Название | Selahaddin - İslam’ın Birleştirici Gücü Kudretli Sultan |
---|---|
Автор произведения | Stanley Lane-Poole |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-605-121-908-0 |
Selahaddin bu şehri 1182 ve 1185 yıllarında olmak üzere iki kez kuşatma altına aldığı sırada Bahaeddin de Musul’daydı; 1184 yılında Şam’daki bir elçilikte iken Selahaddin onun becerisinden çok etkilendi ve ona kadılık teklif etti fakat bu teklif sadık elçi tarafından reddedildi. Ne var ki 1186’nın baharında Harran’da yeniden karşılaştılar; bu kez Bahaeddin kendi hükümdarı ve Selahaddin arasında imzalanan bir barış antlaşmasının hazırlanmasına yardım etmekteydi. Mekke ve o zaman Hristiyanlardan sonra yeni yeni toparlanan Kudüs’te hac ziyaretini yaptıktan sonra bir kez daha sultanın yanına uğramış ve bundan sonra da oradan pek ayrılmaz olmuştu. Emrine girdiği 28 Haziran 1188 tarihinden itibaren müteakip mücadelelerde yer aldı, Akka Kuşatması’na başından sonuna kadar şahitlik etti, Richard’ın kıyı boyunca ilerleyişini durdurduğunda Selahaddin’in yanındaydı, 1192 yılında Yafa’da yapılan sözleşmeler sırasında kayda değer görevler üstlendi ve ölümcül hastalığı boyunca Selahaddin’in yatağı başındaydı. Sultanın ölümünden sonra Halep kadısının yüksek makamını tanıdı ve burada tüm gayretini ve servetini medreseler kurmak ve önde gelen kişilere eğitim vermek için sarf etti. Öğrencilerinden biri, sıcak bir halvetgâhın ve kalın kürklerin bile içini ısıtamadığı bu 85’lik muhterem kadının dokunaklı bir betimlemesini bıraktı. Camiye bile gidemez hâle gelen hatta özel ibadetleri sırasında bile zar zor ayakta durabilen bu yaşlı âlim, yine de cuma namazı sonrasında kendisine gelen öğrencilere ders vermeyi seviyordu. “Yumurtadan yeni çıkmış bir kuş gibi çelimsizdi.” diye tarif ediyor biyografisinin yazarı. 1234’te, ustasının hayat hikâyesinde anlattığı olaylardan 40 yıl sonra öldü.
Selahaddin’in son beş yılını eksiksiz anlatan Bahaeddin emsalsiz bir otoriteydi, olan bitene tanık olmuştu, sultanın yakın bir dostu ve danışmanıydı. İlk dönemlerde -daha belirsiz ve daha az detaylı olmasına rağmen- bazı önemli olayları birinci elden kaydetmeyi başarmıştır, ayrıca Selahaddin’in kendisi, görevlileri ve akrabalarıyla olan yakın ilişkileri de sahip olduğu bilgilere ulaşmasını sağlamış olmalı. Sultana açıkça övgüler düzdüğü bir gerçektir fakat ona göre sultanın zaten bir hata yapması söz konusu olmazdı, yine de anlatımı çok dürüst ve samimidir; yalnızca gördüğünü ve düşündüğünü yazmıştır ki böylece biyografi bir kahraman methiyesine dönüşmemiştir. Çalışmasında sadece doğruları kaydetmiş, kişisel ön yargıları ve Doğu’ya özgü abartılı anlatımı bir kenara bırakmıştır. I. Richard ve Selahaddin arasındaki görüşmelerin doğrudan tek tanığı olan Bahaeddin’in bu doğru sözlülüğü özellikle önem taşımaktadır.
