Название | Kayıp Zamanın İzinde Guermantes Tarafı 3. Kitap |
---|---|
Автор произведения | Марсель Пруст |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6865-69-3 |
Gün içinde yapmaya niyetlendiğimiz bir şeyi, bir anda ortaya çıkan uyku nedeniyle ancak rüyada, yani seyri uyku tarafından çarpıtıldıktan sonra bilincimizin aktif olmadığı yerde gerçekleştirebiliriz. Aynı durum farklı dallara ayrılarak bambaşka bir şekilde son bulabilir. Söylenen onca şeye rağmen, uyurken yaşadığımız dünya o kadar farklıdır ki uyumakta güçlük çeken insanların birinci önceliği bu dünyaya girmektir. Saatlerce gözleri kapalı çaresizce kurduğu, gözleri açıkken ki düşündüklerine de benzer düşünceler zihinlerinde dönüp durduktan sonra, düşünme yasalarının biçimsel çelişkisindeki bir argümanın ağırlığı altına sürünerek girdikleri o son dakikada yeniden cesaret buluyorlar; bunun farkına varmaları ve bu kısa ‘dalgınlık’, belki de şu anda gerçeklik algısından kaçabilecekleri, ‘iyi’ bir gece geçirmelerini sağlayacak olan aşağı yukarı biraz uzakta olan dinlenme alanına ilerleyebilecekleri bir kapının açık olması anlamına geliyordur. Zira çoktan sırtımızı gerçekliğe döndüğümüzde, bir yandan ‘kendi kendini telkin’ edenlerin -cadılar gibi- hayalî hastalıklara ya da sinirsel bozuklukların tekrarlanmamasına karşı sihirli karışımlar hazırladığı, bir yandan da bilinçsiz uyku sırasında biriken fırtınanın uykuyu bölecek kadar kuvvetle patlak vereceği saati kolladıkları mağaraya ulaştığımızda büyük bir adım atmış oluruz.
Oradan çok da uzakta olmayan özel bir bahçede garip çiçekler gibi birbirinden çok farklı uyku türleri yeşerir: Bünyesinde barındırdığı fazla sayıdaki eter özünden dolayı uykuyu tetikleyen tatula, belladonna, afyon, kediotu çiçeklerinin kokusunu içlerine çekmekten başka bir niyeti olmayan ziyaretçiler, uzun saatler boyunca tuhaf rüyalara, şaşkın şaşkın etraflarına bakmalarına sebep olacak o dokunuşu yaptığı güne kadar kapalı kalırlar. Bahçenin sonundaki manastırın açık pencerelerinden, uykuya dalmadan önce anlatılan ve yalnızca uyanıldığı zaman hatırlayacakları derslerin sesleri duyulur; o esnada uyanılan anın habercisi olan biyolojik saatin tik takları yankılanır; bu endişemiz bu saati öylesine kusursuz ayarlamıştır ki uyandırmak için odaya giren hizmetkârımız: “Saat yedi oldu.” diyemeden önce bizi uyanık ve hazır bir hâlde bulur. Rüyalarımıza açılan, içinde aşk üzüntülerini maziye gömme işinde başarısız olan hatta bazen anımsamalarla büyük bir kâbusa dönüşen bu odanın loş duvarlarında, uyandıktan sonra bile rüyalarımızın hatıraları asılı kalır; fakat öylesine karanlıkta kalmıştır ki bu hatıralar, onları ancak öğleden sonra benzer bir fikrin yaydığı yayvan ışıltılarla gelişigüzel üzerlerine yansıdığında görürüz; bazıları biz uyurken parlak bir ahenge sahiptirler fakat öylesine biçimsiz bir hâle bürünürler ki onları tanıyamadığımızdan, bir an önce, çürümüş cesetler ya da çok ciddi şekilde hasar görmüş neredeyse toz hâline gelmiş, en yetenekli restoratörün bile eski hâline getiremeyeceği harabeler misali toprağın altına gömmek isteriz. Kapının yanında bulunan bir taş ocağında derin uykularımız, beyni kırılmaz bir sırla kaplayan maddenin onarımı araştırmak ve uyuyan kişiyi uyandırmak için, sahip olduğu irade, güneşin altın gibi parıldadığı sabahlarda bile, genç bir Siegfried gibi tüm gücüyle darbeler indirmek zorunda kalır. Bunun ötesinde, doktorların akılsızca, uykusuzluktan daha çok bizi yorduğunu ileri sürdüğü, oysa aksine, düşünen kişilerin düşünce baskısından kurtulmasını sağlayan kâbuslar yer alır; aslında bu kâbuslar, hızla iyileşmesi için müdahale edilmeyen, ciddi bir kaza sonucunda hayatlarını kaybeden akrabalarımızın hayalî albümleridir. Öldükleri ana kadar onları küçük bir fare kafesinde tutarız; beyaz farelerden daha ufak bedenleri büyük kırmızı noktalardan filizlenen tüylerle kaplı ve aynı zamanda Cicerovari bir konuşma tarzına sahiptirler. Bu albümün yanında, uyandıran bir plak döner; bunun sonucunda bir an için, elli yıl önce yıkılmış bir eve apar topar dönmek zorunda kalmanın sıkıntısına teslim oluruz; yalnız diskin dönmeyi bıraktığında sunduğu ve açık gözlerle göreceğimiz şeyle
25
Üflemeli bir müzik aleti, İngilizlere özel bir çeşit düdük. (ç.n.)