Madam Bovary. Гюстав Флобер

Читать онлайн.
Название Madam Bovary
Автор произведения Гюстав Флобер
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-605-121-966-0



Скачать книгу

d’Or’un ikinci temelli müşterisi olan Noter Yazıcısı Mösyö Leon Düpvi’nin Yonvil’de çok canı sıkıldığı için yemek zamanını geciktirir ve gece konuşup vakit geçirebileceği yolcuların geleceğini umarak beklerdi.

      İşini bitirdiği bazı günler ne yapacağını bilemediği için tam vaktinde gelir ve o zaman, çorbadan peynirine kadar, bütün yemekte Bine ile başbaşa kalmaya tahammül ederdi. Onun için yeni gelen yolcularla beraber yemeğini yemesini lokantacı kadın teklif ettiği vakit Leon bu teklifi sevinçle kabul etti. Bunun üzerine büyük salona geçildi. Madam Le Fransua oraya dört kişilik gösterişli bir sofra hazırlamıştı.

      Homais nezleden çok korktuğu için başındaki Yunan fesi ile oturmasına müsaade istedi.

      “Madam mutlaka biraz yorgun olacaktır, öyle değil mi? Bizim Kırlangıç’ta insan öyle sarsılır ki!”

      Emma, cevap verdi:

      “Hakkınız var, fakat öyle rahatsızlıklar benim hoşuma gider. Ben yer değiştirmekten hoşlanırım.”

      Noter yazıcısı içini çekerek tasdik etti:

      “Bir yere çivilenip kalmak ne tatsız şeydir!”

      Charles atıldı:

      “Ya benim gibi hep at üzerinde ömrünüzü geçirmeye mecbur olsanız…”

      Leon, Madam Bovary’ye bakarak acele cevap verdi:

      “Bence bundan iyi bir şey olamaz… Ama yapabilene…”

      Eczacı:

      “Zaten bizim yörede doktorluk pek zahmetli bir iş değildir.” diyordu. “Çünkü bütün yollarımız araba yoludur. Çiftçilerimizin hâli vakti yerinde olduğu için iyi de ücret verirler. Bakılırsa buradaki hastalıklar, adi bağırsak iltihapları, bronşitler, safra bozuklukları gibi her zamankileri saymayacak olursak, hasat mevsiminde ara sıra kendini gösteren sıtmadan ibarettir. Hemen hepsi az tehlikeli ve kayda değmeyen şeyler. Yalnız köylülerimizin sıhhi şartlara uymayan acınacak meskenlerde yaşamalarından dolayı çoğunun kanları bozuktur. Ah, Mösyö Bovary! Zannederim sizi en çok uğraştıracak olan şey, halkın cehaleti ve batıl itikatları olacaktır. Israrla geleneğe bağlı olanlara karşı ilminiz her gün mücadelede bulunacak, onların inadı ile çarpışacaktır. Çünkü hâlâ tıbbi tedavi yerine Növen dediğimiz bilinen dokuz günlük ibadet ve perhize, okunmalara, papazlara başvuruluyor da doktora, eczacıya gelinmiyor. Bununla beraber, doğrusunu söylemek lazım gelirse, iklim ve hava bakımından, yeriniz hiç de fena değildir. Bucağımızda birkaç da doksanlık gösterebiliriz. Kışın termometre ancak dörde kadar iner ve en sıcak mevsimde nihayet yirmi beş otuz santigrat dereceye çıkar. Bu da Reomür hesabıyla en çok yirmi dört ve İngiliz ısı ölçüsü olan fahrenhayt hesabıyla elli dört eder, fazla değil! Bir taraftan poyraz ve karayele karşı Argöy ormanları bize siper olurken bir taraftan da batı rüzgârlarına karşı Saint-Jean kıyılarının sığınağında bulunuruz.”

      Madam Bovary gene genç kâtibe bakarak sordu:

      “Bari bu taraflarda gezme yerleriniz var mı?”

      “Oh! Pek az, şurada ormanın kenarındaki yamacın tepesinde Patür denilen bir yer var. Bazı pazarlar oraya gider, elime bir kitap alır, güneşin batışını orada seyrederdim.”

      Artık sade ikisi konuşuyordu. Madem Bovary ona uydu:

      “Güneşin batışı kadar hayran olduğum hiçbir manzara yoktur, hele denizden batışı olursa.”

      “Oh! Ben denizi tapınırcasına severim.”

      “Sanki ruh bu sonsuz genişliklerde daha serbest yüzer değil mi? Sanki o genişliklere daldıkça ruhumuz yükselir ve o bize sonsuzluklardan ve idealden ilhamlar verir… Size de öyle gelmiyor mu?”

      “Dağların peyzajları da tıpkı böyledir. Geçen sene İsviçre’ye giden bir kuzenim söylüyordu. Göllerin, şiirin… Güzelliğini, o glasiyelerin ululuğunu ve yüceliğini tasavvur etmeye imkân yokmuş. Çağlayanlar arasında inanılamayacak derece büyüklükte çamlar… Sarp tepeler üstüne kondurulmuş kulübeler ve ayağımızın altındaki bulutlar açıldığı vakit, bin ayak derinlikte baştan başa göreceğiniz vadiler… Bu manzaralar muhakkak insanı heyecana getirir; ibadete ve kendinden geçmeye sevk eder. Onun için, daha kuvvetli ilhamlar almak niyetiyle piyanosunu böyle manzaralara karşı çalmak… Âdeti olan meşhur müzik üstadının bu hareketine ben artık şaşmıyorum.”

      “Siz müzik yapıyor musunuz?”

      “Hayır, fakat çok severim.”

      O zaman Homais tabağına eğilerek söze karıştı:

      “Oh inanmayınız, Madam Bovary.” dedi. “Mösyö Leon alçak gönüllülük gösteriyor.”

      Sonra delikanlıya dönerek ekledi:

      “Ne diyorsunuz, dostum? Geçen gün odanızda Koruyucu Melek parçasını ne güzel söylüyordunuz! Ben sizi laboratuvardan dinliyordum. Tam manasıyla bir aktör gibiydiniz.”

      Gerçekte Leon Eczacı’nın evinde, ikinci katta, meydana bakan küçük bir odada oturuyordu. Eczacı’nın bu komplimanından kızardı. Bereket versin Eczacı bu sırada yeni hekime dönmüş Yonvil’in başlıca sakinlerini birer birer sayıyordu. Ona menkıbeler anlatıyor, şuna buna dair bilgiler veriyordu; noterin serveti pek bilinmiyordu. Sonra Tuvaş ticarethanesi de çok sıkıntıda idi.

      Madam Bovary tekrar söze başladı. Leon’a bakarak:

      “Peki, siz…” dedi. “Hangi musikiyi daha çok seversiniz?”

      “Oh! Şüphesiz Alman musikisini, insanı hayallere sürükleyen musikiyi…”

      “İtalyanları bilir misiniz?”

      “Hayır, onları pek bilmiyorum; fakat önümüzdeki yıl hukuk tahsili için Paris’e gittiğim vakit elbet göreceğim.”

      Eczacı kendi mevzusuna devam ederek Madam Bovary’ye dönüp:

      “Muhterem kocanıza arz etmiş olduğum gibi evini barkını bırakıp kaçan zavallı Yanoda’nın bu deliliği sayesinde siz Yonvil’in en konforlu evlerinden birinde oturmuş olacaksınız. Bu evin bir doktor için en elverişli noktası, sokak içinde bir bahçe kapısı olmasıdır. Hiç kimse görmeden bu kapıdan girilip çıkılabilir. Zaten güzel ve kullanışlı bir ev için ne lazımsa hepsi onda vardır; mesela kilerli bir mutfak, çamaşırlık, yemiş kileri, bir misafir odası, oturma odaları filan gibi… Yanoda pek hesabını aramaz, hovarda bir şeydi. Bahçenin öbür ucunda su kenarında, sırf yazın bira içmek için, bir çardak yaptırmıştı. Eğer Madam bahçe ile uğraşmak isterse tabii…”

      Charles sözünü kesti:

      “Karım pek bahçe ile meşgul olmaz. Kendisine böyle idmanlı işler yapması salık verilmesine karşın o, bir odaya kapanıp kitap okumakla vakit geçirmeyi daha çok sever.”

      Leon atıldı:

      “Tıpkı benim gibi… Gece rüzgâr camlara çarparken eline bir kitap alıp ateşin karşısına geçmek ne ömür şeydir!”

      “Değil mi ya?”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно