa ya da bir solucandır. Sorun Başpiskopos’un ne bulduğu!” dedi Ördek de.
Fare bu soruyu çok da kale almayıp konuşmasına devam etti: “(…) Bunu mantıklı bularak Edgar Atheling’in William ile buluşup ona tacı sunmasını teklif