Название | VATAN IÇIN |
---|---|
Автор произведения | Литагент Altın Kitaplar |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9789752122321 |
amcam Hakkı Yavaşlı’ya…
Sunu
Bu kitap gerçek, samimi ve doğruluğuna inandığımız bir ihtiyaçtan doğdu.
Yazar Aydoğan Yavaşlı, Çocuk ve Gençlik Edebiyatı’nda gerçekten haklı bir üne sahip olmanın yanı sıra, uzun yıllar süren öğretmenlik yaşamında da Atatürk’ün aydınlık yolundan hiçbir zaman ayrılmamasıyla bilinir.
Bu alanda verdiği eserlerle kendini kanıtlamış yazarımızın Büyük Devlet Adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü çocuk ve genç arkadaşlarımıza en güzel, en öğretici ve yol gösterici anılarıyla anlatan bu kitabı yazmasını önemsiyoruz. Amacımız, zaman geçtikçe daha çok özlediğimiz, daha çok haklı bulduğumuz, birçok kez ekmek kadar, su kadar ihtiyaç duyduğumuz Atatürk’ümüzü bir daha, bir daha anlamaya çalışmaktır.
Atatürk’e göre yaşamı anlamanın ve olumlu yönde değiştirmenin biricik yolu, akıl, bilim ve fendir. Kim ki aklın, bilimin ve fennin yolundan sapmıştır, işte onlar uygar ulusların ayakları altında kalmışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk, bize tarihi doğru okumayı öğretti. Çünkü aydınlık yarınları kurmanın yolu, tarihi, bilimin ışığında anlamak, yorumlamak ve ondan dersler çıkarmaktır.
Vatan İçin işgalci düşmanlar tarafından tutsak edilmek amacıyla yıllarca acı çektirilmiş bir ulusun, tarihte ilk kez ayağa kalkarak yurdunu kurtarmasından ve gelişen dünyaya ayak uydurmak için yaptığı dev atılımların yarattığı hayranlıktan esinlenilerek yazılmıştır.
Altın Kitaplar Yayınevi her anı ayrı bir ders niteliğinde olan Atatürk’ün yaşamını edebiyatımızın tanınmış bir kaleminden size ulaştırıyor.
Yayınevi olarak biz de bu onuru paylaşmak istiyoruz.
Ön Söz
Çocukluğum Karşıyaka’da, Ferik Osman Paşa Camisi’nin avlusunda ve bitişiğindeki parkta, göğe yükselen çam, sedir ve servi ağaçlarının altında mahalle arkadaşlarımla birlikte binbir çeşit oyunlar oynayarak geçmişti.
Aynı caminin hemen yanında ve avluya bitişik Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın kabri vardı. Yamanlar Dağı’ndan koparılıp tramvay rayları üzerinde yüzlerce işçinin halatlara asılarak Soğukkuyu’dan getirdikleri dev bir kaya altında uyurdu Zübeyde Ana’mız.
Özellikle akşamüstleri hava kararmaya yüz tutunca son oyunumuz olan saklambacı terler içinde oynardık. Ben saklambaçta özellikle gider, bu dev kayanın arkasına saklanıp nefesimi tutardım. Zübeyde Ana’yı koruyan bu kayaya yaslanmak, ona dokunmak, zaman zaman gidip çevresindeki çer çöpü temizlemek, az ilerideki çeşmeden testi ile su taşıyıp kayayı çevreleyen çiçekleri ve papatyaları sulamak, bana ve arkadaşlarıma çok özel heyecanlar yaşatırdı.
Atatürk’ü, çevresinde gelişen tarihi ve sosyal olayları, yalnızca kitaplardan öğrenmek yerine, bire bir hatıralara dokunmanın, hissetmenin çok daha eğitici ve öğretici olduğunu, o yıllarda kavradım.
Bu yüzden birçok okulda verdiğim Atatürk Konferansları’nda kitabı tarih kronolojisi yerine, Mustafa Kemal Paşa’nın kendi anılarına, mücadele ettiği coğrafya ile ayak bastığı şehirlerdeki izlerine, onun çevresinde bulunmuş insanların belleğine kazınmış insani izlenimlere ve yaşanmış olaylara daha çok önem verdim. Böylece, özellikle genç kuşakların anlattıklarıma daha çok ilgi duyduğunu gördüm.
Tarih donmuş bir bilim değil; yaşayan, devinen, geçmiş ile gelecek arasında canlı bir organizma gibi gidip gelen bir hayat dersiydi. Bu yüzden anılar, sözlü tarih çalışmaları, yaşanmışlıklara dayalı ders verici olaylar, Atatürkoloji Bilimi’nin vazgeçilmemesi gereken kaynaklarından biridir.
