Название | Jo'nun Oğulları |
---|---|
Автор произведения | Луиза Мэй Олкотт |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6485-69-3 |
“Oralarda yeni bir üniversiteyi kolayca inşa edebiliriz. Bu aslan parçası Batılılar bir şeyler öğrenmeye açlar ve en iyisini fark edip seçmekte oldukça hızlılar.” diye ekledi genç görünümlü Bay March, o geniş Batılı arazilerinde kendi gelişmekte olan kurumlarının mantar gibi bittiğini, her zaman isabetli tahminlerde bulunan kişiliği ile dikkatlice düşünerek.
“Sen yoluna devam et, Dan. Bu harika bir plan ve seni her zaman destekleriz. Hatta ben bile birkaç bozkıra ve kovboya yatırım yapmayı düşünebilirim.” dedi Bay Laurie, her zaman bu genç delikanlılara yardım etmeye hazırdı, sadece destekleyici sözlerle değil, aynı zamanda her zaman açık olan cüzdanıyla da.
“Biraz para, insanın hayatında istikrarı sağlıyor ve onunla yatırım yapmak onun dayanak noktası oluyor. En azından bir süreliğine. Neler yapabileceğimi görmek istiyorum ve bu işe kalkışmadan önce sizinle görüş alışverişinde bulunmak istedim. Yıllardır bu işin bana uygun olup olmadığı konusunda hep şüphelerim olmuştur ama en azından, yorulduğum zaman bağlarımı koparabilirim.” diye cevap verdi Dan, planlarını anlattığı bu arkadaşlarının yoğun ilgisi karşısında hem duygulanmış hem de memnun olmuştu.
“Ben oradan kesinlikle hoşlanmayacağını düşünüyorum. Bütün dünyayı aylak aylak gezdikten sonra bir tane çiftlik sana korkunç derecede küçük ve aptalca gelecek.” dedi Josie, gezginci hayatın romantizmini daha çok tercih ediyordu. Çünkü Dan’in, her eve döndüğünde anlatacak heyecan verici hikâyeleri ve güzel hediyeleri oluyordu.
“Oralarda sanat eserleri var mı?” diye sordu Bess. O sırada ışık yan taraftan vuruyordu ve ayakta durmuş konuşan Dan’in siyah beyaz çalışmasının ne kadar da hoş olabileceğini düşündü.
“Orada doğa ile iç içe olacaksın tatlım ve bu çok daha iyi bir şey. Model olarak kullanabileceğin muhteşem hayvanlar bulacaksın ve boyamak için asla Avrupa’da göremeyeceğin manzaralarla karşılaşacaksın. Hatta alelade bal kabakları bile oralarda daha büyük. Tiyatronun açılışını Dansville’de yaptığında onların birinin içinde Sinderella’yı bile oynayabilirsin, Josie.” dedi Bay Laurie, yaptıkları yeni planlarda hiçbir şeyin heveslerini kırmaması için tedirgin bir şekilde konuşarak.
Tiyatro tutkunu olan Josie’nin dikkatini çekmişti bu sözleri ve henüz inşa edilmemiş sahnede en trajik rollerinin kendisine verileceği sözüyle bu projeyle oldukça yakından ilgilenmeye başladı ve yeni deneyimlerine bir an önce başlaması için Dan’e âdeta yalvarmaya başladı. Bir taraftan da Bess doğayla yapacağı çalışmaların kendisine iyi geleceğini, vahşi doğa manzaralarının ona farklı hazlar vereceğini ve karşısına çıkan şeylerin incelikli ve güzel olduğu sürece onun için çok daha mükemmel olabileceğini itiraf etti.
“Yeni kuracağımız kasabanın hekimlik uygulaması adına konuşacağım.” dedi Nan, her zaman yeni girişimler için sabırsızdı. “Siz orada başlayana kadar ben de kendimi hazırlayacağım. O bölgelerde kasabalar çok çabuk gelişir.”
“Dan kendi yerleşim yerine kırk yaşın altında hiçbir kadının girmesine izin vermeyecektir. Onlardan hoşlanmıyor, özellikle genç ve güzel olanlardan.” diye ekledi Tom, kıskançlık krizine girmişti. Çünkü Dan’in gözlerinde, Nan’e karşı olan hayranlığını okuyabiliyordu.
“O beni hiç ırgalamaz çünkü kurallar karşısında doktorlar her zaman istisna sayılırlar. Dansville’de pek fazla hastalığın olacağını sanmıyorum, herkes aktif ve sağlıklı hayatlar sürecektir, zaten enerji dolu genç insanlar öyle bir yere gidecektir. Ne var ki sık sık kazalar olacaktır. Bunun nedeni de vahşi büyükbaş hayvanlar, atları hızlı sürmeler, göğüs göğüse kavga eden Kızılderililer ve Batılı hayatın pervasızlığıdır. Oraya kolaylıkla uyum sağlayacağıma inanıyorum. Kırık kemiklerin özlemini duyuyorum, cerrahlığı çok ilginç buluyorum ve maalesef buralarda aradığımı hiç bulamıyorum.” diye cevap verdi Nan, tabelasını asıp işe başlamak için âdeta yanıp tutuşuyordu.
