Название | Deliler saltanatı |
---|---|
Автор произведения | İskender Fahrettin Sertelli |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-8068-49-8 |
Aslında Hamza Bey o kadar yakışıklıydı ki peşinde yüzlerce Çerkes dilberi dolaşıyor, onunla bir dakika başbaşa kalabilmek için bin türlü oyun ve hileye başvuruyorlardı.
Ancak Hamza Bey aksi gibi, bütün bu ilgiye lakayt görünerek, sarayda tek bir kadınla meşgul oluyor, bir kadının peşinden koşuyordu: Turhan Sultan’ın…
Kösem Sultan da Hamza Bey’in Turhan Sultan’ı sevdiğinin farkındaydı.
Bir gece, Turhan Sultan’ın dairesinden Hamza Bey’in çıktığını görmüşler ve hemen bu durumu Kösem Sultan’a iletmişlerdi.
Kösem Sultan bu haberi veren cariyeye “Sen yanlış görmüşsün. Sakın bunu başka bir yerde söylemeyesin. Dilini koparırım.” demişti.
Kösem Sultan, işte bu hadiseden sonra Turhan Sultan’la ilgilenmeye başlamıştı.
Turhan Sultan da aynı Hamza Bey gibi, sarayda mavi gözlerinin ve endamının güzelliğiyle yer etmişti.
Gerçekten de Rus dilberinin büyüleyici gözleri vardı. Kösem Sultan, Turhan Sultan’ın en çok gözlerinden hoşlanmış ve oğlu İbrahim’e de onun gözlerinden ve zekasından defalarca bahsetmişti.
Zaten Kösem Sultan’ın yol göstermesi ve himayesi olmasaydı Padişah, Turhan Sultan’ı diğer kadınlara tercih eder miydi?
Bu manidar yakınlığın inceliğini anlayamayan Kara Mustafa Paşa, merakından ne yapacağını bilemiyordu.
Sadrazam, Turhan Sultan hakkında tertip ettiği planı suya düşünce, Rus dilberinin isim günün kutlaması için hiçbir engel kalmadı. O, isim gününü kutlamak için hazırlıklarını tamamlayarak, dairesine en samimi dostlarını yani Padişahın kendisine tahsis ettiği on iki cariye ile birlikte yalnız Kösem, Muazzez ve Dilâşup Sultanları davet etti.
O gece, Kara Mustafa Paşa’nın karısı ve gözdeleri de bu eğlenceye davet edileceklerini düşündükleri halde, Turhan Sultan’ın onları çağırmaması birçok dedikoduyu da beraberinde getirdi.
Halbuki Turhan Sultan, Kösem Sultan’dan aldığı talimatlara göre hareket ediyordu.
Valide Sultan, “Onların meclisimizde bulunmasını uygun bulmuyorum!” dedikten sonra Sadrazamın ve gözdelerinin davetine imkan var mıydı?
Kutlama gecesi, Sultan İbrahim sakallarına inciler donatarak Şekerpare ile birlikte Turhan Sultan’ın dairesine gelecek ve Üsküdarlı çengilerin göbek atışlarını seyredecekti.
Saraydakiler de dedikodularıyla kutlamaya kimlerin katılacağını ve Padişahın kutlama için nasıl hazırlandığını yayıyorlardı:
“Seni çağırdı mı?”
“Beni çağırmadı.”
“Eğlencede kimler olacak?”
“En başta padişah.”
“Emin misin?”
“Kulağımla işittim. Dün gece kahvesini götürdüğüm zaman, Şekerpare yanında oturuyordu. Padişahımız ‘Turhan’ın eğlencesinin olduğu gece erken gel ve bana beş dirhem amber getir!’ dedi.
“Beş dirhem amberi de ne yapacakmış?”
“Sevdiklerine dağıtır. Padişahımızın huyunu öğrenemedin mi daha?”
“Son zamanlarda Turhan’ı unutmaya başlamıştı. Yine nereden hatırladı bu kâfiri?”
“Kim ne derse desin, Efendimiz ondan çok hoşlanıyor.”
“Sadece hoşlanıyorsa zararı yok. Ya seviyorsa?”