Aydoğan Yavaşlı, Atatürk’ün anılarından hareketle yarattığı bu özgün çalışmasında, hem eğitici ve öğretici, hem de donuk değil yaşayan bir metin kaleme almış. Önemli bir boşluğumuzu doldurmuş. Kutluyorum. Dönüp dönüp okunması gerektiğini düşünüyorum.
1. Bölüm
Ben Atatürk’üm…
Yani Mustafa Kemal…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu…
Kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı…
Ama en önemlisi, bu ulusun bir çocuğuyum ben. Bununla her zaman gurur duydum.
Gurur duymakta haklıyım, çünkü Türk ulusu, bütün dünya bilir ki, yeryüzünde ulusal kurtuluş savaşı vermiş ilk ulustur.
Bu gerçekten gurur verici, onurlandırıcı bir şey.
Sevgili arkadaşlar, okul kitaplarınızda hayatımla ilgili birçok bilgi var; bunları biliyor, duyuyorum.
Öğretmenleriniz de bu konuda size bazı bilgiler veriyor eminim.
Fakat itiraf etmeliyim ki, yaşamımla ilgili bazı bilgiler verilirken beni de rahatsız eden kimi bilgi eksiklikleri var.
Söz gelimi, babamın ölümünden sonra annemle birlikte Langaza’ya, yanına gittiğimiz dayımın tarlasında kız kardeşimle birlikte yaptığımız karga kovalamaca oyunu…
Bu doğru bir bilgidir.
Ancak bu doğru bilgiyle ilgili olarak yapılan kimi değerlendirmeler, bana abartılı geliyor. Efendim, deniliyor ki ben, yurdu düşmanlardan kurtarmayı ta o zamanlar kafama koymuşum.
Hayır!
Bu değerlendirmenin, yani bu çıkarsamanın akılla, bilgiyle ilgisi yoktur.
Çünkü ben o zamanlar küçücük bir çocuktum ve yurdumuzun düşman çizmeleri altında olup olmadığı konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Doğduğum kent, diğer Osmanlı kentlerine göre biraz daha modern yaşama tarzına bağlı Selanik’ti.
Babam gümrük muhafaza memuruydu. Sonradan kereste işine girdi. Tüccar oldu. Ticaretle uğraştı.
Babam ticaretle uğraşan sıradan biri olmasına karşın aydınlık bir kafa yapısına sahipti. Ülkemizde bazı şeylerin iyi gitmediğini görüyordu.
“Bir çocuk olarak bunları nerden biliyorsun?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Babam ülke sorunlarına karşı duyarlı biriydi, bazen arkadaşlarıyla bir yerlerde toplanır, gece yarılarına değin sohbet eder, eve çok geç gelirdi.
Annem, babamı birkaç kez uyardı uyarmasına, ama babam bildiğini okumaya devam etti. “Sen hele bir dur bakalım, hanım!” dedi anneme.
Annem…
Annem beni mahalle mektebine göndermek istiyordu. Bu konuda babamla sık sık tartışıyorlardı.
O anlar, çocukluğumun en zor anlarıydı.
Onların yan odada sık sık ve inatla tartışmaları, çocuk yüreğimi incitirdi şüphesiz, ama sonuçta her ailede olan, bizde de oluyordu işte!
Sevgili arkadaşlar, Osmanlı’nın o karışık zamanlarında yaşamadığınız için kendinizi şanslı sayabilirsiniz. Benim yerime kendinizi koyarak düşünün: Mahalle mektebine başlayacağım ve annemin dayatmasıyla okulun yolunu tutacağım. Önde Hoca Efendi, arkada biz çocuklar, sokak aralarından, caddelerden geçip medresenin yolunu arşınlayacağız.
Sizlere neyi nasıl düşünüyorsam öyle anlatacağım. Doğrusu ben, matematik, geometri, fen bilimleri ve edebiyat öğrenmek, öğrendiklerimi hayatımıza uygulamak ve aydınlanmak istiyordum.
Söylenen her şeyi kabul etmek değil!
Size bunları anlatmaktaki amacım, herkesin bilmediği bir Mustafa Kemal’i tanımanız ve gelecek kuşaklara da doğru tanıtmanız.
Tabii ki ben de bir insanım. Yıllar sonra bir yurttaşımızın dediği gibi ben, sizlerden biriyim. Annemin adı Zübeyde, babamın adı Ali Rıza’ydı. Benden küçük Makbule adında bir de kız kardeşim vardı.
Ben