“Ben seni kabul ediyorum, Doktor ve seninle yapabileceklerimizle memnunluk duyacağım. Batı’da çok şey başarabiliriz. Hadi, sen gece gündüz demeden çalışmaya devam et ve başını sokacak bir yer sağlar sağlamaz seni çağıracağım. Sırf sana özel bir yarar sağlayacaksa birkaç beyaz adamın kafa derisini yüzerim ya da bir düzine kadar kovboyu iyice benzetirim.” diyerek kahkahalarla güldü Dan, enerjisi ve hoş fiziğiyle Nan’i diğer kızlardan ayırt eden bu özelliği karşısında Dan gayet memnundu.
“Çok teşekkürler, kesin geleceğim. Koluna dokunmamda bir sakınca var mı? Pazıların muhteşem! Hey erkekler bana bakın, işte buna kas derim.” Ve Nan dinleyicilerine dönüp Dan’in güçlü kolunu gösterdi ve ders verir gibi örneklerle açıklamalarda bulundu.
Tom cumbada inzivaya çekilerek yıldızlara öfkeyle baktı, sonra da sağ koluyla hayalî birini devirmek istercesine tüm gücüyle havaya doğru yumruk attı.
“Tom’u kilisenin hademesi yap, Nan’in öldürdüğü hastaları gömmekten büyük zevk alacaktır. Onda o asık suratı olduğu sürece bence bu işi becerebilir. Planlarında onu sakın unutma, Dan.” dedi Ted, köşedeki umutsuzluğa düşen kişiyi işaret ederek.
Ama Tom uzun süre somurtacak biri değildi ve geçici bir karamsarlığa büründükten sonra neşeyle bir öneride bulundu.
“Bana bakın, bence bütün şehri Dansville’e taşınmasını sağlamalıyız; buna sarıhummalı, çiçek hastalığı ile koleralı vakalar da dâhil, böylece Nan çok mutlu olur ve göçmenler ile hükümlüler üzerinde yaptığı hatalar da pek önemli sayılmaz.”
“Ben Jacksonville’e yerleşmeyi öneririm ya da oraya benzer bir yere, böylece kültürlü insanlar topluluğuna karışmış olursunuz. Orada Eflatun Kulübü var mesela ve ayrıca çok ateşli felsefe taraftarlarını da görebilirsiniz. Doğu’dan gelen her şey buralarda hoş karşılanır ve bu kadar merhametli topraklarda yapılan yeni girişimler oldukça başarılı olur.” diyerek gözlemlerini sundu Bay March, capcanlı manzaranın tadını çıkaran büyüklerin arasına oturarak kibarca bir öneride bulundu.
Dan’in Eflatun’u inceleme fikri aslında çok komikti ama bu düşünceye yaramaz Ted’den başka hiç kimse gülmedi, o sırada Dan ise, o çok çalışan etkin beynindeki bir başka planı gözler önüne sermek için acele etti.
“Çiftçilikle uğraşmanın ne kadar başarılı olacağından pek emin değilim ama benim eski arkadaşlarım olan Montana Kızılderilileriyle iş birliği yapma taraftarıyım. Oldukça huzurlu bir kabile. Yardıma çok ihtiyaçları var. Yüzlercesi açlıktan öldü. Çünkü paylarına düşeni bir türlü alamadılar. Oysa Siyular16 kavgacıdır, otuz bin güçlü adamdan söz ediyoruz ve bu nedenle hükûmet onlardan korktuğu için istedikleri her şeye peki diyor. Ben de buna lanet olası, utanç verici diyorum!” Ağzından kaçırdığı küfür karşısında Dan, bir an için duraksadı fakat gözlerinde nefretle sözlerine hızlıca devam etti. “Aynen bu anlattığım gibi her şey ve özür de dilemeyeceğim! Ben oradayken param olsaydı her bir sentimi o zavallı çocuklara dağıtırdım, malları hileyle gasp edildi ve her şeye rağmen hepsi sabırla bekliyorlar, kendi sahip oldukları topraklarından hiçbir şeyin yetişemeyeceği verimsiz topraklara sürüldüler. Şimdi dürüst ve etkin kişiler o kadar çok şey yapabilir ki ve içimden bir ses, oraya gidip yardım eli uzatmam gerektiğini söylüyor. Ben onların dilinden anlıyorum ve onları çok beğeniyorum. Birkaç bin dolarım var ve kendime harcamaya ve bu paraların keyfini çıkarmaya pek hakkım olduğunu düşünmüyorum. Ne diyorsunuz bu duruma?” Dan arkadaşlarına
16
Siyular, Kuzey Amerika’da Superior Gölü çevresinde yaşayan Kızılderili bir kabiledir. Avrupalı sömürgecilerle yaptıkları savaşlar sonucunda yenildiler ve Minnesota ile Dakota’ya sürüldüler. 19. yüzyıl ortalarında toplama kamplarına yerleştirildiler. 1876 yılında ayaklanarak bağımsızlık ve özgürlük savaşını yeniden başlattılar. Liderleri Oturan Boğa öldürüldü. 1890 yılında da ABD güçlerinin yaptığı büyük bir katliamla direnişleri kırıldı. (ç.n.)