Sel Yayıncılık

Все книги издательства Sel Yayıncılık


    Gövde'm

    Enis Batur

    Özel Ansiklopedi'sinin bu yedinci kitabında, kendi gövdesinden öteki gövdeye uzanan ana ve ara yollara açılıyor Enis Batur. Anatomi dersinden yapışık ikizlere, şeytan tırnağından osuruğa, hasta gövdeden olmadık gömülme törenlerine sıçrıyor. Erotizm, mistik bakış, ironi, Hayat'ın şakaları ve şiddeti, organlar ve maskeler sayfadan sayfaya «can»ın sınırlarında dolaştırıyor okuru. Gövde'm, romanesk bir deneme kitabı.

    Güneş Batarken

    Osamu Dazai

    "Savaş sonrası Japonyası'ndaki kültürel yıkımının toplumsal izdüşümünü ve bireyin kalabalıklar karşısında giderek yabancılaşarak insani değerlerini yitirişini ustalıkla işleyerek tüm zamanların en çok okunan eserlerine imza atan Osamu Dazai, yaşamına son vermeden kısa bir süre önce kaleme aldığı Güneş Batarken'de, soylu bir ailenin parçalanma ve umutsuzca çırpınma hikâyesine ayna tutuyor. Ailenin her bir üyesi kişisel açmazlarının farklı yönleriyle boğuşurken, Dazai İnsanlığımı Yitirirken'in unutulmaz başkarakteri Yozo'yu anıştıran erkek karakterleri geri plana atarak sözü bu kez, dönemin kemikleşmiş ahlaki değerleriyle mücadele etmek ve bireysel kurtuluşa ulaşmak için toplumsal fayda üretmeye yönelen kadınlara veriyor. Şehir ve taşra hayatının dayattığı gündelik pratiklerle kuşatılmış bireylerin makûs talihleriyle imtihanı, Dazai'nin keskin analizleriyle okura canlı bir toplumsal panorama vaat ediyor."

    Hafiyeler Önde Gider - 1001 Gece Denemeleri

    Salâh Birsel

    "Geçmiş zamanı dillendirirken günümüze kaşık çalmaktan geri durmayan Salâh Birsel'in us tasına bu kez hafiyeler düşüyor. Külliyatının en havai eserlerinden Hafiyeler Önde Gider'de Birsel, II. Abdülhamit döneminin gedikli hafiyelerine ve jurnalcilerine bir selam çakarak, dünya yazın tarihine damga vurmuş yazarların metinlerinin peşinde hafiyelik yapıyor. Aklının çengeline takılan kavramları boylu boyunca tezgâha yatırıyor; Batı'yla Doğu'yu ayıran keskin çizgileri bulanıklaştırıyor; tarihsel anekdotlarda tüy misali salınırken, kıvrak üslubuyla dünyayı hallaç pamuğu gibi atıyor. ""Şimdi de gelsin mi Salâh Birsel'in paraşüt oturtması: Hafiyeler önde gider. Hafiye olmayan hiç kimseyi de önde yürütmezler."""

    Halley Kimi Kurtarır - 1001 Gece Denemeleri

    Salâh Birsel

    Deneme türünün en malumatfuruş ve kıvrak kalemlerinden Salâh Birsel, 1001 Gece Denemeleri'nin Halley Kimi Kurtarır adlı beşinci cildinde edebiyatın tasını çatlatırcasına dedikodu kazanını kaynatıyor. Yedi cihandan topladığı anekdotları tek bir kitapta muhabbetle buluşturuyor; Camus'den Pavese'ye, Necatigil'den Gürpınar'a, Naîmâ'dan Cevdet Paşa'ya, Malraux'dan Apollinaire'e, Şinasi'den Tepeyran'a, andığı her şahsiyet, tarihe not düştüğü her anıyla dadanmadık dönem, arşınlamadık coğrafya bırakmıyor. Yazının balından, lafın dümeninden, edebiyatın dilinden iyi anlayan Birsel, Türkçeyi nargilesine doldurup fokurdatırken bir edebiyat tarihçisi vazifeşinaslığıyla okurunu muzır muzır selamlıyor.

