Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt. Сюэцинь Цао

Читать онлайн.
Название Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt
Автор произведения Сюэцинь Цао
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6862-37-1



Скачать книгу

yorumlar yapıldı. Büyükanne Jia bir hizmetçiye onu güvenli bir yere kaldırmasını söyledi.

      “Ne olursa olsun, kendininkini sakın çıkarma; karışabilirler!” dedi Baoyu’ye.

      Baoyu derhâl boynundakini çıkardı.

      “Baksana!” dedi. “O kadar farklılar ki nasıl karıştırayım? Aklıma geçen akşam yatarken olanlar geldi, büyükanne. Taşımı çıkarmış yatak perdelerimin içinde bir yere asmıştım, üzerinde bir hale fark ettim ve yatağım gül rengi bir ışıkla aydınlandı.”

      “Bak yine saçmalıyorsun!” diye bağırdı Büyükanne Jia. “Perdenin saçakları kırmızı! Lambanın ışığı yansımıştır!”

      “Olamaz ki! Lambaların hepsi sönüktü, odam zifirî karanlıktı ama ışıltıyı görebiliyordum?”

      Xing Hanım ve Wang Hanım manalı bir gülümsemeyle birbirlerine baktılar. Son günlerde onların da akıllarında gül rengiyle ilgili bir şeyler vardı. Xifeng da esrarlı bir şekilde konuşmadan duramadı.

      “Şans işareti.” dedi.

      “Ne şansı?” diye sordu Baoyu.

      “Sen anlamazsın.” dedi Büyükanne Jia hemen. “Bugün senin için heyecanlı bir gün oldu. Gidip dinlen haydi, burada hikâye anlatıp zaman kaybetme.”

      Baoyu bir iki dakika daha kalıp Bahçe’ye döndü. O odadan çıkınca, Büyükanne Jia, Wang Hanım’a döndü.

      “Xue Hanım’a gidip konuyu açabildin mi?” diye sordu.

      “Evet, anne, konuştuk.” dedi Wang Hanım. “Feng, birkaç gündür küçük Qiaojie ile o kadar meşguldü ki bugüne kadar gitme fırsatımız olmamıştı. Neyse, ablam bu fikre çok memnun oldu ama son kararı bildirmeden önce Pan’in eve dönmesini beklemesi gerektiğini söyledi. Ailenin en büyük erkeği olarak önce ona danışmak istiyormuş.”

      “Doğru.” dedi Büyükanne Jia. “Konuşma fırsatı bulmalarını beklemek zorundayız o zaman. Bu arada kimseye bir şey söylemeyin.”

***

      Bu hoşbeşi bir tarafa bırakıp Kızıl Neşe Avlusu’na gelen Baoyu’nün Xiren’le konuşmalarına dönelim.

      “Büyükannem ve Feng çok gizemli bir şeyler yapıyorlar. Neler olduğunu hiç bilmiyorum.” dedi Baoyu.

      Xiren bir an düşündü.

      “Benim de hiçbir fikrim yok.” dedi sonunda, tuhaf bir gülümsemeyle. Sonra, sanki bir kere daha düşünmüş gibi ekledi. “Acaba konuşurlarken Bayan Lin orada mıydı?”

      “Yok canım! Biliyorsun hasta, yatıyor o.”

      Konuşmaları, yan odada tartışan Sheyue ve Qiuwen’in sesleriyle yarım kaldı.

      “Ne oluyor size?” diye seslendi Xiren.

      “Hep Qiuwen’in yüzünden!” dedi Sheyue. “Kâğıt oynarken hile yapıyor! Kazandığında paramı aldı ama şimdi ben kazandım, para vermiyor. Bütün paramı silip süpürdü.”

      “Haydi canım!” diye araya girdi Baoyu gülerek. “Aptallığı bırakın! Birkaç bozukluk için kim kavga eder?”

      İki kız öfkeyle surat asıp dışarı çıktı, Xiren de Baoyu’nün yatmasına yardım etti.

      Xiren, Baoyu’nün sözünü ettiği gizemli konuşmanın nişan meselesiyle ilgili olduğundan emindi. Şu anki ruh hâlindeyken, böyle hassas bir konunun onu yine bir krize sokabileceğinden korkup bilmiyormuş gibi yaptı. Kendisi de son gelişmeleri öğrenmeye can atıyordu. O gece yatağında yatarken, sabah ilk iş gidip Zijuan’i görmeye karar verdi. Onun kesin haberi vardı ve neler olduğunu anlatırdı.

