Название | Şövalyelerin Mızrak Dövüşü |
---|---|
Автор произведения | Морган Райс |
Жанр | Героическая фантастика |
Серия | Felsefe Yüzüğü |
Издательство | Героическая фантастика |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9781632917485 |
BİRİNCİ BÖLÜM
Thorgrin, tırabzanlarını tuttuğu koca geminin pruvasında duruyordu, saçları rüzgardan arkaya yapışırken içinde büyüyen kötü hislerle ufka bakıyordu. Korsanlardan aldıkları gemi, rüzgarın taşıyabileceği en yüksek hızda yol alırken Elden, O’Connor, Matus, Reece, Indra ve Selese yelkenlerle uğraşıyor, Melek ise, daha hızlı gitmek istese de bunun mümkün olmadığını bilen Thor’un yanında duruyordu. Yine de daha hızlı olmayı diledi. Tüm bu zamanlardan sonra Guwayne’in ufku geçtikten sonra varacakları yerde, Işık Adası’nda olacağından emin gibiydi. Eş derecede emin olduğu diğer bir şeyse Guwayne’in tehlikede olduğuydu.
Thor bunun nasıl olabildiğini anlamıyordu. Onu son bıraktıklarında Guwayne, en az kardeşi kadar güçlü bir büyücü olan Ragon’un koruması altında, Işık Adası’nda güvendeydi. Argon, Thorgrin’in bildiği en güçlü büyücüydü, tüm Halka’yı bile korumuştu. Thor, Ragon’un korumasındayken Guwayne’e ne gibi bir zarar gelmiş olabileceğini kestiremiyordu.
Elbette Thorgrin’in daha önce hiç duymadığı, Ragon’unkine eş kara bir büyücünün gücü varsa bunu bilemezdi. Hakkında hiç bir şeyi bilmediği, kara kuvvetin, şeytani büyünün olduğu bir diyar var mıydı?
Fakat neden oğlunu hedef almış olsundu?
Thor, gördüğü rüyanın etkisiyle, daha şafak sökmemişken aklını kaçırmış gibi alelacele Işık Adası’ndan ayrıldığı günü düşündü. Şimdi geriye bakınca Thor, kara bir gücün aklını çelip onu kandırarak oğlundan uzaklaştırmak istediğini fark ediyordu. Halen gemisi üzerinde tiz çığlıklar atarak ufukta kaybolup sonra yeniden ortaya çıkan Lycoples sayesinde Ada’ya yani nihayet doğru yöne yol alıyordu. Thor, tüm bu zaman boyunca işaretlerin hep gözünün önünde olduğunu fark etti. Bunu nasıl kaçırmıştı? Daha en baştan onu yolundan saptıran bu karanlık güç de neyin nesiydi?
Thor ödemesi gereken bedeli, her birinin kafasına tek tek çökecek belalar anlamına gelen cehennemden salınan şeytanları, kara lordun lanetini hatırladı. Önünde yatan daha çok lanetin ve davanın olduğunu ve bu yolculuğunun da onlardan biri olduğunu hissetti. İleride onu bekleyen diğer sınavların ne olacağını merak etti. Oğlunu bir daha geri alabilecek miydi?
“Merak etme,” dedi tatlı bir ses.
Thor dönünce, Melek’in gömleğini çekiştirdiğini gördü.
“Her şey yolunda girecek,” diye ekledi gülümseyerek.
Thor ona doğru gülümseyerek elini onunkinin üstüne koydu, varlığı onu her zaman olduğu gibi rahatlatıyordu. Melek’i hiç sahip olmadığı kendi öz kızı gibi seviyordu. Varlığından memnuniyet duyuyordu.
“Eğer girmezse,” diyerek ekledi gülümseyip, “Ben icabına bakarım!”
O’Connor’ın onun için yonttuğu küçük yayı gururla kaldırıp, onu nasıl gerdiğini gösterdi Thor’a. Kız yayı göğsüne kaldırıp titrek elleriyle küçük ahşap bir ok yerleştirip yayı çekmeye başlayınca Thor keyifle gülümsedi ona. Melek, yayı bıraktı ve küçük ahşap ok sallanıp güverteyi aştı ve okyanusa uçarak düştü.
“Balık vurdum mu!?” diye heyecanla sorarken tırabzanlara neşe içinde koştu.
Thor orada durup köpüren deniz sularına bakarken emin olamıyordu fakat yine de ona gülümsüyordu.
“Eminim vurmuşsundur,” dedi ona güvence vererek. “Hatta belki bir köpekbalığı vurmuş olabilirsin.”
Thor ufuktan gelen yeni bir tiz çığlık duyunca yeniden dikkat kesildi. Kılıcının kabzasını tutup suya bakarak ufku incelerken vücudu taş kesti.
Kalın gri bulutlar yavaşça açılırken, gördüğü manzara karşısında Thor’un kalbi heyecanla atmaya başladı: uzakta, kara dumanlar göğe yükseliyordu. Önündeki bulutlar iyice kalktığında Thor, dumanların uzaktaki adadan, her hangi birinden değil, ancak dik kayalıklarının doğruca göğe ulaştığı ve zirvesinde geniş bir platonun olduğu bir adadan geldiğini gördü. Bu adayı başka bir tanesiyle karıştırmasına imkan yoktu.
Işık Adası.
Thor, gudubet görünümlü şeytani yaratıkların adadan arta kalanların tepesinde akbabalar gibi tiz çığlıklar atıp daireler çizerek dönerken doldurdukları göğü görünce kalbinin sıkıştığını hissetti. Bir ordu kadar kalabalıklardı, altlarındaki adanın tamamı alevler içindeydi, kurtulan tek bir köşe bile yoktu.
“DAHA HIZLI!” diye rüzgara bağırdı Thor, nafile olduğunu biliyordu oysa. Bu hayatında hissettiği en çaresiz andı.
Fakat yapabileceği başka bir şey yoktu. Alevleri, dumanı, ayrılmakta olan canavarları izledi; Lycoples’in yukarıda attığı tiz çığlıkları duyarken artık çok geç olduğunu biliyordu. Geriye hiç bir şey kurtulamamıştı. Bu adadan geriye kalan her ne varsa, Ragon, Guwayne, ya da her hangi bir şey, kesinlikle ölmüştü.
“HAYIR!” diye bağırdı Thorgrin, göklere küfrederek; artık ölüm adası olan bu adaya yaklaşırken okyanus suları yüzüne vuruyordu.
İKİNCİ BÖLÜM
Gwendolyn yeniden Halka’ya dönmüş, yalnız başına annesinin kalesinde durup etrafına bakarken bir şeylerin hiç de yolunda olmadığını fark ediyordu. Kale terk edilmiş, eşyasız kalmıştı, içindeki tüm her şey gitmiş, pencereleri sökülmüş, bir zamanlar onları süsleyen desenli güzel camların yerinde sadece ahşap kalıntıları kalmıştı. Güneş içeri buradan sızıyordu. Havadaki tozlar döne döne asılı kalıyordu, sanki burada bin yıldır kimse yaşamamıştı.