    Hamlet'in Bağlanan Basireti Üzerine - Hamlet ve Sürünceme

    Ferit Burak Aydar

    "Ferit Burak Aydar, tarihin en tartışmalı ve üzerine en çok yorum yapılmış kitaplarından biri olan Hamlet'i, Shakespeare'in kendisine dair sis bulutunu bir kenara bırakarak bir edebiyat metni olarak ele alıyor. Farklı versiyonlarını karşılaştırdığı ve metnin bağlamına odaklandığı çalışmasında hem tarihsel hem de politik örüntüleri ilmek ilmek çözerken Hamlet'in gerçek edebi değerini ancak toplumsalın gövdesinde kavrayabileceğimizi ileri sürüyor. Hamlet'in Bağlanan Basireti Üzerine, özellikle iki öğeyi mercek altına alıyor: Bir kahraman olarak Hamlet'in «„sürünceme“»si ve Ophelia'nın erkek egemen toplum tarafından delirtilip ölmesi. Ne var ki, bunu yaparken bir yandan da Hamlet'e «„çöreklenmiş“» yorum endüstrisine, metne kendi siyasi veyahut felsefi gündemini doğrulamak için uzananlara, okumayı kolaylaştırmak yerine suları bulandıranlara yine metnin içinden satırlarla yanıt veriyor. Böylelikle karakter olarak Hamlet'i putlaştıran eleştirmenlerin kalemlerinin gölgesinde kalmış Ophelia'yı çok daha net ve gerçekçi bir biçimde görmemizi sağlıyor. Aydar'dan fikri yavaş yavaş yoğuran, benzetmelerin cazibesine kapılmayan, eleştirel olduğu kadar kışkırtıcı bir Hamlet ve Hamlet yorumları okuması…"

    Hawara Dîcleyê - I

    Mehmed Uzun

    Romana Hawara Dîcleyê li ser dengan ava bûye. Hîm û bingeha romanê ji dengên berê yên ku di nava rûpelên tarîxê de veşartî ne hatiye pê. Qehremanê romanê Biroyê Dengbêj, dibe dengê jibîrbûyiyan. Peywira sereketirîn a vebêjê vê vegotina dûr û dirêj, vegera li rabirdûyê ye, dengê do û îro digihîne hevûdu û bêyî ku raweste çêlê lê dike. Herweha ev roman, vegotineke modern a wekî pireke ku di navbera paşeroj û pêşerojê de hatibe avakirin e. Biroyê Dirêj, wezîfeya bîra civakî bi cih tîne û serbûriyên ku jiyaye bi îro, bi guhdar û herwekî ku tê zanîn bi xwendevanan digihîne. Umirê Biroyê ku êdî li pey maye, şahidî û çavdêriya komkujiyan, jihevûduveqetînan, welatê xerîban û têkçûyinan dike. Bi çêlkirina vê vegotinê, heçku Biroyê Dengbêj dîsa bi Mîr, Heme, Gulîzer, Migo, Armê, Mam Sefo û evîndara xwe Esterê re ji nû ve bijî.

