Название | Küçük Lord Fauntleroy |
---|---|
Автор произведения | Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6485-18-1 |
Bay Havisham kontun sert, acımasız hâllerini çok iyi biliyor ve dar, sessiz sokağa bakarken onu düşünüyordu. Sonra, onun tam tersi olan neşeli, yakışıklı ufaklık ve büyük koltuğunda oturup dostlarının, Dick’in, elmacı kadının hikâyelerini tüm o cömert, masum ve dürüst hâliyle anlatışı geldi aklına. Ardından zamanı geldiğinde Küçük Lord Fauntleroy’un ceplerine gömdüğü minik, tombul ellerine kalacak olan sınırsız geliri, güzel ve haşmetli mülkleri, serveti, iyi veya kötü yönde kullanılabilecek o gücü düşündü.
“Her şey çok farklı olacak.” dedi kendi kendine. “Her şey bambaşka olacak.”
Cedric ve annesi geri geldiler. Cedric’in neşesi yerindeydi. Annesinin ve avukatın arasındaki koltuğuna oturdu ve garip hâllerinden birini takınıp ellerini dizlerine koydu. Bridget’ın rahata ermesi ve sevincinin neşesiyle yüzü parlıyordu.
“Ağladı!” dedi. “Mutluluktan ağladığını söyledi! Hiç mutluluktan ağlayan birini görmemiştim. Büyükbabam çok iyi bir insan olmalı. Onun bu kadar iyi biri olduğunu bilmiyordum. Artık kont olmak düşündüğümden çok, hem de daha çok makbul bir şey. Neredeyse memnunum, kont olacağım için neredeyse çok memnunum.”
III
Cedric’in kont olmanın avantajları ile ilgili olumlu düşünceleri ertesi hafta daha da arttı. Yapmayı isteyip de kolaylıkla yapamayacağı hiçbir şey olmadığını fark etmesi neredeyse imkânsız gibiydi; aslında bu durumu tam olarak anladığı söylenemezdi. Ancak en azından Bay Havisham ile yaptığı birkaç konuşmadan sonra öncelikli dileklerini gerçekleştirebileceğini anladı ve Bay Havisham’a şaşkınlık veren bu dileklerini sade bir şekilde ve tatlılıkla yerine getirmeye başladı. İngiltere’ye gitmek için denize açılmadan önceki hafta bir sürü ilginç şey yaptı. Avukat, daha sonra Dick’i ziyaret etmek için birlikte çarşıya gittikleri o sabahı, “eski zürriyetten” elmacı kadının tezgâhının önünde durup çadır, soba, şal ve bir miktar para sahibi olacağını söyleyerek onu heyecanlandırdıkları ikindi vaktini hatırlamıştı.
“İngiltere’ye gidip lord olacağım için…” diye açıklamıştı Cedric tatlılıkla, “her yağmur yağdığında aklım senin kemiklerinde kalmasın. Benim kemiklerim ağrımıyor, o yüzden insanın kemikleri ne kadar acır bilemiyorum, ama seni çok iyi anlıyorum ve umarım daha iyi olursun.”
“Çok iyi bir elmacıdır.” demişti Bay Havisham’a, nutku tutulan ve başına konan talih kuşuna inanamayan tezgâh sahibesinin yanından uzaklaşırlarken. “Bir keresinde, düşüp dizimi yaraladığımda bana elma vermişti. Bunu hiç unutmam. İnsan kendisine iyi davranan insanları daima hatırlar.”
Dürüst, basit, küçük kalbinden, yapılan iyiliği unutan insanlar olabileceği hiç geçmemişti.
Dick ile olan sohbet oldukça eğlenceliydi. Çocuğun başı Jake ile büyük dertteydi ve onu gördüklerinde keyfi pek yerinde değildi. Cedric sakin bir şekilde ona kendisi için çok büyük görünen ve tüm sorunlarını çözecek şeyi vereceklerini anlattığında heyecandan donakaldı. Lord Fauntleroy’un ziyaret sebeplerini anlatış şekli son derece sade ve samimiydi. Bay Havisham çocuğu dinlerken onun netliğine hayran kaldı. Eski dostunun lord olduğunu ve yeterince uzun yaşarsa kont olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını öğrenen Dick’in ağzı ve gözleri öyle açık kaldı ki şapkası kafasından düştü. Onu eğilip aldığında garip bir ses çıkardı. Bay Havisham bunun garip olduğunu düşündü ama Cedric bu sesi daha önce duymuştu.
“Ohoy!” dedi. “Ne veriyormuşsun bize?”
Bu, lord hazretlerini biraz utandırdı ama kendini cesurca ifade etti.
“Herkes ilk başta bunun doğru olmadığını düşündü.” dedi. “Bay Hobbs başıma güneş geçtiğini zannetti. Başta ben de bu durumdan hoşlanmayacağımı düşünüyordum ama alıştım ve artık hoşuma gitmeye başladı. Şu anda büyükbabam kont ve canımın çektiğini yapmamı istiyor. Bir kont olmasına rağmen çok iyi kalpli biri; bana Bay Havisham ile bir sürü para göndermiş ve ben de sana Jake’in hissesini almak için birazını getirdim.”
Sonunda Dick gerçekten Jake’in hissesini satın aldı, kendi işinin ve birkaç yeni fırça, harika bir tabela ve kıyafetin sahibi oldu. Eski zürriyetten elmacı kadının kendi talihine inanamadığı gibi o da inanamıyordu; rüya âlemindeki bir ayakkabı boyacısı gibi yürüyordu; genç yardımsevere baktı ve her an bu rüyadan uyanabileceğini hissetti. Kendine, Cedric gitmeden önce tokalaşmak için elini uzattığında geldi.
“Şey, hoşça kal.” dedi, ne kadar duraksamadan konuşmak istese de sesi titredi, büyük kahverengi gözlerini kırpıştırdı. “Umarım işlerin yolunda gider. Seni bırakıp gittiğim için üzgünüm ama belki bir gün kont olunca geri gelirim. Umarım bana yazarsın, çünkü biz hep iyi arkadaştık. Bana yazacak olursan şu adrese gönderebilirsin.” Ona bir kâğıt parçası verdi. “Artık benim adım Cedric Errol değil, Lord Fauntleroy ve… Ve hoşça kal Dick.”
Dick de gözlerini kırpıştırdı, kirpikleri ıslanmıştı. Mürekkep yalamış bir ayakkabı boyacısı değildi ve denese bile neler hissettiğini söylemekte zorluk çekebilirdi; belki de bu yüzden denemedi ve yalnızca gözlerini kırpıştırarak yutkundu.
“Keşke bizi bırakıp gitmeseydin!” dedi boğuk bir sesle. Sonra yeniden gözlerini kırpıştırdı. Bay Havisham’a baktı ve şapkasına dokundu. “Sağ olun efendim, onu buraya getirdiğiniz ve yaptıklarınız için teşekkürler. O… O çok başka bir çocuktur.” diye ekledi. “Gözü pek bir çocuktur ve… Ve çok başkadır.”
Geriye dönüp şaşkın bir hâlde onlara baktı; uzun boylu, dimdik duran refakatçisinin yanında neşeyle yürüyen küçük yürekli küçük bedeni izlerken gözleri hâlâ nemliydi ve boğazındaki düğüm hâlâ çözülmemişti.
Lord hazretleri gideceği güne kadar dükkânda Bay Hobbs ile mümkün olduğunca çok zaman geçirdi. Bay Hobbs’a hüzün çökmüştü; hiç keyfi yoktu. Küçük dostu neşeyle ona ayrılık hediyesi olarak altın bir saat ve zincir getirdiğinde hediyesine çok dikkat edemedi. Kutuyu dizinin üzerine koydu ve burnunu birkaç defa kuvvetlice sildi.
“Üstünde bir şey yazıyor.” dedi Cedric. “Kutunun içinde. Adama yazacağı şeyi ben söyledim. ‘En eski dostu Lord Fauntleroy’dan Bay Hobbs’a. Bakınca buna, beni hatırla.’ Beni unutmanızı istemiyorum.”
Bay Hobbs burnunu yine yüksek sesle sildi.
“Unutmayacağım!” dedi Dick gibi hafif boğuk bir sesle. “Sen de gidip İngiliz aristokrasisine karışınca beni unutayım deme.”
“Kim olursam olayım sizi unutmayacağım.” diye cevapladı lord hazretleri. “En mutlu saatlerimi sizinle geçirdim; en azından en mutlu saatlerimin bazılarını. Umarım bir ara beni ziyaret etmeye