Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar. Ахмет Мидхат

Читать онлайн.
Название Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar
Автор произведения Ахмет Мидхат
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6485-94-5



Скачать книгу

sözümüzü tekrar ve teyit ediyoruz. Hikâyemizin okumasına devam edildikçe görüleceği üzere, Mustafa Kamerüddin Bey, pederinin Fransızca bildiğine ve iş odasında birçok Fransızca kitapları ve evrakı bulunduğuna vâkıf değil idiyse de, eğer öteden beri bu hakikate de vâkıf olmuş bulunsa idi, bundan dolayı validesi gibi pederinden nefret etmesi şöyle dursun bilakis pederi hakkındaki takdiri daha da ileriye varırdı. Şimdiki hâlde, pederini sair insanların tümünden üstün bulmasını icap ettiren büyüklüğü ise şunlardı: Onun yerinde olan başka babaların zevcesinin malını kendi rezil hisleri yolunda israf ve telef etmesine karşılık babasının karısına nezaketli muamelelerde bulunması, aileler arasında genellikle hasbihâller, şikâyetler çok olduğu hâlde; kendi pederinin zevcesine olan samimi bağlılığı ve başka babaların çocuklarının varlığından güya kendi zevklerini ihlal ediyormuşçasına evladının vücudundan rahatsız oldukları hâlde, kendi babasının kendisine anne şefkatinden fazla şefkat ile muamele etmesi, küçük yaşından beri büyük adam gibi kendisiyle sohbet etmesi, talim ve terbiyesine yardım etmesi, kibir ve kıskançlıktan kaçınması, babasının başkalarına olan iyiliği ve sair güzel hasletleri onun babasına olan muhabbetini arttırıyordu.

      Ama Mustafa Kamerüddin’in en küçük yaşlarından beri pederinin şu suretteki büyüklüğünü takdir etmiş olduğunu sanmayınız. Çocuğun gerek peder, valide, akraba ve dostlarının takdir etmeleri onun her yaşta terbiyesini korumasındandı. Zira tüm dünyada görüldüğü gibi, çocukların yaşı ilerledikçe onlar dünyanın iyi ve kötü hâllerini görürler ve bu hâllerden de en ziyade kötü olan şeyleri benimserler. Dolayısıyla Mustafa Kamerüddin kendi pederinin sair babalardan farkını şöyle görmüştür. En evvel sair babalar kendi çocuklarını olur olmaz şeyler için dövüp hırpaladıkları hâlde kendi babası ise bilakis büyük kabahatleri için bile kendisini dövüp hırpalamamıştır. Baba nasihati ile onu uyararak sonradan da takdir etmiştir. Hatta birkaç defa validesi Mustafa’yı bazı kabahatlerinden dolayı haklı olarak dövmüş idiyse de pederi çocuğu validesinin elinden kurtarıp yanına oturtarak:

      “Oğlum! Seni uyarmaktan dolayı validene gücenme! Düşün ki valideler çocuklarını gözlerinin bebeği gibi sevdikleri hâlde bu muhabbetlerine tümüyle mugayir olarak niçin dövüyorlar? Onların düşmanı oldukları için denilemez. Elbette onların dostu oldukları için kusurlarını terk ettirmek ve kendilerine zaten güzel şeyleri tercih ettirmek için bu şiddetli muameleye mecbur oluyorlar. Öyle ise validenden dayak yemeye bedel daima lütuf ve merhamet görmek istersen sen de mümkün mertebe kabahat işlememeye çalış!” diye öğütlerde bulunmuştu. Hele Mustafa Kamerüddin’in bazı kusurlarını pederi muahezeye giriştiği zaman çocukta dayak korkusuna bedel pederinin ilgi ve alakasından düşeceği korkusu, biçareyi tir tir titretmeye başlardı. Nihayet babası:

      “İşte tekdirimi ettim, söyleyeceklerimi bitirdim. Bunları asla unutmamalısın. Şimdi de gel öpüşelim, barışalım!” deyince büyük bir şevk ve muhabbetle pederine sarılıp matruş yanağını şapır şapır öper ve şu muamele ile babası hakkındaki muhabbetini bir kat daha arttırırdı.

      Çocukluğunda babasının büyüklüğünü bu surette takdire başlamış olan Mustafa Kamerüddin olayları algılama gücü arttıkça babasının sair faziletlerini de görüp takdir ederek cidden ve hakikaten o zatın hayranı olmuştu. Zira babasından işittiği sözler kaleme alınacak olsa bir kütüphane teşkil ederler. Bunların ise hepsi ahlaki güzelliğe, insani fazilete ve hikmete dair şeyler olduğundan Demir Bey oğlunun yalnız babası değil, âdeta hocası da sayılmıştır. İnsan ise feyiz, terbiye ve talimi ile feyizlendikçe hocasına en saf, en mukaddes bir muhabbetle arkadaş olur. Dolayısıyla Mustafa Kamerüddin de babasını hem şefkatli bir peder, hem faziletli bir muallim, hem de bunların hiçbirisi olmasa bile onun güzel ahlakından dolayı sevilmeye şayan bir baba olarak kabul etmiştir.

