ve erkeklerle cinsi münasebette de bulunduğunu söylemektedir. Pek çok insan ruhların göze görünebileceğine inanmaz, eğer bir adam onları gördüğünü söylerse, bu konuda ısrar hatta yemin dahi etse, istediği kadar güvenilir, bilge, tahsilli ve bilgili olsun onu ödlek bir aptal, hülyalara kapılmış bir bunak, aciz bir adam, bir hayalci, bir hasta veya deli sayar ve onu aşağılayıp alay konusu ederler; halbuki İmparator Marcus gibi bir insan bile Psellus’a pek çok defa ruh gördüğünü söylemiştir. Fransız Leo Suavius,
Commentar Lib. I Paracelsi de Vita Longa adlı eserinin sekizinci kısmında bazı Platoncu kaynaklara dayanarak havanın, tıpkı yağan kar taneleri gibi ruhlarla dolu olduğunu söyler. Onların görülebileceğini iddia etmekte ve hangi yöntemle gözleneceklerini de yazmaktadır:
Si irreverberatis oculis sole splendente versus caelum continuverint obtutus (güneşli bir günde, gökyüzüne göz kırpmaksızın sabırla bakarak) ayrıca Platoncuların salık verdiği bu yöntemi denediğini,
praemissorum feci experimentum ve yöntemin işe yaradığını da yazmaktadır. Paracelsus ruhları nice defalar gördüğünü ve onlarla konuştuğunu itiraf eder, İskenderiyeli Alexander, “Önceden kuşkuluydum ama deneyim bana görülebileceklerini öğretti,” der. Ludwig Lavater,
de Spectris’te “Pek çoklarının onları bizzat görmedikleri için” yadsıdıklarını yazar ve kitabının pek çok yerinde, bilhassa 19. kısmında ruhların sık sık görülüp işitildiğini ve insanlarla senli benli konuştuklarını anlatır. Lodovicus Vives her çağ ve yerden kalma sayısız kayıtla, tarihçeyle ve tanıkla, ayrıca Batı Hint adalarına ve Kuzey iklimlerine gitmiş seyyahların hatıralarıyla nihil familiarius quam in agris et urbibus spiritus videre, audire qui vetent,
jubeant yani “Hiçbir şey, kentte ve kırda ruhları görmekten, onların bir şeyi emrettiğini veya yasakladığını işitmekten daha yaygın değildir,” görüşünün altını çizer.
Vita Pauli’de Hieronymus,
de Spirituum Apparitionibus adlı tezinde Jacobus Boissardus,
de Spectris’inde Petrus Loyerus, ilk kitabında Wierus, ayrıca Basil, Nicephorus, Eusebius, Sokrates ve Sozomenus, ruhların görülmesinin sonsuz çeşitlilikte örneklerini verirler; halen şüphesi olan varsa bu eserleri okuyup ikna olabilir. Bir örneğe kısaca değineyim: Almanya’da bir asilzade İsveç Kralı’na elçi olarak gönderilmiş. (Bu kişinin adını, olayın yaşandığı zamanı ve diğer detayları öğrenmek için bu örneği veren kaynağım Boissardus’a göz atın.) İşi bittikten sonra gemiyle Livonia’ya geçmiş, niyeti insanlarla yakınlık kurup sohbet eden, insanların zor işlerini onların yerine yaptığı rivayet edilen ruhları görmekmiş. Başka birtakım bahislerden sonra ruhlardan biri, ona karısının o anda nerede, hangi odada bulunduğunu, ne kıyafet giymekte ve ne işle uğraşmakta olduğunu anlatmış ve kadının yüzüklerinden birini kocasına getirmiş. Adam geri döndüğünde,
non sine omnium admiratione (bir miktar şaşkınlıkla) söylenenlerin doğru olduğunu keşfetmiş. Önceden ruhlara inanmazken bu olaydan sonra inanır olmuş. Cardan,
De Subtilitate’de babası Facius Cardan’ın 1491 senesi 13 Ağustos’ta bazı ayinlerle Yunan kılığı kuşanmış yedi şeytan çağırdığını, bunların kırk yaşında insanlar gibi görünüp bazısının kızıl tenli bazısının soluk benizli olduğunu anlatır. Sorulan sorular üzerine ziyaretçiler, kendilerini havasal şeytanlar olarak tanıtmış, tıpkı insanlar gibi fâni olduklarını ama insanlardan çok daha uzun (yedi veya sekiz asır) yaşadıklarını; biz insanlar medeniyette nasıl hayvanlardan üstünsek bizden öyle üstün olduklarını, insanın yöneticileri ve bakıcıları olduklarını söylemişler. Ayrıca, Platon’un
Critias’da ortaya koyduğu gibi onların arasında da bir hiyerarşi olduğunu,
