Название | KÜÇÜK MUCIZELER |
---|---|
Автор произведения | AYSUN BERKTAY ÖZMEN |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9789752119109 |
Özenle hazırlanmış kabarık yatakları ile burası sanki bir masal eviydi ve onları bekler gibiydi.
Şöminenin karşısında ısındılar, sıcak sütlerini içtiler, yumuşak yataklarda yattılar. Puki yorgunluktan hemen uyudu. Ardından Aliş’in göz kapakları da kapandı ve derin, güzel bir uykuya daldılar.
Öyle derin ve güzeldi ki bu uyku, Aliş’in küçük dünyası resmigeçit olmuş, sırayla geçiyordu belleğinden. Annesi, babası, resim öğretmeni, arkadaşları, rengârenk kuşlar, çeşit çeşit hayvanlar, ağaçlar, çiçekler…
Hayvancıkların içinde bir tavşancık vardı. Kırçıllı, güzel tüylü, uzun kulaklı, tombik bir tavşancık… Rüyasında Aliş’e bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Birden gözlerini açtı Aliş. Tavşancık karşısında duruyordu. “Korkma Aliş.” dedi. “Beni çok istediğini biliyorum. Puki’yi nasıl seviyorsan, beni de öyle sevmelisin.”
Puki şaşkın gözlerle tavşancığa baktı. Kendinden bahsedildiğini anlamıştı.
Aliş, “Tabii severim.” dedi tavşancığa. “Doğadaki tüm canlıları severim ben. Üstelik sen de çok şirinsin.
Çok güzel uzun kulakların, kocaman gözlerin, pofuduk bir de kuyruğun var.”
Tavşancığın beğenilmek çok hoşuna gitti. “Ben de sizinle gezebilir miyim?” diye sordu. “Size doğayı tanıtır, gezdiğim, gördüğüm yerleri anlatırım.”
Aliş buna çok sevindi. Kulübede kaldıkları süre içinde tavşancık onlara toprağın, kara ve yağmura ne kadar ihtiyacı olduğundan bahsetti: Kar suyu ile beslenen toprağın ilkbaharda daha zengin bitki örtüsüne sahip olacağını; karın aynı zamanda hayvanlara da besin kaynağı olduğunu da söyledi. Kış mevsiminin bu güzel beyaz örtüsünün korkulacak kadar uzun süreli olmadığını, kış uykusuna yatan hayvanların, ilkbaharda tekrar uyanacaklarını da anlattı.
Aliş ayıları kitaplardaki resimlerinden tanıyordu. “Ayıları da görebilir miyim?” diye tombik tavşancığa sordu.
Tavşancık, “Ayıları görmek istiyorsan, bir ilkbahar resmi yapmalısın.” dedi.
Aliş çok sevindi. Puki daha da çok sevindi. İlkbahar demek, kırlarda koşmak, oynamak demekti Puki için.
İLKBAHAR… Aliş fırçasını kulübenin buz tutmuş camında gezdirmeye başladı. Renkler camda dağılıyor, pembe çiçekler yeşil ağaçların üzerinde dans ediyor, minik kır papatyaları tüm vadiyi sarı beyaz renkleriyle aydınlatıyordu. Kuş sesleri eşliğinde kendilerini yeşil bir vadinin ortasında buldular. Sanki kuşların kanatlarına tutunup gelmişlerdi.
Puki şaşkınlığı geçince koşup oynamaya, kelebekleri kovalamaya başladı.
Bir su kenarında durdular. Su kayaların arasından bir yol bulmuş akıyor, ileride küçük bir gölcük oluşturuyordu.
Aliş, Puki ve tavşancık öyle susamışlardı ki, minik su birikintisinden kana kana su içip serin suyla yüzlerini yıkadılar.
Tavşancık açıklama gereği duydu. “Eğer kar yağmasaydı, bu serin, coşkulu akan suyu bulamazdık.”
Topraktan yeni fışkıran sarı düğün çiçeklerini, yabani nergisleri, çuha çiçeklerini seyrettiler. Mavi ve mor renkleriyle çiğdemler o kadar güzellerdi ki, Aliş bu çiçekleri şimdiye kadar hiç tanımamış olduğuna üzüldü.
Tavşancık hemen açıkladı. “Bunlar soğanlı bitkilerdir. Bütün kış boyunca soğanları toprak altında karla beslenir, ilkbahar gelince de çiçek açarlar.”
Aliş arıların ve kelebeklerin çiçeklere konuşunu izledi. Puki arılara fazla yaklaşınca, az daha bir arı burnunu ısıracaktı. Bu sırada tombik tavşancık badem ağacını gösterdi. Ağaç beyaz çiçekler açmıştı. Aliş hayranlıkla seyretti onu.
Kalın gövdesi yan dallarına doğru inceliyor, yüksekliği ona erişilmez bir güzellik katıyordu. Üzerindeki onlarca farklı renk ve türdeki kuş bu güzel görüntüye sesleriyle eşlik ediyordu.
Uzakta, anneleri ile beraber kış uykusundan uyanmış ayıları gördüler. Ayı yavruları annelerinin yanında, ılık güneşin tadını çıkarıyorlardı.
Aliş uzun uzun izledi yavruları. Uzakta dağ keçileri de yavruları ile geziyorlardı. Doğanın ilk uyanışı ile tüm canlılar yavrulamıştı.
Aliş tüm bu görüntüleri hafızasına kaydetti. Sonra uzakta uzun boylu bir ağaç gördü. Yanına yaklaşınca uzun boylu ağacın bir kara kavak ağacı olduğunu fark etti. Babasının tahta oyuncaklarını bu ağacın kerestesinden yapmış olduğunu hatırladı. Bir de babası maharetli elleriyle güzelce boyamıştı oyuncakları.
O sırada Puki havlamaya, badem ağacı da çiçeklerini hafif esen rüzgârla dökmeye başlamıştı.
Aliş, bu kez badem ağacı çiçeklerini bir konfeti yağmuru gibi dökerken yaptı resmini. Çiçeklerin benek benek taç yaprakları arasında Aliş’in renkleri de uçuştu. Sıcaklık daha da arttı sarılar ve kırmızılarla. Güneşin renkleri ısıttı her yanı.
YAZ mevsiminin sıcak renkleri, denizin mavi serinliği… Yaz mevsimi demek, tatil demekti Aliş için. Sadece tatil demek olmadığını etrafına bakınca anladı.
Puki ile tavşancık koşup oynuyor, denizden esen tatlı bir rüzgâr, tohumunu rüzgârın taşıdığı çiçekli bitkileri hoyratça savuruyordu.
Aliş’in de o ipeksi, siyah saçları rüzgârla savruldu. Sanki, o unuttuğunu zannettiği evinin kokusunu hissetti bir an için.
Kuşlar minik yavrularıyla birlikte daldan dala uçuyorlar, o güzel şarkılarını söylemek için sabahın erken saatlerini bekliyorlardı.
Sonra ağaçlar dikkatini çekti Aliş’in. Yaz mevsiminde ağaçların nasıl çiçekten meyveye dönüştüklerini gördü.
Badem ağacı meyve vermişti. Ağacın yanına gitti. Bademi dalında hiç görmemişti. Bademin tazeyken yeşil kabuğu ile kuruyunca da kabuğunun kırılarak yeneneceğini tavşancık öğretti ona.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст