Erken Uyanan Adam. Hevir Tömür

Читать онлайн.
Название Erken Uyanan Adam
Автор произведения Hevir Tömür
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6853-83-6



Скачать книгу

varılmaz, bunu anlatmadan sonraki konuları anlatmak olmaz. Ben biraz önce bey çiftçilere topraksızlık vergisi çıkardı demiştim. Topraklar Ayaklanması işte bu sebepten çıktı… -Arabacı eline tükürüp kamçısını nazlanıp duran atların üstünde bir iki kez çevirip salladıktan sonra devam etti. Bu anda onun simasından büyük bir elem dökülüyormuş gibi görünüyordu. –Yar Tügmenlik Şerullah diye bir çiftçi vardı. Beş altı çocuğu olan fakir, yumuşak başlı bir adamdı. O yıl bey idaresi ona beş daden tahıl vergisi koymuştu. Bu adam bu kadar ağır vergiyi nasıl ödesin? Mümkün mü? O adamın çok fazla toprağı yoktu. En fazla dört beş dönüm yeri vardı. O kadarcık yerden çıkan ekin çocuklarını doyurmaya yetmiyordu. Hal böyleyken o, beş daden ekini nasıl versin?! Burada bir oyun vardı. Bu nasıl bir oyun derseniz, Şerullah’ın elinden bu küçücük yeri almak. Bu yüzden bu yasa çıkartıldı. Vergiyi ödeyemeyen toprağını satıyordu. Toprağı ise bey ailesi ucuz fiyata satın alıyordu. Şerullah’ın kendi durumuna gelince;, toprağı satmasa vergiyi ödeyemeyecek, satsa beş altı çocuğa bakamayacak. O işte böyle müşkül durumdayken idarenin adamları her gün kamçısını şaklatarak gelip hakaret edip, zulüm yapıyordu. Zindana atarız, Nom’a süreriz diye korkutuyordu. Böyle bir sıkıntıda kalan Şerullah bir gün başına gelen dert –elemleri, beye karşı olan memnuniyetsizliğini bir kâğıda yazarak kendini iğde dalına astı. Ertesi gün sabah namazından dönen cemaat bu hali görüp irkildi. Yazdığı yazıyı okuyup beyin zulmüne sert tepki gösterdiler. O arada Şerullah’ın evindeki büyük küçük herkes ağlıyordu. O gündeki nale, feryada insan dayanamazdı! Bu duruma bakan herkesin beyin zulmüne karşı öfkesi kabarıyordu. Bu daha olayın küçüğü. Büyüğü başka yerde… Eğer sıkılmadıysanız anlatayım.

      –Anlatın ağabey, anlatın. Ben şimdi siz anlattıkça coşarım, dedi şair arabacıya yalvaran gözlerle bakarak.

      Öyleyse anlatayım, dedi arabacı diliyle dudaklarını ıslatıp, -yine şu günlerde bey idaresi tarafından Raci Toprak, Zarif Toprak, Şakir Toprak diye üç kardeşe on üç daden tahıl vergisi kesildi. Onların bu vergiyi ödemeye gözü kesmedi, çoluk çocuklarını toplayıp Keçirbulak tarafına kaçtılar. Bunların kaçıp Lapçuk denen yere varmaları, beyin Tarançi’deki kömür ocağında on yedi kişinin göçük altında kalarak ölmesine rast geldi.

      Oraya yüzlerce adamın toplanıp ağlayıp sızlamaya başlamasına rağmen, bey idaresi kan bedeli ödemek yerine, hakaretler yağdırarak halkın gazabını topladı. Bu fırsatta Toprak kardeşler halkı toplayıp hareketi başlattı. Onlar çabucak üç yüz kadar adam toplayıp, Kumul’a gelip taleplerini yazıp idarenin kuzey tarafındaki kubbeye astılar.

      –Onların talepleri neydi, dedi şair tüm dikkatini vererek.

