Название | Şehir Mektupları |
---|---|
Автор произведения | Неизвестный автор |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-605-121-969-1 |
Ne belaya uğradı garip başım, ne derde
Ben onun kurbanıyım
Beni sevmez ne eder de?”
Ooh! Yahey! Yaşa! Yarım saat böylece dinlendikten sonra, yine yolumuza revan olduk. Sultan Suyu denilen yere geldik. Bir alay da orada koptu. Zurna, klarnet, davul, çifte nağra,93 laterna.94 Bir çalgı topluluğu ki alaturkası da var, alafrangası da. Orada da birkaç hava dinledikten sonra, yine yollandık. “Kambur” deniyor, bir yere geldik. Burası sakin, gürültü yok. Karşımızda koca bir su terazisi; yapılır şey değil. Tam bir alçak gönüllülükle altından geçerek yürüdük.
Bendler, hakikaten Osmanlı medeniyeti eserlerinden örnek verecek heybetli tesislerden imiş. Hayret içinde kaldım. Çevrenin latifliği, o ormanların güzelliği, şairce düşünenler için epeyce sermaye verir. Ne çare ki zurna bizi orada da yakaladı.
Büyükdere piyasası pek güzel oluyor. Akşamın saat on ikisinde95 başlayan bu gezinti, gecenin üçüne, hatta dördüne kadar sürerek gündüzün cayır cayır yanan ateşzedeler, gecenin kararsız tazeliğinden şöylece istifade ediyorlar. Çevrenin gözlere ve düşünceye bahşettiği tatlılık dolayısıyla, bu piyasaların parlaklığı çoğalıyor.
Fakat, gazinoda oturmak için epeyce yürek ister. Kendine güvenmeyen içeriye girmesin. Ne diyorlar, biliyor musunuz?
İnsan, Büyükdere’ye para yemeye gelirmiş. Doğru. Fakat vapur parasına kadar soyulursa burası biraz endişe vermez mi?
Meşhur kemancımız Tatyos,96 bu sene yine Çırçır’da97 kemanını öttürüyor. Fasıllar yapıyor. Karakaş,98 Kanuni Şemsi,99 Tamburi Yuvakim100 birleşmişler. Fakat geçen pazar günü gibi yağmur yağacak olursa tente altında oturmak hoş kaçmıyor. Ne var ki dinlenecek bir saz takımı varsa o da ancak bu takımdır. Çırçır sahibinin yüksek zevkini zaten işitmişiz: Derme çatma şeylere iltifat etmez.
Ne dersiniz? Tuzlu şeyler yiyip de sulara gitmek âdeti henüz kaybolmamış. Ben bile bir içgüdü ile, sardalya yiyip gitmeyeyim mi? İç bire, iç! İnsan kırbaya101 dönüyor. Bereket versin su durmuyor, akıyor. Yoksa ben de İstanbul’a davul gibi bir karınla dönecektim.
15
– Facialı ve gayet yanık komedya —
Perde: 1
Fasıl: 2
Tablo: 3
Kanto:102 4
Bale: 5
Perde açıldığında alafranga bir yatak odası. Yan tarafta, bir mermer masa üzerinde lavmana.103 Onun yanında örtülü, ayaklı, çekmeceye benzer bir şey. Sıkı sıkıya kapanmış pencereler. Tek, madenî, kabarık bir karyola, kanepe, iskemle, sandalye, koltuk, yastık. Geyik evini tasvir eden bir levha. Karpuz, üzüm, şeftalili bir levha daha. Yaz mehtabı. Hava sıcak. Âşık, ayakta terini siliyor. Sevgili, köşede oturmuş, gözlerini süzüyor. Konuşma Fransızca oluyor.
Sevgili:
“Siz beni seviyor musunuz?”
Âşık:
“Bütün kalbimle, madam.”
Sevgili:
“Ne vakitten beri seviyorsunuz?”
Âşık:
(Bir hayli düşündükten sonra) “İşte, o günden beri…”
“Oof! Hava da sıcak. Şu ceketimi çıkarır mısınız?”
“Başüstüne!” (Vişneçürüğü, üzeri siyah kaytan ile oymalı yakası sarımsı dantelalı, kısa ve dar kollu ceket çıkarılır. Ufak, düz bir gerdan ile bir karış yüz ölçümünde dekolte bir göğüs, yumuk iki omuz görünür.)