    Hawara Dîcleyê - II

    Mehmed Uzun

    "Dengê jibîrbûyiyan, di vî beşê duwemîn ê romanê de jî tê vegotin. Vebêjê romanê wekî ava çemê dîcleyê bê west û rawest her diherike, dibe dengê dîroka nêzîk û kevneşopiyên ewçend qehîm û kevnare yên navçeyê û însanê wê serdemê. Qehreman û vebêjê romanê, Biroyê Dirêj bi sebra Eyûb Pêxember, serpêhatî û serbûriyên jiyana xwe yek bi yek bêyî ku bêhna xwe teng bike ji xortên dilovan ên hawîrdor re vedibêje. Riyên jiyana Mîr Bedirxan; dûr, dirêj û dijwartir dibin. Piştî serhildana Mîr û şerê mezin ê Osmaniyan, Mîr ji welatê Cizîra Botan; bi tevî nas, xizm, jin, cariye, yawer, zarok, nevî û nêzên xwe ji welêt tê nefîkirin. Pêşî Stembol û girava Girîdê dibe warê wî, bi dû re jî bajarê miqedes ê îslamiyetê Şam. Sirgûn dibe qedera wî. Berdewamiya Hawara Dîcleyê, bi mirin, qîrîn, hawar, sirgûnbûn, çîke-çîka şûrên şûrbazan û dengê bilind ê bêdengiya Estera Keldan, ku di dil û mêjiyê Biroyê Dengbêj de her olan dide, didome û bi vê gotina ku êdî bûye klasîk ''We xwest, min jî got û ji îro pê ve êdî hûn ê bibêjin, pêşî ji kesên ku li serpêhatiya min meraq dikirin, paşê jî ji der û dorên xwe re. De niha qendîlê bitefînin û êdî herin,'' bi dawî dibe."

    İçsel Çatışmalarımız

    Karen Horney

    "Freud'dan sonraki kuşakların en özgün psikanalistlerinden biri olan Karen Horney, nevroz teorisi kendinden öncekilerin aksine «„yapıcı“»dır. Freud'un insanı harekete geçiren dürtülerin ancak denetim altına alınabileceği, en iyi ihtimalle «„yüceltilebileceği“» teorisini ters köşeye yatırır ve insanın içinde bulunduğu koşullar değiştirilerek kendisinin de değişebileceğini söyler. Nevrozların altında yatan çatışmalar hafifletilebilir, hatta fiilî bir biçimde çözümlenebilir ve böylece kişiliğin gerçek anlamda bütünleşmesi sağlanabilir. Kültürün ve çevrenin önemini vurgulayarak yabancılaşma sorununu, kendini gerçekleştirme ve özgürleşmeyi merkezine alan bir yaklaşım geliştiren, yeni ve dinamik bir nevroz teorisi ortaya koyan Horney, İçsel Çatışmalarımız'da, «„insanlara yaklaşma“», «„insanların aksine gitme“» ve «„insanlardan uzaklaşma“» durumlarındaki temel çatışmaları ele alıyor."

    İnsanın Esas Gerçekliği: Tembellik

    Казимир Малевич

    Hangi sistem olursa olsun çalışmanın kutsiyetini yerin dibine batıran ve tembelliği hak ettiği mertebeye çıkaran bir gerçekleşme arayışı…Yaygınlaşması umulan bireysel bir karşı çıkış, düzene sokulan bir çomak, redde dayalı bir uyanış çağrısı…Ne de olsa «yaşam, kazanılmış bir kavgadır.»

    İnsanlığımı Yitirirken

    Osamu Dazai

    "Japonya'nın en çok okunan romanlarından İnsanlığımı Yitirirken'de Osamu Dazai, savaş sonrası Japonya'sının boğucu atmosferinin toplumdaki izdüşümünü ve bireyin kalabalıklar karşısında giderek yabancılaşarak insani değerlerini yitirişini aktarmak için teşrih masasına kendini yatırıyor. Gündelik yaşamın acı veren detaylarını ve yıkıcı anların uğultusunu tüm yalınlığıyla kâğıda dökerek yarattığı bu anti-kahramanla, Japonya'nın genç aydınlarının Batı ile geleneksel kültür arasındaki sıkışmışlığını resmederek, bireyciliğin ve toplum karşıtlığının «„salgın“» gibi yayıldığı bir coğrafyada varoluşçuluk tohumları serpiyor. Duygular hırpalanarak silikleşirken, dünyanın gerçekliğini yitirişini aktaran Dazai, dünyevi hazlar peşinde iyileşmeye çalışırken daha da parçalanan Yozo karakterinde cisimleşen evrensel sancının yansıdığı satırlarla yazın dünyasında ölümsüzleşiyor. Yaşamı intihar girişimleriyle şekillenmiş bir yazardan, ölümün sınır çizgilerine misilleme yapan bir metin…"