Название | Her Yol Mübah |
---|---|
Автор произведения | Джек Марс |
Жанр | Современные детективы |
Серия | bir Luke Stone Gerilim Romanı |
Издательство | Современные детективы |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9781632916419 |
“İyi. Beni haberdar etmeye devam et. Banka işinden ne haber?”
Trudy’nin suratı taş kesildi. “Bu konuyu Swann’a sormalısın.”
“Tamam.” Swann’ın köşedeki küçük derebeyliğine doğru adım attı.
“Luke?”
Durdu. “Evet.”
Gözleriyle odayı kolaçan etti. “Konuşabilir miyiz? Özel.”
“Senin için yasa çiğnemediğim için beni kovacak mısın?”
“Trudy, seni kovmayacağım. Neden böyle şeyler düşünürsün ki?”
“Böyle söylemiştin, Luke.”
Şu her işe yarayan odalardan birinde ayakta duruyorlardı. İki adet boş masa ve bir pencere vardı burada. Halı yeni yapılmıştı. Duvarlar beyazdı ve üzerlerinde hiçbir şey yoktu. Köşelerden birinde, tavana yakın bir kamera vardı.
Görünüşe göre bu oda daha önce hiç kullanılmamıştı. Komuta merkezinin kendisi bir yıldan kısa bir süredir hizmet veriyordu.
Trudy’nin iri gözleri bir şey anlatırcasına ona dikilmişti.
Luke iç geçirdi. “Sana bir kaçış noktası veriyordum. Bunu anlayacağını düşünmüştüm. Eğer başın belaya girerse, suçu bana atabilirsin. Bütün yaptığın sana söylediğimi yapmak oldu. Beni dinlemezsen işini kaybedeceğinden korkmuştun.”
Trudy ona doğru bir adım daha yaklaştı. Odanın içinde, onun şampuanının kokusunu, ve sık sık kullandığı parfümün kokusunu alabiliyordu. Kokuların kombinasyonu Luke’un dizlerine bir şey yapmıştı. Ufak ufak titrediklerini hissedebiliyordu.
“Bana direk bir emir veremezsin, Luke. artık ÖMT’de çalışmıyorsun.”
“İzindeyim.”
Trudy ona doğru bir adım daha yaklaştı. Gözleri gözlerine birer lazer gibi kitlenmişti. Gözlerinde zeka ve ateş vardı.
“Ve bıraktın… neden? Benim yüzümden mi?” dedi Trudy.
Başını salladı. “Hayır. Kendime ait nedenlerim vardı. Sen onlardan biri değildin.”
“Marshall kardeşler?”
Omuz silkti. “Bir gecede iki kişi öldürdüğünde, artık bir ara vermek için zamanın gelmiş demektir. Belki de kendini daha iyi tartmak için.”
“Yani benim için hiçbir zaman herhangi bir şey hissetmediğini mi söylüyorsun?” diye sordu Trudy.
Trudy’ye baktı, soru onu şoka uğratmıştı. Trudy’nin onunla flört ettiğini hep hissetmişti, ama oltaya hiç gelmemişti. Birkaç kere, kokteyllerde sarhoşken, karısıyla yaşadığı kötü tartışmalardan sonra yakınlaşmışlardı. Ama, eşinin ve oğlunun varlığı, onları düşünmek, onu geri çekmiş, onu, aptalca bir şey yapmaktan alıkoymuştu.
“Trudy, biz birlikte çalışıyoruz.” dedi, kendinden emin, katı bir şekilde. “Ve ben evliyim.”
Trudy daha da yaklaştı.
“Ben evlenecek birini aramıyorum, Luke” dedi, kibar ve yumuşak bir şekilde, ve vücudunu aralarında yalnızca birkaç santim kalacak kadar Luke’a yaklaştırdı.
Trudy, ona yaslanmıştı. Luke’un kolları yandan sarkıyordu. Sıcaklığını, o yanındayken kontrol edilmesi güç dürtüyü, heyecanı ve enerjiyi ve şehveti hissetti. Trudy, kollarını Luke’un göğsüne koymak için kaldırdı, elleri gömleğine dokunur dokunmaz, biliyordu, Luke ya şimdi bir şeyler yapacak ya da kendini tamamen ona bırakacaktı.
