Safahat. Mehmet Akif Ersoy

Читать онлайн.
Название Safahat
Автор произведения Mehmet Akif Ersoy
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-605-121-909-7



Скачать книгу

evlâdını aramaktan vazgeçmiş olaydı, evlâdı candan, babası da canandan olurdu.

167

Mürde şuâ’ât: Ölü ışıklar.

168

Ma'bed-i fersûde: Eski mâbet.

169

Eşhâs: Şahıslar, kimseler.

170

Sütre-i yelda: Uzun gecenin örtüsü: Üryan: Çıplak

171

Sefilân-ı beşer: İnsan sefilleri.

172

Nûş eyleyerek: İçerek.

173

Hatm-i enfâs: Nefesleri tüketmek.

174

Sâmia: İşitme; Lâmise: Dokunma.

175

Haşyet: Korku, ürperme.

176

Yâr-i kadim: Eski dost.

177

Perde-i zulmet: Karanlık perdesi; Nâgâh: Ansızın.

178

Göz öyle çıplak bir sefalet sahnesi gördü ki.

179

Ezânî Saatle, güneş battıktan üç saat sonra.

180

Sen küçük bir cisim olduğunu sanırsın ama, en büyük âlem senin içinde gizlidir.

181

Ey insan; sen hâlâ kendini tanımıyorsun da, «ben hakir bir varlıktan ibaretim…» diyorsun. Fakat mahiyetinin meleklerden yüksek bulunduğunu, âlemlerin sende gizlenmiş, cihanların sende dürülüp bükülmüş olduğunu bilsen…

182

Allah’ın feyzi; yerlerden, göklerden taşıp dururken senin kalbin, Cenabı Hakkın münevver bir tecelligâhı olur.

183

Bünyen küçük ama ilâhî sanatın gayesisin. Bu itibarla sonun bulunmaz ve nihâyetin gelmez.

184

Kudret-i ilâhiye edebiyatının en güzel bir beyti, Hakîm-i fıtratın anlaşılmaz bir sırrı olmuşsun.

185

Tabiat senin esirin, bütün eşya senin musahharındır. Dünya ise hükümlerinin münkad ve mahkûmudur.

186

Çevik ve atik irfânın bulutlardan yıldırım avlar. Ayırd edici idrakin yerin altından madenler bulur, çıkarır.

187

Denizler yatağın, dalgalar nazlı beşiğin olmaktadır. Dağların yüksekliği bir şey mi? Senin kanatların gökleri ölçmektedir.

188

Hava, hükmünü bir demde dünyanın her tarafına götürmek için akıp giden bir vasıtandır.

189

Mâni'ler, müzâhimler; ikdamına karşı duramaz. Sen azim ve teşebbüs denilen savaş alanına girdikçe hücum edenler dayanamaz.

190

Karanlıklarda gezsen hikmetli düşüncen öyle bir kandilin olur ki, her parlayışı sermedi bir ziya teşkil eder.

191

Susuz çöllerde dolaşsan kılavuzun sa'yinin ilhamıdır ki her adımında gölgelik vahalar gösterir.

192

Zindanlar, menfalar ve makteller, ilerlemene engel olamaz. Demir eller yolunu tutmak istese bile dinlemezsin, yürür gidersin.

193

Göklerden inen kaderin müeyyidesi imişsin gibi zulüm ve istibdat burçlarını rahatça bir tedbirin yıkıverir.

194

Aramaktan üşenmez, bulmak arzusundan usanmazsın. Yükseklerden daha yükseklere çıktıkça, başka bir istikbale atılsam dersin.

195

En şanlı günlerinde, en mesut hâllerinde bile hayalinde uzak bir gelecek bulunmaktadır.

196

İştiyakın o istikbaldir ki vicdânının maşuku odur. Ruhun o mukaddes neşenin durup dinlenmez bir soydaşıdır.

197

O şevkin sevkiyle yürüyüp gidişin mecburidir. Terakkiye olan meylin, yaradılışında sâri bir ruh hâlindedir.

198

Hilkatin bütün esrarını bilmek, hiçten ibaret olan bu gayb âleminden kurtulmak istersin.

199

Mead, mebde ve halini teşkil eden üç tane muammâ, gelecek devirler gibi karşında durur.

200

Onları halletmek şevkiyle durmaz, koşarsın. Bir şemme olsun hakîkati duymadan oturmazsın.

201

Bütün sırlar isterse zulmet perdeleri arkasında saklansın, düştüğün mahrumiyet gecesi ruhunu ümitsizliğe düşürmez.

202

Emelin, önünde meş'ale çektikçe, bir kılavuz da yoldaşın oldukça karanlıkların içine dalmaktan çekinmezsin.

203

Bütün masnuatın mahiyetleri bir gün sana tecelli ediverse, aramaktan vazgeçer, oturur musun? Hayır…

204

O vakit o masnuatın sâniine sıra gelir. O en heybetli mahiyet sabır ve ârâmını tutuşturup yakar.

205

Hulâsa senin için bir lâhza durup dinlenmek yok. Daimî bir ilerleyişe tâbisin. Çünkü ne hâle razı olursun, ne de istikbale kanaat edersin.

206

Karşında böyle bir terakki mahalli dururken nasıl olur da,

«Ben hakir bir varlıktan ibaretim.» dersin?

207

Meleklerinkinden çok büyük bir tazime mazhar olmuş, Allah’ın tekliflerine emanetgâh ittihaz edilmiş bir cevhersin.

208

Hayatın pek ağır binlerce yükü arkandan eksik olmazken, korkular, ölümler de bir yandan saldırırken müthiş bir temkinle o şiddetli hâllere tahammül eder, yolundan kalmazsın, daima ve süratle gidersin.

209

Yaradılışın bir nüsha-i kübrası olduğun anlaşıldı. Artık düşün de hükmünü kendin ver ki yapacağın işler nasıl olmalıdır?

210

Kadrin meleklerden muazzezken hayvanlar seninle eşit olmasın.

211

Nevha-i mâtem: Mâtem iniltisi.

212

Nâle-serâ: inleyen, feryâd eden.

213

Tanîn: Tın tın öten ses. Tınlama.

214

Neva-yi beşaret: Müjde sesi, Peyam-ı vedâd: Dostluk haberi.

215

Sine-çâk: Sine yırtan; Enin: İnilti.

216

Mütevâlî leyal-i dûra-dûr: Birbirini takibeden davâmlı geceler.

217

Âfâk-ı târ-ı ömr: Ömrün karanlık ufukları.

218

Hande-i ümmid: Ümit gülümsemesi.

219

Perde-puş-i melal: Usanç ile baştan başa örtülü.

220

Hakîkat-i yeldâ: Uzun bir geceye benzeyen hakîkat.

221

Yeldâ-yı bî-tenâhî: Sonsuz, uzun gece.

222

Şedâid-i eyyâm: Günlerin şiddeti.

223

Sütre-i bîtâb: Mukavemetsiz sütresi, örtüsü.

224

Emvâc-ı berf ü bârân: Kar ve yağmur dalgaları.

225

Sâil; Dilenci,

226

Hâil: Engel.

227

Vâpesîn nefes: Son nefes.

228

Nâle-i tezallûm: Tezallûm, şikâyet iniltisi.

229

Nâzende: