Şövalyelerin Mızrak Dövüşü . Морган Райс

Читать онлайн.
Название Şövalyelerin Mızrak Dövüşü
Автор произведения Морган Райс
Жанр Героическая фантастика
Серия Felsefe Yüzüğü
Издательство Героическая фантастика
Год выпуска 0
isbn 9781632917485



Скачать книгу

hayvanların girmesi yasak biliyor muydunuz?” diye cevapladı.

      Gwen sinirlenerek dudak büktü.

      “Babanız hiç bahsetmedi.”

      “Kuralları babam koymuyor,” dedi. “Ben koyuyorum. Kral’ın muhafızı benim emrimdedir.”

      Gwen iyice öfkelendi.

      “Beni bu yüzden mi burada durdurdunuz?” diye sordu hiddetle. “Hayvanlarla ilgili kuralınızı söylemek için mi?”

      Belki de dengini bulduğunu fark ettiği için dudak büktü. Ona bakarken gözlerini üstüne kilitledi sanki onu tartıyor gibiydi.

      “Ridge’de beni arzulamayan kadın yoktur,” dedi. “Ancak sizin gözlerinizde tutku göremiyorum.”

      Gwen, nihayet nereye vardığını anlayınca ağzı açık, dehşetle ona bakakaldı.

      “Tutku mu?” diye utanç içerisinde tekrarladı. “Neden size tutku duyayım? Ben evliyim üstelik hayatımın aşkı yakında bana dönecek.”

      Mardig yüksek sesle güldü.

      “Öyle mi?” diye sordu. “Duyduğum kadarıyla çoktan ölmüş. Ya da onu bulamayacağınız kadar uzakta, size asla geri dönmeyecek.”

      Gwendolyn öfkesi artarken kaşlarını çattı.

      “Hiç dönmeyecek olsa bile,” dedi, “Başka kimseyle birlikte olmam, özellikle de sizinle.”

      İfadesi karardı.

      Gitmek için döndü ancak Kral’ın oğlu uzanıp kolunu tuttu. Krohn hırladı.

      “Burada istediklerimi rica etmem,” dedi. “Alırım. Yabancı bir krallıkta, yabancı bir ev sahibinin merhametindesiniz. Yerinizde olsam efendilerinize kusur etmeyecek kadar akıllı davranırdım. Ne de olsa misafirperverliğimiz olmadan burada çürüyüp gidebilirsiniz. Üstelik bir misafirin başına gelebilecek çok sayıda talihsizlik yaşanabilir, ev sahibi son derece iyi niyetli olsa bile.”

      Hayatında karşılaştığı onca gerçek tehditten sonra onun bu küçük uyarılarından korkmadan kaşlarını çattı.

      “Efendilerimiz mi?” dedi. “Bu şekilde mi görüyorsunuz beni? Eğer hala fark etmediyseniz, ben özgür bir kadınım. Dilersem buradan hemen giderim.”

      Çirkin sesiyle güldü.

      “Pekiyi nereye gidersiniz? Çöl’e mi dönersiniz?”

      Gülümseyip kafasını salladı.

      “Teknik olarak gitmekte özgür olabilirsiniz,” diye ekledi. “Fakat şunu sormama izin verin: Bu vahşi dünyanın içerisinde nereye gidebilirsiniz?”

      Krohn gittikçe artan bir şiddetle hırlamaya devam ederken Gwen Mardig’in üstüne atlamaya hazırlandığını fark ediyordu. Kızgın bir şekilde kolunu tutan elini silkeleyip uzandı ve Krohn’un kafasına elini uzatarak onu geri çekti sonra Mardig’e bakınca bir anda onunla ilgili bir fikir edindi.

      “Bana söyleyin Mardig,” dedi sesi sert ve soğuktu. “Neden orada, kardeşlerinizle çölde birlikte savaşmayan bir siz varsınız? Neden burada bir tek siz kaldınız? Korku sizi bu kadar mı ele geçirmiş vaziyette?”

      Gülümsedi ancak gülümsemesinin altında korktuğunu görebiliyordu.

      “Şövalyelik aptallar içindir,” diye cevapladı. “Geride kalanların istediklerini alabilmesi için bizlere yol açan makul aptallar onlar. Onları şövalyelik ipleriyle sararsanız kukla gibi oynatırsınız. Ben şahsen kendimle oynanmasına izin vermem.”

      Gwen midesi bulanarak baktı ona.

      “Kocam ve Gümüş’ümüz sizin gibi bir adama kahkahalarla güler,” dedi. “Halka’da iki dakika bile yaşayamazdınız.”

      Gwen, girmesine engel olduğu girişten ona baktı.

      “İki seçeneğiniz var,” dedi. “Ya yolumdan çekilirsiniz ya da burada kahvaltısı için sabırsızlanan Krohn sizi teslim alabilir. Vücudunuz tam dişine göre.”

      Marig, Krohn’a bakınca Gwen, dudaklarının titrediğini gördü. Yana çekildi.

      Fakat hemen içeri girmedi. Bunun yerine ona alayla gülümseyerek yaklaşırken ne demek istediğini anlamasını istiyordu.

      “Bu küçük kaleye hükmeden siz olabilirsiniz,” dedi kara bir ifadeyle, “fakat bir Kraliçe ile konuştuğunuzu unutmayın. Özgür bir Kraliçe’yle. Size veya bir başka birine yaşadığım sürece hesap vermeyeceğim. Artık bunu yapmayacağım. Böylece tehlikeli hatta sizden çok daha tehlikeli biri oluyorum.”

      Prens ona baktı ve Gwen’i şaşırtan bir biçimde gülümsedi.

      “Sizden hoşlandım Kraliçe Gwendolyn,” diye cevapladı. “Düşündüğümden de fazla.”

      Kalbi hızla çarpan Gwendolyn dönüp gitmesini, koridorun içinde karanlıkta kaybolmasını izledi. Ayak seslerinin yankısı gittikçe zayıflarken Gwen merak etmekten kendini alamadı:

      Bu sarayda onu ne gibi tehlikeler bekliyor olabilirdi?

      ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

      Kendrick çöl zemininde, Brandt ve Atme bir yanında; Halka kardeşliğinden geriye kalan yarım düzine Gümüş üyesi arkasında eski günlerdeki gibi atını sürerek ilerliyordu. Büyük Çöl’de giderek derinlere geçerken, Kendrick üstüne nostaljinin ve üzüntünün çöktüğünü hissetti. Bu yolculuk ona Halka’nın altın çağını hatırlatmıştı. O zamanlar, Gümüş’le, asker arkadaşları ve binlerce adamla beraber savaşa katılırlardı. Kraliyetin en iyi savaşçılarıyla bir aradaydı, hepsi birbirinden büyük savaşçılarla beraber her yere atlarını sürerlerken trompetler çalar, onu karşılamak için köylüler yollara çıkardı. O ve adamları her yerde hoş karşılanır ve savaş, kahramanlık hikayelerini, kanyondan daha da kötüsü vahşi diyardan çıkan en korkunç canavarlara karşı verdikleri mücadeleleri anlatırken gece geç saatlere kadar ayakta kalırlardı.

      Kendrick gözlerindeki tozdan kurtulmak için gözlerini kırptı. Şimdi farklı bir zaman ve farklı bir yerdeydi. Etrafına bakınca Gümüş’ün sekiz adamını gördü, yanlarında binlercesini görmeyi bekledi. Fakat gerçeklik hemen yüzüne çarptı, geriye kalan artık yalnızca sekiz kişiydi, işlerin ne kadar çok değiştiğini fark etti. Eski günlerin o ihtişamı yerine yeniden gelecek miydi diye merak etti.

      Kendrick’in bir savaşçıyı savaşçı yapan şeylerle ilgili fikirleri yıllar içinde değişti, mesela bu günlerde bir savaşçıyı savaşçı yapanın yetenek ve onur değil, hayatta kalabilme becerisi olduğunu hissediyordu. Yaşamak için devam etme yetisi olmalıydı. Hayat yoluna çok sayıda engel, felaket, trajedi, kayıp ve hepsinden önemlisi değişim bırakıyordu; sayamayacağı kadar çok arkadaşını kaybetmişti, uğruna hayatını vereceği Kral ise artık yaşamıyordu. Vatanı yitmişti. Fakat yine de ne için olduğunu bilmese bile yaşamaya devam etmişti. Amacını aradığını biliyordu. Bir savaşçıyı savaşçı yapan, bir adamın diğerleri birer birer düşerken zamanın sınavlarına dayanmasını sağlayan şey belki de hepsinden önemli derecede devam etme yetisiydi. Bu, gerçek savaşçıları, tabanları yağlayanlardan ayırıyordu.

      “İLERİDE KUM DUVARI VAR!” diye bağırdı bir ses.

      Bu, Kendrick’in hala alışmaya çalıştığı yabancı bir sesti, dönüp bakınca, Kral’ın büyük oğlu Koldo’yu gördü; siyah derisi grubun arasında çok dikkat çekerken, Ridge’in bir grup askerine önderlik ediyordu. Kendrick’in onu tanıdığı bu kısa süre zarfında