      Öyle ya! Bir zamana kadar hiç tanımadığınız bir adamla dostluk kurarsanız. Onu o kadar seversiniz ki, âdeta kalbinizin sevgilisi olur. Bu adam sizin babanız, kardeşiniz midir? Mualliminiz midir? Hayır! Olgun ve kâmil bir insan olduğu ve sevilmeye layık bulunduğu için seversiniz. İşte bizim Mustafa Kamerüddin de pederini hiç tanımadığı hâlde sonradan görüp tanıyacak olsaydı insanlar arasında en ziyade beğendiği zat Demir Bey olacaktı.

      Kıssadan maksat hissedir. Şuracıkta düşünelim ki niçin birçok ailenin babası dünyadan ahrete intikal ettikleri zaman oğulları kendisine tam bir hayırlı halef olamıyorlar? Bazı evlatlar vardır ki, mala konmak için, Allah muhafaza etsin, babalarının bir an önce ahrete intikallerini istiyorlar. Niçin? Hiç şüphe etmemelidir ki, pederleri, kendi nefislerinin hoşuna giden bazı hevesleriyle meşgul olmak için çocuklarının kendi yanlarında bulunmalarını ve kendileriyle sohbet ederek vakit geçirmelerini pek hoş görmezler. “Aman şunlar başımızdan defolsunlar!” diye tahammülsüzlük gösterirler. Sanki evladının babası değil düşmanıymışçasına onlar hakkında olumsuz şeyler konuşurlar. Çocuklar biraz büyüyüp de iş görmeye başladıklarında ve aileye maddi katkı sağladıklarında da onların yanlarından ayrılmamalarını isterler. Çocukları yanlarından ayrılmak istediklerinde onlara engel olmaya çalışırlar.

      Hâlbuki çocuklar pederlerine itiraf edemedikleri hâllerinin birçoğunu yine gizlice yapmaktan geri durmazlar. Bu hâlin neticesi olmak üzere çocuklar pederlerini, kendilerinin refah içinde yaşamalarına mâni sayarak şu engelin bir an evvel aradan çıkmasını bekliyorlar.

      Akıllı olan peder, oğlunun üzerinde zorba bir baba olacağına hikmetli bir arkadaş ve sırdaşı olur. O hâlde oğlunun babasından gizli bir şeyi kalmaz. Her korkusu hakkında pederi kendisini irşat ederek meşru ve makul olmayanlarını yavaş yavaş değiştirme gayretini çocuğun kalbine yerleştirir. Velhasıl, zorba bir pederden ise şefkatli ve samimi bir dost elbette daha hayırlıdır. Zira pederin zorbalığı evladın kötülüğe yönelmesini bir kat daha arttırmaktan başka hiçbir netice hasıl etmediği hâlde; pek çok sadık dostlar kendi arkadaşlarının bir hayli kötülüklerini iyilikle değiştirmeye muvaffak oldukları tecrübeyle sabittir.

      İşte Mustafa Kamerüddin Bey, pederini bu derecelerde takdir ettiği, sevdiği hâlde pederi kendisini bu nispette sevmez mi zannedersiniz?

      Gerçi Frengistan’a gönderildiği zaman validesi oğlunun iştiyakına tahammülü tükendikçe:

      “Oo! Artık sen de ben de evladımızın hasretine dayanamayacak valideler pederler hududundan çıktık. Bu olur ama evladı henüz kucağında bulunan genç valideler ve pederlerde olur. Bundan sonra Mustafa bizim oğlumuz olmaktan ziyade başlı başına bir adamdır. Vazifesi bir çift anaya babaya evlatlık yapmak değil; bize torun olacak çocuklara baba olmaktır. Validesinin dizinin dibinden ayrılmasın diye herifi tahsilinden, eğitiminden, terakkisinden, tekemmülünden menedecek değiliz ya?” diye oğlu hakkında zevcesinin soğukluğa hamledeceği yolda fikirler beyan ettiği çok olur idiyse de, bu mülahazalar da Demir Bey’in çok hikmetli hareket ettiğini gösterir. Her ne kadar zevcesi:

      “Sen oğlunu benim kadar sevmezsin de onun için böyle söylersin!” diye muahezeden yüz çevirmez ise de Demir Bey zevcesinin bu hâli âdeta bir bencillik eseri olduğunu pekâlâ bilir. Zira kendisi de oğlunu nefsinden ziyade severdi. Zaten bundan sonra kendi hayatı oğlunun şan ve şerefle geçireceği hayattan ibaret kalacağını hükmederek Mustafa Kamerüddin hakkındaki sevgisini bu şekilde gösteriyordu.

      İşte bugün birisi gemiden ve diğeri ölüm yatağından çıkarak birbiriyle kavuşmuş bulunan baba oğul şöyle bir çift baba oğuldurlar.

      Mustafa Kamerüddin babasının kansızlıktan cansızlıktan buz gibi soğumuş olan solgun elini ateşli dudaklarıyla kızdırırcasına bir iştiyak ve istekle öptüğü sırada pederi de oğlunun başını öpmeye, saçlarını koklamaya ve oğlundan kurtarabildiği bir eliyle yüzünü gözünü ve taze bıyıklarını okşamaya