(Süzülerek) “Hâlâ seviyor musunuz?”
“Şüphe mi var, madam? Görmüyor musunuz? Neler çekiyorum…”
“Hava da pek ağır! Şu korsemin bağlarını çözer misiniz?”
“Başüstüne, madam!” (Çözer çözmez “puf” diye bir göğüs sedası, dümbelek bir karın şişkinliği.)
“Oh! Biraz genişledim.”
“Evet…”
“Benden evvel bir başkasını sevdiniz mi?”
“Kabil mi? İlk aşkım bu. Ben yalnız sizi sevdim, severim, seveceğim, seviyorum.”
“Teşekkür ederim. Fakat siz de sıkılıyorsunuz, ceketinizi çıkarın.”
“Başüstüne, madam!”
“Yanıma oturmaz mısınız? Fakat, bu hararet ne olacak! Jüpon bile sıkıntı veriyor. Çıkarmaz mısınız?”
(Beyaz dantelalı diğer bir şey daha çıkarır.)
“Ama siz de terliyorsunuz. Yeleğinizi çıkarın, boyun bağınızı çözün.”
“Peki, başüstüne madam!”
“Aşk hakkında fikriniz nedir?”
“Sizden başka fikrim yoktur. Yanıyorum.”
“Bari gömleğinizi de çıkarın. (İnce ten fanilası, aralığından bir iki göğüs kılı perçemi) Ah! Madam…”
“Söyleyin mösyö…”
…
“Fakat iskarpinlerim de…”
“Çıkarayım…”
“Zahmet ama çoraplarımı da çıkarmaz mısınız?”
“Başüstüne!”
“Ya siz pantolonunuzu neden çıkarmıyorsunuz?”
“Aman! Ne kadar esniyorum…”
“Karyolanıza yatsanız ya…”
(“Güm” diye bir ses. Madam yatakta, mösyö ayakta.)
“Sizin uykunuz gelmedi mi?”
“Uyuyalım mı, madam?”
“Elbette!”
(“Güm” diye ikinci bir ses daha. Ah! Ooh! Oof!)
Âşık, kendi kendine:
“Başımda bir ağırlık var. Evet, evet; uyumalıyım. Çaresiz uyumalıyım.”
(Derin, dik sesli bir esneme. Gözlere su hücumu. Çene ayrılmaları. Ufaktan nefes. Gözlerde alajapone104 bir uzanış. Bir esneme daha, bir daha. Kalın, haykırtılı bir esneme daha. Peşinden bir horultu, burun ıslıkları, bir iki ağız şapırtısı. Tek tük lafımsı sedalar… horultu)
“Bu mösyö mutlaka ahmaktır… Mutlaka, benimle eğleniyor. Benim gibi kadınla eğlenmek ha!”
(“Güm” diye üçüncü bir ses daha. Mösyö karyoladan aşağıya. “Aman” sesleri, çırpınma.
93
Çifte-nağra: Birbirine bağlı iki küçük dümbelekten meydana gelen çalgı.
94
Laterna: Kolu çevrilmek suretiyle çalınan müzik sandığı.
95
On iki, burada ezan saatidir. Bu saat ölçümüne göre, güneşin batışında saat 12’yi, yani akşam ezan vaktini gösterir.
96
Tatyos (1855-1913): Ermeni asıllı Türk bestecilerinin en büyüğü.
97
Çırçır: Büyükdere yakınında bir kaynak suyu. Bu kaynak yakınındaki gazino, yazlık bahçe.
98
Karakaş Avram: 1920’de ölen, Yahudi asıllı, meşhur fasıl hanendesi.
99
Kanuni Şemsi (Tahminen: 1850 – 1922): Zamanının en tanınmış kanun çalıcısı.
100
Tamburi Yuvakim: XIX. asır sonlarında iyi bir tambur çalıcı olarak tanınmıştır. Rum asıllıdır.
101
Kırba: Sakaların su taşıdıkları dar ağızlı, geniş karınlı, deriden kap, tulum.
102
Kanto (İtalyanca: Şarkı): Türkçede, sahnede oyuncu kızların söyledikleri hafif şarkı.
103
Lavmana (lavman): Lastik sıkaçlı yıkama aleti, tenkıye.
104
Alajapone: Japon tarzı, biçimi.