“Zannetmem.”
“O zaman bunca hazırlık neden?”
“Anlamıyor musun?”
“Kösem Sultan’la aralarından su sızmıyor. Muhabbetleri o kadar derinleşti ki!”
“Tabii Katibenin gözleri mavi… Anlarsın ya…”
“Anlıyorum, Kösem Sultan gönlünü eğlendirecek!”
Kara Mustafa Paşa, o gece ne yapıp ne edip Turhan Sultan’ın eğlencesine gitmeyi kafaya koymuştu.
Sultan İbrahim sakallarını süsleyip, Şekerpare’siyle gitsin de, sadrazam odasında mı otursundu?
Mustafa Paşa, “Kâfirin keyfini burnundan getireyim de görsün!” diye söylenerek gizlice hazırlanmaya başladı.
Turhan Sultan’ın dairesinden müzik sesleri gelmeye başlamıştı. Kösem Sultan, Hint şallarıyla süslenmiş büyük bir divana kurulmuş, ferahfeza faslını dinliyordu.
Valide Sultan’ın sağında ayakta duran sülün gibi ince ve uzun boylu bir cariye, elindeki altın buhurdanla öd ağacı ve amber dumanını savuruyor, odanın havasını zehirleyerek gözleri dumanlanan sazende ve hanendeleri coşturmaya çalışıyordu.
Kösem Sultan’ın dudaklarının arasından bir kelime işitildi:
“Ferahfeza!”
Buhurdanlığı savuran genç kız, Valide Sultan’ın yanına eğildi.
“Emrediniz, Sultanım!”
“Buhurdanın içine biraz daha amber koy!”
Ferahfeza, koynundan bir ufak kutu çıkardı ve içinden fındık tanesi büyüklüğünde bir parça amber alıp buhurdana attı. Buhurdanı yine sağa sola savurmaya başladı.
Rus dilberi, Kösem Sultan’ın çabucak neşelenmesinden çok memnun olmuştu.
Üsküdarlı çengiler de raks etmek için sabırsızlanmaya başlamışlardı.
Kösem Sultan, “Padişah gelmeden Üsküdarlılar ayağa bile kalkmayacak” demişti.
Sultan İbrahim’in çocuk gibi bir tabiatı olduğunu bilen Kösem Sultan, hünkar gelmeden Üsküdarlı çengilerin oynamasına izin verirse padişahın buna tahammül edemeyeceğini biliyordu.
Turhan Sultan, Kösem Sultan’ın yanına oturunca ikili ana kız gibi sohbet etmeye başladılar.
“Bu gece bana bu saadeti yaşattığınız için size ilelebet minnettar kalacağım, Sultanım! Frenkler doğdukları günü hep böyle kutlarlar, bu bir âdettir.”
Kösem Sultan, baygın bakışlarını Rus dilberine çevirerek:
“Sakın padişahın yanında bu âdetten bahsetme, yavrum! Onun Frenk adetlerine pek aklı ermez. Senin gavurluğunu hatırlayarak canı sıkılır. Artık sen, Osmanlı toprağında ve Osmanlı sarayında hem de Padişahın zevcesi olarak yaşıyorsun. Hristiyanlığı ve Hristiyan âdetlerini unutmaya çalışmalısın.” dedi.
Sultanlar kendi arasında konuşurken, Kösem Sultan ferahfeza faslını çok sevdiği için çalgıcılar mütemadiyen bu faslı geçiyorlardı.
Valide Sultan en sevdiği cariyesine de Ferahfeza ismini bu sevgisinden ötürü kendisi koymuştu.
Yeni bestelenmiş şarkılar çalındıkça, Kösem Sultan “Ferahfeza” diye sesleniyor ve genç kız derhal koynundan ufak amber kutusunu çıkarıp, buhurdana bir parça amber atıyordu. Cariyelerin sinirlerini gevşeten bu kokular, Turhan Sultan’ı da sersemletmişti.
Ferahfeza amber dumanını savururken, sersemleyen Turhan Sultan’ın aklına genç aşığı Hamza Bey geldi.
Hamza