Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid. Jale Babaşova Kastrati

Читать онлайн.
Название Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid
Автор произведения Jale Babaşova Kastrati
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6853-59-1



Скачать книгу

ilanından sonra hızlanan kültür ve sanat faaliyetlerinin şahidi olmuştur. Üniversitedeki eğitimi süresince edebiyat-ı Osmanî, edebiyat-i Farsi, tarihi-edebiyat, mebadiyi-felsefe, tarihî-umumi ve siyasî, coğrafiya-i tarihi, tabii ve ümrani derslerini almıştır. Eğitimi süresince aynı zamanda özel olarak Fransızca dersleri de almaktadır ve Fransız edebiyatı ile ilk tanışması bu dönemde başlar.

      Şairliğinin yanında büyük bir dramaturg olan Hüseyin Cavid’in tiyatro eğilimi Türkiye’de daha da artmıştırki bu da tesadüfî değildir. Çünkü bu dönem Namık Kemal ve Abdul-hak Hamit’in tiyatro dönemi idi. Adı geçen yazarların piyeslerini derinden mütalaa etmekle beraber, Türkiye’de tiyatro sanatına büyük ilgi ve merak beslemiş, Türk tiyatrosunu yakından seyredebilmiştir.

      Hüseyin Cavid’in İstanbul’dan yazdığı mektuplarıesas alarak onun ilgi alanına buradaki tiyatroların, müzelerin ve matbuatın girdiğini söyleyebiliriz. Yine arkadaşı Kurbanali Şerifzade’ye yazdığı mektuplarda dönemi şöyle anlatıyor: “Dört beş sene bundan egdem29Türkiye’de hür eserler var imiş… Amma (ama) şimdi yasak olmuş. Müteeddit ve gunagun teatrolar var…Müze sanatına terakki vermeye çok telaş ve şey (gayret) olunur…İçkide acnebilere mümaniet yog, amma (ama) Müslümanlara hep yasagdır…Kart vereg30bilümum yasagdır…İstanbul’da çok böyük (büyük) kıraathane ve kütüphaneler var, amma layigince31 kitapları ve gazeteleri yogdur32…”33

      İstanbul Daru’l-Fünun’da çıkan yangından dolayı üniversitenin arşivinde 1927 yılından önceki kayıtlara rastlanmıyor. Ama yazarın o dönem samimi olduğu kişilerle mektuplarına, notlarına dayanarak ve Bakü’deki ev müzesinde üniversitedeki eğitimiyle ilgili belgeler, onlara dayanarak yazarın bu dönemde üniversite eğitimi aldığını kesin söyleyebiliriz. Yine yazarın kendi hatıralarına ve yazılarına dayanarak üniversite hayatında XVI. yüzyılda IV. Murat’ın annesi Kösem Sultan tarafından yaptırılmış, günümüzde de muhteşemliğini korumuş Validehan hanında yaşadığını öğrenmiş oluyoruz.34

      Hüseyin Cavid’in İstanbul’daki eğitim dönemi çok büyük sıkıntılarla geçmiştir. Bu dönemde ağabeyi Muhammed Rasizade’nin maddi anlamda çok büyük desteği olmuştur.

      Cavid, İstanbul’a geldiğinde artık “Servet-i Fünun” dergisi eski ününü kaybetmişti. Fakat Servet-i Fünunculardan; Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Nigar Hanım, Cenab Şehabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Hüseyin Suat Yalçın’ın temsil ettiği Edebiyat-i Cedide oluşmakta ve gelişmekteydi.

      Cavid’in İstanbul’da eğitim aldığı dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun en gergin yıllarıydı. Meşrutiyetin ilanı, 31 Mart olayları, İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesi, Sultan II. Abdülhamit’in 35 yıllık hâkimiyetinden sonra istifaya mecbur edilmesi ve V. Reşad’ın sultan ilan edilmesi, imparatorluktaki azınlıkların dış güçlerce kışkırtılması sonucunda milliyetçilik hareketlerinin ortaya çıkması ve imparatorluğun ayakta kalması yıkılmaması gibi tarihî gerginliklere sebep olan olaylardan en önemlileriydi. Böyle gergin bir ortamda çözüm arayışlarına girerler ve farklı cereyanlar akımlar meydana gelirki bu dönemde bunlara örnek olarak Osmanlıcılık ve İslâmcılık fikir akımlarının yanı sıra o dönem olaylarının doğal sonucu olarak Türkçülük akımı da oluşmuş ve diğer akımların yanında yer almıştır. Hüseyin Cavid’in eserlerinin tahlili yapıldığında açıkça Türkçülük ve milliyetçilik akımlarının etkisinde kaldığı söylenebilir. Bunun sebeplerinden biri olarak, Türkiye edebî vesiyasî muhitinde oluşmasını istediği millî hassasiyetin, kendi ülkesinde Çar despotizmi altında yurttaşlarının ezilmesine tepki olarak zuhur ettiği söylenebilir.

      Sanatın da olduğu gibi özel hayatında da şahsiyetlere karşı, hassas davranan Cavid, sonralar Sultan Abdülhamit’in despotizmine karşı gençlik çılgınlığı ile konuşsa bile, yeri geldiğinde sultanın olumlu anlamda yaptıklarını da görebiliyordu.

