Felsefesi ve Aforizmalarıyla Nietzsche. A.R. Orage

Читать онлайн.
Название Felsefesi ve Aforizmalarıyla Nietzsche
Автор произведения A.R. Orage
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786258361445



Скачать книгу

* *

      Filozofu üç gösterişli ve tantanalı şeyden (şan, hükümdar ve kadınlardan) kaçınması karakterize eder. Bununla birlikte bunların ona gelmemesi gerektiği söylenemez.

* * *

      Düşünür için başarı ve başarısızlık, karşılıklardan ibarettir.

* * *

      Şu yanıtı vermeme izin veren her türlü şüpheciliği övüyorum: “Bunu sınayalım.”

* * *

      Son tahlilde, insanın “doğruları” reddedilemez hatalardan ibarettir.

* * *

      İnsan, ancak her şeyi bildiği zaman kendini bilecektir; zira şeyler insanın sadece sınırlarıdır.

* * *

      Soğukkanlı mizaçlar için sadece tutuculuk mümkündür.

* * *

      Biz düşünürler önce her şeyin zevkini belirlemeli ve gerekirse onu karara bağlamalıyız.

* * *

      Tecrübeli insanlar, biz onu hafife alırsak, uygulamalı hayatlarını bile küçümserlerdi.

* * *

      Hiçbir şekilde biricik olma hakkımız yok, ne hata yaparken ne de gerçeği bulurken tek başımıza olmalıyız.

* * *

      Bir şeyin kalıcı olması için hafızaya kazınması gerekir.

* * *

      Her şeyde imkânsız olan: kabul edilebilirlik.

* * *

      Bilgelik, bilgiye bile sınır koyar.

* * *

      Yapmanın, davranmanın, olmanın arkasında “olmak” yoktur. Fail, eyleme yapılan itibari bir eklentiden ibarettir. Eylem her şeydir.

* * *

      Her şeyde bu mutlu güvenceye rastladım; onlar şansa bel bağlayarak hareket etmeyi tercih ederler.

      Nietzsche’ye Göre Hayat

      Schopenhauer, yaşamın kaynaklarının izini aklın ötesinde iradeye kadar takip etmişti. İrade hayattır, demişti. Ancak iradenin kendini koruyan yönüne en büyük vurguyu yapması, öğretilerinin özelliğiydi. Yaşama iradesi, aslında, Schopenhauer tarzı bir keşif ifadesidir. Nietzsche, Schopenhauer’ın irade kavramını, yaşamın özü olarak kabul etti, ancak ona önemli bir tanım ekledi daha doğrusu ilave etti: hayat, güç iradesidir.

      Nietzsche, canlıların görünüşüne (zira hayat, aslında, canlıların toplamından başka bir şey değildir) bakarken, onların yalnızca kendilerini korumak için değil, güçlerini artırmak ve genişletmek için de içgüdüsel olarak mücadele ettiklerini gözlemledi. Basit bir kendi kendine bakımla yetinmek şöyle dursun, tüm canlılar daha fazlasını arzuluyor gibi görünüyor. Uygun koşullar ortaya çıkar çıkmaz, belirli bir tür kendini evrenselleştirmek istercesine çoğalmaya ve yayılmaya başlamıştır. Darwin bu eğilimi gözlemleyememiş olsa da bitki ve hayvan dünyalarında durum kesinlikle böyleydi ve Nietzsche, aynı durumun insan için geçerli olduğuna inanıyordu.

      Zira her insan; fikirler, kişilik veya eylem yoluyla, yaşarken veya ölümünden sonra gizlice ya da açıkça bir otokrasi kurmayı arzular aslında. İçindeki bu amansız evrenselleştirici irade o kadar köklüdür ki kendini koruma iradesi genellikle tamamen unutulur. Hayat, yaşama iradesinden ibaretse, fedakârlık ve vazgeçme eylemlerinin açıklamasını yapmakta zorlanırız. Hayattaki tek iradeye karşı gelebilecek ve onun üstesinden gelebilecek irade nerede olabilir?

      Son derece faal bir mizaca sahip olarak Nietzsche, yalnızca yaşamın uzatılmasıyla tatmin edilemeyecek bir iradenin bilincindeydi. Yaşamın hiçbir sürekliliğinin karşılayamayacağı özlemleri ve arzuları (bazı açılardan yaşama istenciyle açıkça çelişen ve aslında yaşamın kendisini tehlikeye atan özlem ve arzuları) tekrar tekrar içinde hissetti. Kendisindeki ve diğerlerindeki bu fazla iradeye güç iradesi adını verdi çünkü bu irade, sadece mevcut yaşam için değil, daha fazla yaşam için; sadece mevcut gücün korunması için değil, daha fazla güç için; sadece süreklilik için değil, ilerleme için özlem duyuyordu.

      İnsandaki bu iki iradenin (yaşama iradesi ve güç iradesi) birbiriyle ilişkisi, Nietzsche’nin teorik sorununun önemli bir bölümünü oluşturdu. Zira kendi içindeki mücadelelerinde, dünya dramının mücadelelerini küçük görüyordu. Dünya istencinin bir parçası olan kendisinin içindeyse hayatını sürdürme iradesiyle onu tehlikeye atma ve hatta bir fikir için çöpe atma iradesi arasında sonsuz bir çatışma vardı; dolayısıyla belki de aynı çatışma dünya meselelerinin genelinde gözlemlenebilirdir.

      Nietzsche, yaşamı en geniş anlamıyla sonsuz bir oluş süreci olarak tasavvur ediyordu. Ama süreci devam ettiren nedir, diye de soruyordu. Yaşama iradesinin tek irade olduğu varsayımına göre, oluş süreci makul bir şekilde sona erebilir ve Platon’un Endymion dünyası hayali gerçekleşebilir. Yalnızca yaşam panoramasının süregelen varoluşunu değil, yaşamın sürekli yükselişini açıklamak, başka bir tür iradeyi, yani aşma arzusunu, artan güç istencini gerektirmiyor muydu?

      Yaşam çarkı yaşama arzusunun kendisiyse, güç istenci onun itici gücüydü. Bu süreç, sadece bu fazlalığın faaliyetiyle artırılabilir ve yoğunlaştırılabilirdi.

      Nietzsche, her zaman olduğu gibi, canlıları ve özellikle insanları gözlemleyerek teorilerini anında doğrulamaya başladı. İnsan toplumlarında yaratılan ve sürdürülen sayısız kurumu, düzenlemeyi ve yasayı gördü. Bunların amacı neydi? Bunlar açık bir şekilde hayatın sürdürülmesi için tasarlanmıştı. İnsanları dış ve iç düşmanlara karşı korudukları ölçüde, yaşama istencinin amacına hizmet ediyordu. Ama toplum üyelerinin güvenliğini tehdit eden içerideki ve dışarıdaki düşmanlar kimlerdi? Bu düşmanlar, saldırıda kullanılan bir fazlalığı karşılayabilecek kadar güçlü olan kuvvetli bireyler ve kuvvetli yabancı topluluklardan başkası değildir. Kısacası tüm insan kurumları, varlıklarını öncelikle yaşama iradesine, bir savunma olarak da güç iradesine borçludur.

      Ancak bu iki irade arasındaki ilişki yalnızca bir çatışma değil, karşılıklı zorunluluk ilişkisidir. Her biri diğerinin var olmasını talep eder. Çünkü bir yandan, kendini açmasaydı, hayatın nasıl bir anlamı veya önemi olabilirdi? Tekdüze bir hayatın sıkıcı tekrarı, anlamdan ve ilginçlikten yoksun korkunç bir saçmalık olurdu. Yaşama istencinin kendisi, sürekli ilerleme iradesi dışında haksızdır. Hayat, yalnızca “ilerleme” ve her zaman yeni bir şey yaratmakla katlanılabilir hale gelir. Öte yandan, üstün gelme arzusu da yaşama arzusu tarafından koşullandırılır. Yaşama istenci olmadan, güç istenci imkânsızdır, mevcut değildir.

      Ancak birbirleri için ne kadar gerekli olsalar da ilişkileri karşılıklı olarak çekişmelidir. Canlıların kendilerini tüketme isteklerine karşı kendilerini sürdürmek için giriştikleri daimî mücadele… Hayatın trajedisi… Sonsuz bir çatışmadaki Dionysos ve Apollon…

      Ancak bireylerin üyesi oldukları toplumlara göre farklılık gösterdiği ve ağırlıklı olarak Apolloncu ya da Dionysosçu oldukları açıktı. Birbirleri için gerekli oldukları kadar; bireylerin, toplulukların ve ırkların onları ayırma girişiminde bulunabilecekleri de düşünülebilirdi. Güç istenci, onun fazlası ve aşırılığı olan yaşama isteğinden ayrı olarak var olamasa da belki de yaşama isteği, güç istenci olmadan varlığını sürdürmeye çalışabilir.

      Ancak bu, yalnızca yaşam enerjisinin halihazırda yetersiz ve azalmakta olduğu bireyler arasında gerçekleşebilir. Bu bireylerde yaşam enerjisi o kadar zayıftı ki hiçbir fazlalık, hiçbir taşkınlık meydana gelemezdi. Bu tür bireyler veya toplumlar, kendileri için yalnızca zaten enerjisini kaybetmiş yaşamı korumak için tasarlanmış kurumlar yaratacaktır. Kısacası Nietzsche’nin modern Avrupa’ya ve modern Avrupa kurumlarına bakışı bu şekildeydi. Bunlar, birkaç