      Ertesi gün erkenden kalktı. Baoyu’yü okula gönderdikten sonra kendi sabah hazırlıklarını bitirip Bambu Evi’ne doğru yola koyuldu. Zijuan avluda çiçek topluyordu, gülerek selamladı onu.

      “Merhaba, Xiren. İçeri gelip otursana.”

      “Teşekkür ederim. Çiçeklerle meşgulsün. Bayan Lin nasıl?”

      “Sabah tuvaletini yeni tamamladı. İlacının ısınmasını bekliyor.”

      Zijuan Xiren’i içeri aldı. Daiyu kitap okuyordu, bu da Xiren’e konuşmak için bahane yarattı. Samimi bir şekilde gülümsedi.

      “Böyle erken saatte okumaya başlarsanız, yorgun olmanız normal, küçük hanım. Efendi Bao keşke sizi örnek alsa!”

      Daiyu cansız bir şekilde gülüp kitabı bıraktı. Bu arada Xueyan, üzerinde bir fincan ilaç ve bir fincan su olan bir tepsiyle geldi. Arkasında da tükürük hokkası ve kâse taşıyan küçük bir hizmetçi vardı.

      Xiren, ağızlarından laf almak niyetiyle gelmişti ama bütün bu ilaç telaşının arasında konuyu açma fırsatı bulamadı; istediği bilgiyi alması ufak bir ihtimal olduğundan, aksi Bayan Lin’i kızdırma riskini almak istemedi. Biraz daha oturup havadan sudan konuştuktan sonra vedalaşıp eve döndü.

      Kızıl Neşe Avlusu’na yaklaşırken, biraz ileride iki erkeğin durduğunu görüp şaşırdı; daha fazla ilerlemenin doğru olmayacağını düşündü. Ama içlerinden biri onu görmüştü, koşarak yanına geldi. Baoyu’nün hizmetkârlarından biri olan Chuyao’ydu.

      “Burada ne arıyorsunuz?” diye sordu Xiren.

      “Efendi Yun, Efendi Bao’ya bir mektup gönderdi, cevap bekliyor.” dedi çocuk.

      “Ama Efendi Bao’nın okulda olduğunu gayet iyi biliyorsun, ne diye bekliyorsunuz?”

      “Ben de öyle söyledim.” dedi çocuk, süklüm püklüm bir şekilde. “O zaman size söylememi ve cevabınızı almamı istedi.”

      Xiren sert bir şekilde azarlamak üzereydi ki diğerinin de sinsice yaklaştığını gördü. Dikkatle bakınca bu sinsinin Jia Yun olduğunu anladı. Hizmetkâr çocuğa döndü.

      “Zamanı gelince mektubunun Efendi Bao’ya iletileceğini söyle ona.” dedi.

      Jia Yun’ün ağır ve sinsi ilerleyişi, aslında güzel Bayan Xiren ile yüz yüze konuşma niyetini saklamak içindi. Neredeyse amacına ulaşmak üzereyken, gayet net şekilde duyduğu ret ifadesi üzerine planından vazgeçip durakladı. Xiren dönüp Kızıl Neşe Avlusu’na doğru yoluna devam etti. Kederli Jia Yun, hizmetkâr çocuk eşliğinde Bahçe’den çıktı.

      Xiren, Baoyu okuldan dönünce bu olayı anlattı.

      “Bugün Batı Sokağı’ndan Efendi Yun buraya geldi.” dedi kısaca.

      “Ne istiyormuş?”

      “Senin için bir not bıraktı.”

      “Nerede? Bakalım ne diyor.”

      Sheyue hemen gidip kitaplıktan alıp geldi; Baoyu’ye verdi. Zarfın üzerinde, ‘Saygıdeğer Amcama’ diye yazıyordu.

      “Ne komik!” dedi Baoyu. “Babası olduğumu sanıyordum!”

      “Ne?” dedi Xiren.

      “Önceki yıl, bana beyaz begonyalar gönderdiğinde ‘İtaatkâr ve Sevgi Dolu Oğlun’ diye yazmıştı ya, unuttun mu? Şimdi amcalık makamına düşmüşüm…”

      “Gerçekten hiç utanmanız yok!” diye bağırdı Xiren. “Onun gibi yetişkin biri oğlun diye geçiniyor, öyle mi? Daha aklı başında olması lazım! Sana gelince… Bao Baba! Sen daha…”

      Xiren durdu. Kıpkırmızı oldu, hafifçe gülümsedi. Baoyu ne demek istediğini biliyordu.

      “Kim bilir?” dedi. “Belki beni manevi babası olarak görüyordur. ‘Çocuğu olmayan keşişin pek çok sadık oğlu olabilir.’