ut enim homo homini, sic daemon daemoni dominatur (insan insanı nasıl yönetirse şeytan da şeytanı yönetir) sadece bizi değil birbirlerini de yönettiklerini, biz nasıl aramızdaki en bayağı kişileri at terbiyecisi ve koyun yetiştiricisi, bayağının bayağısını da sığır çobanı yaparsak onların da aralarındaki en berbat kişileri insana idareci tayin ettiklerini; nihayet, bir at nasıl insanı anlamazsa insanın aklının da şeytanların işine işte öyle ermeyeceğini söylemişler. Her şeyi bilirlermiş ama bunları insana söylemeyebilirlermiş; biz atlara nasıl hükmedersek onlar da insana hükmeder ve onu yönetirlermiş; aramızdaki en iyi krallar ve en yüce gönüllü kişiler bile onların arasındaki en bayağı kişilere denk değilmiş. Bazen insanları eğitir, onlara kendi becerilerini öğretir, insanları sever ve onları ödüllendirirlermiş; bazen insanlara dehşet verip onları cezalandırır, Lysius’un
Physiologia Stoicorum’da dediği gibi,
nihil magis cupientes quam adorationem hominum “En çok istedikleri şey insanlarca tapınılmak olduğu için” insanları korku içinde bırakırlarmış. Aynı yazar, yani Cardan,
Hyperchen isimli eserinde Stoacıların doktrinlerine dayanarak bu cinlerin bazılarının (o, onlara böyle der) insanlarla beraber olmak istediğini, tıpkı köpekler gibi insanlara karşı çok yakın ve dostane olduklarını; gene bazılarının da bizleri sevmeyip insanlardan yılandan kaçar gibi kaçındığını yazmaktadır. Aynı şekilde, Trithemius
igneos et sublunares, qui nunquam demergunt ad inferiora, aut vix ullum habent in terris commercium (Ay’ın altındaki alevli göksel kürelerde gezip asla daha aşağı küreye inmediklerini, dünyamızla pek bir alakalarının bulunmadığını) yazmaktadır. “Erdemde insandan çok üstündürler, insan en iğrenç solucandan ne kadar üstünse o kadar; onların arasında da rütbesi, mesela bir prensin sarayında en serkeş askerin konumu neyse o kadar aşağı olan bireyler de vardır ve bunlar bile insan karşısında, en dejenere ve bayağı adamların hayvanlara üstün olduğu gibi üstündür.”
Onların ölümlü varlıklar oldukları, Cardan, Martianus ve benzeri yazarların yanında pek çok din âlimi ve filozofun görüşüdür; post prolixum tempus moriuntur omnes (çok uzun bir süre yaşadıktan sonra ölürler); Platoncular, bazı hahamlar, Porifios ve Plutarkhos’un da görüşleri onları destekler. Thamus’un aktardığı öykü de bu anlama gelir gibidir: “Büyük tanrı Pan öldü.” Apollo Pythius ortadan kalkmıştır. Aziz Hierome, Münzevi Paul’un hayatını naklederken bu ruhlardan birinin yaban topraklarda Aziz Anthony’ye görünmesinden bahseder, ruh Anthony’ye kendisinin de ölümlü olduğunu söylemiştir. Çağımızın yazarlarından Paracelsus, onların da fani olup diğer tüm canlılar gibi yaşayıp öldüklerini vurgular. Zozimus, ikinci kitabında dinlerin ve politikaların o varlıklarla beraber öldüğünü ve değiştiğini ekler. Musevilerin ve Hıristiyanların tanrısı dışındaki tanrılar İmparator Constantine tarafından kovulduğunda, imperii Romani majestas et fortuna interiit, et profligata est, Roma İmparatorluğu’nun zenginliği ve görkemi de çürümüş ve kaybolmuştur; Minucius’un eserinde kâfirin böbürlendiği üzere, Yahudiler Romalılarca mağlup edildiğinde Yahudilerin tanrısı da Roma’nın tanrısının tutsağı olmuştur; Rabshakeh20 İsrailoğullarına, hiçbir tanrının onları Asurluların elinden kurtaramayacağını söylemiştir. Ama onların gücü, cisimselliği, ölümlülüğü, biçim değiştirmeleri, varlıkları bir yerden diğerine taşımaları ve cinsi ilişkileri üzerine tüm bu paradokslar Zanch tarafından dördüncü kitabında çürütülmektedir. Ayrıca Pererius tarafından Comment’inde (Yorumlar) ve Tostatus’un Genesis (Tekvin) kitabının altıncı kısmı üzerine getirdiği sorularda; Thomas Aquinas, Aziz Austin, Wierus, Th. Erastus, ikinci kitabının ikinci cildindeki yirmi dokuzuncu incelemede Delrio, de Spiritibus’ta Sebastian Michaelis ve Dr. Rainolds tarafından da bu görüşler reddedilir. O varlıklar insanın gözünü aldatabilir ancak gerçek bir cisim yaratamaz ve gerçek bir dönüşüm gerçekleştiremezler. Cicogna, onların illusoriae et praestigiatrices transformationes, yani sadece illüzyon ve aldatmaca olduğunu ispatlamıştır; tıpkı Suidas’ın anlattığı Pasetis obolus21 hikâyesi gibi veya Merkür’ün oğlu Parnassuslu Autolycus’un kurnazlık ve gizlilikle pek çok hazineyi ele geçirmesi gibi. Babası Merkür, ona bir servet bırakamadığı için, oğluna her istediğini elde etmesini sağlayacak