Son bir üstün disiplin örneği göstererek, geriye doğru adım attı ve Trudy’nin ellerini centilmence kendinden uzaklaştırdı.
“Üzgünüm, Trudy,” dedi, sesi kısılmış gibiydi. “Seni önemsiyorum. Gerçekten. Ama bu iyi bir fikir değil.
Trudy kaşlarını kaldırdı, ama daha bir şey söyleyemeden, ahşap kapıya ağır bir yumruk geçirdi.
“Luke? Orada mısın?” Bu Newsam’ın sesiydi. “Gelip şuna bir bakmalısın. Swann bir şey buldu.”
Birbirlerine baktılar, Luke hiçbir şey yapmamasına rağmen, karısını düşündükçe deli gibi suçlu hissediyordu. Daha fazlası yaşanmadan kendini o pozisyondan çıkarmıştı ve bunu yapmasaydı, olacakların çalışma ortamını nasıl etkileyeceğini merak etmekten kendini alamıyordu.
En kötüsü de inkar etmesi imkansızdı; odadan ayrılmak istemiyordu.
Swann, üzerinde üç adet monitörün dizildiği bir masada oturuyordu. Seyrekleşen saçı ve gözlükleriyle Luke’a NASA’da çalışan görev kontroldeki fizikçileri anımsatıyordu. Luke, Trudy ve Newsam ile onun arkasında ayakta duruyor, omuzunun üzerinden ekranlara bakıyordu.
“Bu Ken Bryant’ın banka hesabı.” dedi Swann, fareyi ortadaki ekrana getirerek. Luke detayları inceliyordu: para yatırmalar ve çekmeler, hesaptaki toplam para, 28 Nisan’dan 27 Mayıs’a kadarki bilgiler.
“Bu internet bağlantımız ne kadar güvenli?” dedi Luke. Odanın içine ve kapıdan dışarıya göz gezdirdi. Komuta merkezinin ana odası koridorun sonundaydı.
“Bu?” dedi Swann. Omuz silkti. “Burası bağımsız bir komuta merkezi. Kendi kulemize ve kendi uydularımıza bağlıyım ben. Bizim çocuklar şifreledi bunu. Sanıyorum ki CIA veya NSA bunu kıracak birini bulabilir ama neden uğraşsınlar ki? Hepimiz aynı takımdayız, değil mi? Ben olsam endişelenmem. Bunun yerine şu banka hesabına odaklanırdım. Komik bir şey fark ettin mi?”
“Hesapta 24,000 dolardan fazla para var.”
“Evet,” dedi Swann. “Bir temizlikçi için oldukça kayda değer bir miktar. İlginç. Şimdi bir ay geri gidelim. 28 Mart ile 27 Nisan. Hesaptaki en fazla para yaklaşık 37,000 dolar, daha sonra harcıyor. İsimsiz bir hesaptan havaleler gerçekleşmiş, 5,000 dolar, sonra 4,000 dolar daha, sonra, ah gelir idaresini boş ver… 20,000 dolar ver.”
“Tamam,” dedi Luke.
“Bir ay daha geri git. Şubat sonu ile mart sonu. Başta 1,129 dolar varmış hesapta. Ayın sonuna doğru ise 9,000 doların üzerinde. Bir ay daha git, ocak sonu ve şubat sonu, ve hesap hiç 2,000 dolara ulaşmamış. Buradan da üç yıl geri gidersek, hesaptaki miktar 1,500 doların üstüne nadiren çıkmış. Bu adam aydan aya geçiniyormuş, ve Mart ayında, birden bire yüksek miktarda havaleler almaya başlamış.”
“Nereden geliyor bu paralar?”
Swann gülümsedi ve parmağını kaldırdı. “İşte eğlenceli kısmı. Gizli hesaplar konusunda uzmanlaşmış, küçük, denizaşırı bir bankadan. Banka, Grand Cayman adasında konumlandırılmış, ismi Royal Heritage Bankası.”
“Sistemlerine girebilir misin?” dedi Luke. Yanına baktı ve Trudy’nin onaylamayan bakışlarını fark etti.
“Bunu