      Hatta Osmanlı sultanını İran şahı ile kıyaslarken daha çok Sultan Abdülhamit’e üstünlük tanıyordu.Sultanıneğitim alanında yaptığı reformları takdir ederken şöyle derdi:

      “Sultan Abdülhamit on binlerce idadî, rüştü, iptidaî, tıbbî, mülki, askerî okullar açılmasına müsaade etti. Hamit’in sonunu getiren, mahvına sebep olan ve saltanatına son veren de kendisinin açtırdığı okullar oldu”.35

      Hüseyin Cavid’in İstanbul’da eğitim aldığı dönem aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğunun çözülmeye başladığı dönemdir. Abdülhamit tahtan indirildikten sonra ülkede hâkimiyete gelen, Sultan Reşat değil esasen İttihat ve Terakki mensuplarının oluşturduğu millet meclisiydi. 17 Aralık 1908 tarihinde II. Meşrutiyet Meclisi ilân edilmiş ve 27 Nisan 1909 tarihinde Abdülhamit tahtan indirilmişti.

      Cavid hürriyetin, özgürlüğün tarafındaydı. 1908 yılında arkadaşı Kurbanali Şerifzade’nin Meclis-i Mebusan’ın açılışı ile ilgili tebrikine yazar şöyle cevap vermiştir.

      “İdarey-i ürfiyye kalkmış, sükûnet, emniyet, hökümferma, ciddiyet ve faaliyet azacık görülmeye başlıyor. Bendenizi mesut Türkiye’nin büyük başarısı ile Meclis-i Mebusan güşadı ile tebrik ediyorsunuz. Filhakika mesut gibiyim, belki de mesudum.”36

      İstanbul’da eğitim aldığı dönemde Cavid’in sanatının temel ilkeleri olan; hakikat ve aşk ideali oluştu ve şekillendi.

      Yine arkadaşı Kurbanali Şerifzade’ye yazdığı mektuplarından birinde büyüdüğü sosyal ve siyasî ortamı eleştiriyor. Hemen söyleyelim ki, bu döneme kadar açıktan rejime karşı çıkmamıştır. Ama yukarıda sözünü ettiğim arkadaşına yazdığı mektupta açık bir şekilde şöyle demektedir:

      “Fakat, işte olayın şu en yaralı noktası istifhamlı, bu acayip fakat, Neden mürekkeptir. Çünkü bu fakat… Çocukluğumdan itibaren görmediğim, bilmediğim, sevmediğim, sevemeyeceğim o korkunç, o müthiş hiçliye (dilencilik) denilen o kuduz illete yalvartmak istiyor. Fakat efsus, benim doğam, yaratılışım, bütünü bütüne bu illetten kaçar. Bu zilletten korkar. Ben hamallığı, hizmetkârlığı pek ziyade severim. Fakat böyle bir Devr-i Hürriyet ve Zaman-i Saadete benliğimi satmak, rehin olmak istemem. Kölesi olduğum bir şey varsa o da hakikat ve aşktır.”37

      Buradan anlayabileceğimiz gibi köleliğe razı olmuyor. Fakat Hüseyin Cavid İstanbul’da yaşadığı dönemde, tek bir köleliği kabul ediyor, o da aşka ve hakikate bağlılık köleliği idi. Hüseyin Cavid bu manevî kanaate vardı.

      İstanbul döneminde Hüseyin Rasizade çok önemli bir olay daha yaşamıştır. O da soyadı Rasizade’yi Cavid’le değiştirmesi. Şöyleki, hayatının bu döneminde Cavid soyadını, imzasını kullanmaya başlar. Hatta hapsedilip 1938 yılında sürgüne gönderildiği zamanlarda bile bütün evrak kayıtlarında artık Rasizade ismini göremezsiniz. Bundan dolayıdır ki, birçok araştırmacılar İstanbul dönemine, buradayken eğitim sürecine Cavidleşme dönemi de diyorlar.

      İstanbul’dayken “Sırat-i Mustakim” dergisinde Hüseyin Cavid’in; “Yâdi Mazi”, “Son Bahar”, “Elm-i Beşeri” şiirleri yayımlanır. İstanbul’a Hüseyin Salik Rasizade olarak gelen şair, burada Cavid’leşiyor. Yani arkadaşı Kurbanali’ye mektuplar dışında Rasizade’yi kullanmıyor. Bu tarihlerde “Sırat-i Mustakim” dergisiyle



<p>29</p>

Önce, evvel.

<p>30</p>

Kağıt.

<p>31</p>

Yeterince.

<p>32</p>

Yoktur.

<p>33</p>

E. Şerif, Hüseyin Cavid’i Hatırlarken, Bakü, 1982, s. 270.

<p>34</p>

Hüseyin Cavid Eserleri, 4. cilt, Bakü, 1985, s. 264.

<p>35</p>

E. Şerif, Geçmiş Günler’den Hüseyin Cavid’in Meşedi Gurbanali Şerifzade’ye Yazdığı Mektuplar, Bakü, 1977, s. 53.

<p>36</p>

E. Şerif, a. g. e., s. 53.

<p>37</p>

E. Şerif, a. g.e., s. 54.