Bahaeddin, kahramana aleni bir hayranlık gösteriyor ise aynı otoriteye sahip bir başka kaynaktan yararlanarak bu tutkunluğun çaresine bakarız. Siyasi nedenlerden dolayı İbnü’l Esir’in, mahallî efendilerinin yerini alan kişileri eleştirmek için türlü bahaneleri vardı; kayıtlarında Selahaddin’in komutanlığını hicvetmesi ve birkaç ciddi suçlamada bulunması bunu kanıtlıyor. Bahaeddin’den on beş yaş küçük olan İbnü’l Esir, Şeyban Aşireti’nden bir Arap olarak 1160 yılında Dicle yakınlarında babasının valilik yaptığı Cezire İbn Ömer25 şehrinde doğmuştur. Tarihçi hayatının büyük bölümünü, erkek kardeşinin Mezopotamya atabeyinin seçkin danışmanlarından biri olarak görev yaptığı Musul’da yoğun çalışmalarla geçirmiştir. Diğer bir kardeşi de Selahaddin’in divanında bulunuyordu. Selahaddin Musul’u 1185’te ablukaya aldığında İbnü’l Esir de Bahaeddin gibi bu şehirdeydi, burada daha sonra Mezopotamya emîrlerinin emriyle sultanın hizmetine girerek ordusuyla 1188’de yapılan Suriye seferine çıkan askerî birliklere eşlik etti. Aynı zamanda bir gezgindi de… Şam, Kudüs ve Halep’e yaptığı ziyaretlerde edindiği bilgileri doğrulama fırsatı buldu. 1211’de tamamladığı “Musul Atabeylerinin Tarihi” de Bahaeddin’in Selahaddin biyografisi kadar bir methiye özelliği taşıyordu fakat bu sefer övülen Selahaddin’in düşmanlarıydı. Yazar Suriye’deki atabeylerin yerini aldığı ve Musul’un büyük hükümdarını bile tebaası hâline getirdiği için onu asla affedemedi. Bu suretle, eğer Selahaddin’in aleyhine bir durum söz konusuysa İbnü’l Esir’in bunu atlamayacağından emin olabiliriz. Ailesinin eski efendileri ve velinimetleri lehine doğal bir eğilim gösterse de buna rağmen çoğunlukla adil davranmıştır. Selahaddin’in İslam adına yaptığı işlerin hakkını vermiş ve 1233’teki ölümünden sonraki üç yıl içinde gündeme gelen “Kamil” isimli çalışmasında Musul atabeyleri için yazdığı özel övgüye nazaran daha tarafsız bir bakış açısı sergilemiştir.
Bu iki tarihçi, Selahaddin’in hayat hikâyesi için başlıca otoritelerdir ancak kariyerinin belirli kısım ve boyutları açısından dikkate alınması gereken çok değerli başka isimler de mevcuttur. Bunlar arasında genelde Kâtip (Yazar) olarak bilinen, Selahaddin tarafından Suriye vilayetlerinde önemli bir görevle görevlendirilen İsfahanlı İmadeddin birinci sırada gelir fakat ne yazık ki İmadeddin’in eserlerinin küçük bir kısmı basılmıştır. İmadeddin Akka Kuşatması sırasında efendisiyle birlikteydi ve eserleri katlanılmaz belagatlerle dolu olsa da ilk elden olma özelliğiyle ön plana çıkıyor. Haçlılar döneminin büyük kısmına 1095 yılındaki doğumundan 1188’deki ölümüne kadar tanıklık etmiş, Asi Nehri kenarındaki Şizar Kalesi’nin Arap prensi ve aynı zamanda bir şair olan Üsame’nin otobiyografisi, zamanının etkili bir portresini çizmiştir. Bununla beraber, yaşlılığı süresince birkaç yıl Şam’da yaşayıp Selahaddin’le sık sık görüşmüş olmakla birlikte bu konuda geride bıraktıkları hayal kırıklığı yaratıyor, zira bu yaşlı Arap kendisiyle o kadar doluymuş ki başkalarının söylediklerine veya yaptıklarına ayıracak pek fazla yer kalmamış. Seçkinlerin biyografi yazarı İbn Hallikân ve “İki Bahçe”nin yazarı Ebu Şame aynı dönemde yaşamamış olsalar da her ikisi de Selahaddin’i gören insanları tanımışlardı ve bu sayede yazdıkları, zaman zaman çağdaş kayıtlarda eksik kalan kısımları tamamlamada veya yetersiz olanı pekiştirmede faydalı olmuştur.
“Tarih” adlı eseri dönemin Latince ve Arapça yıllıklarını diğerlerine oranla çok daha etkili biçimde kavrayıp ilmini alan ve canlılıkla aktaran Hristiyan tarihçiler arasında emsalsiz Başpiskopos Tyre’lı William’ın 1144 ile 1183 yılları arasında Filistin’de bulunduğu sırada Doğu’da bu dönemde yaşananlarla kişisel olarak ilgilenmiş olmasından dolayı şanslıyız. Başpiskoposun kendi çapında bir halef bırakmadığı gibi, bu eserini Üçüncü Haçlı Seferi sonuna kadar bir on yıl daha sürdürecek kadar yaşamamış olması da bu dönemin çalışanlarının ve özellikle Selahaddin’in biyografi yazarlarının yasını tutması gereken bir kayıptır. Kendisinden sonra çalışmasını devam ettirenler bir tarihçi olarak gösterdiği fevkalade nitelikler üzerinde hak iddia edemezler ancak katkıları da göz ardı edilemez, özellikle Ernoul’un “Chronicle”ı döneme ait çok değerli kanıtlar sunmaktadır. Ernoul kutsal savaşta önemli bir role sahip olan, Selahaddin’le de sıklıkla kişisel olarak görüşen İbelinli Balian’ın uşağıydı ve tabii ki bu uşak da şüphesiz, unutulmaz Hıttin Muharebesi’nde ve sonrasında Kudüs’ün savunulmasında
25
Cizre (e.n.)