      –Acele etmeyin, anlatacağım, dedi arabacı, şairin ilgisinden memnun kalarak. Sonra bir gözünü kısıp gökyüzüne bakarak sanki bir şeyi hatırlıyormuş gibi söze başladı. –Onların birinci talebi: Bey hâkimiyetindeki yer ve kömür madenleri bundan sonra çiftçilere kiraya verilsin, adaletsiz çalıştırılmayalım; ikincisi: her ay bey için çalışılan altı gün kısaltılarak üç güne düşürülsün; üçüncüsü: Bize Kumul hâkimi kefil olsun ve isteklerimizi bey idaresine iletsin; dördüncüsü: Yukarıdaki taleplerimiz yerine getirilsin, getirilmezse, beye gerek kalmaz, hâkimi de görevden alırız. Bu istekleri halk dört defa astı. Bey idaresindekiler kasten görmezden gelip, sessiz kaldı. Toprak kardeşler hareketi tekrar başlatmak için; Şumkaga, Astane, Toguçi, Lapçuk, Karadöve gibi yerlere giderek halkı harekete geçirip, kişi sayısını beş –altı yüze çıkardılar. Hocalardan Hoca Niyaz, Molla Nazi, Dugamet adlı kişiler Cuma günü halka: “Kitaplarda söylendiğine göre, tüm insanlar eşit. Öyleyse beyler neden babadan oğula bizi yönetiyor? Neden biz onlara köle oluyoruz? Biz de onlar gibi yaşamak istiyorsak, beyleri yok etmemiz gerek!” diye onları teşvik ediyordu. Bununla Rahetbağ, Karatal, Bugana, Dövicin, Palvantur denen yerlerden beş –altı yüz adam toplanıp gelerek topraklara katıldı. Bununla birlikte isyancıların insan sayısı bini aştı. Bizim ev de şehre yakın. Yaşım otuzu aşmıştı. Savaşlarda baş kesecek çağlarımdı. Tüm yurt ayaklanmışken ben yalnızca bakacak mıydım? Elime bir topuz alıp halka katılıp yürüdüm. Binden fazla adam ellerimizde sopalar, topuzlar; baltalar, kazmalar alarak şehre doğru yürüdük. “Beyliği istemiyoruz, onlara köle olmayacağız” diye haykırdık, bu kadar insanın aynı anda haykırması çok heybetliydi. Şehir kaleleri, evlerin çatıları sallandı. Bizim böyle güçlü çıkan sesimizi duyan Şah Maksut fare gibi, kafasını delikten de çıkaramadı. Ama o, bize zehirli iğnesini saplamak için hazırlıklar yapıp, bir taraftan yardım istemek için Urumçi’ye adam gönderirken, yine bir taraftan da idare askerlerine emir vererek kapıyı içeriden kilitleterek Urumçi’den yardım gelene kadar korunmak istedi. Buna bakıp kalır mıyız? Biz de harekete geçip şehri kuşattık. Şehir kapısının dışına çiğ tuğladan duvar örüp, onların dışarı çıkmasını engelledik. Kimse evine dönmedi. Geceleri şehrin etrafındaki ormanlarda yattık, yemeğimizi de orada hazırlayıp yedik. Bir gece kaleye merdiven koyup çıkmak istedik. Plan yapıp, tan vaktine yakın kaleye üç yerden merdiven koyduk. İnsanlar ben çıkacağım, yok ben çıkacağım diye kavgaya tutuştu. O geceki halkın coşkusunu anlatmaya kelimeler yetmez kardeşim. Böylelikle birçok adam merdiveni kullanarak kaleye tırmandık. Ancak kaleye çıkmamıza çok az kala, idarenin askerleri ateş açmaya başladı. Üç yerdeki merdivenlerde en önde giden Tohti, Hoşur, Cemal diye üç adamımız vurularak şehit düştü. Sağ kalanlarımız geri indik. Hoşur’un çıktığı merdivenden çıkanların üçüncüsü bendim. Önümde Karatal’dan gelen başka bir adam vardı. Çıkalım desek önümüzdeki adam vurulup merdivene yığılıp kaldı. Biz onu çiğneyip geçemedik. Kazara çıkabilsek hayli iş yapmış olurduk değil mi? –Arabacı bir an durup dudaklarını yaladıktan sonra devam etti –O sırada tan da attı. Kurşunlar seyrekleşerek durdu. Biz kurşun değenleri götürüp tekrar geldik. Öfkemiz daha da arttı. Dişlerimiz gıcırdayıp, yeni baştan saldırmak için hazırlık yaptık. Bugünlerde şimdiki Yan Cyancün denen tilki Gansu’dan ayrılıp, Aksu’ya vali olup, Kumul’a gelmişti. Ona Urumçi’deki validen Kumul’daki işi bertaraf et diye emir geldi. Yan Zenşin denen tilki bu işi bertaraf etmek için öne düşüp, Şah Maksut’a çiftçilerin taleplerini yalandan kabul ettirdi. Yine bir taraftan Bariköl’deki hükümet askerlerine emir vererek Ye Şinfu denen lyencan28’ı yüz askeriyle birlikte geceleyin getirip şehir içinde sakladı. Ertesi gün öğleye yakın Şah Maksut halk toplansın, halkın taleplerine cevap vereceğim diye haber saldı. Bu haberi duyunca kapı önüne yaklaşıp Bey’in cevabını duyalım diye bakıp durduk. O anda Bariköl’den gelen askerler aniden kurşun yağdırdı. Burada sekiz adamımız vurularak öldü. Birçok adam yaralandı. Elinde silahı olmayan halk dağılmaya başladı. Şehri üç ay kuşatan isyancılar böylelikle bir günde dağıldı. İdarenin askerleriyle Ye Şinfu’nun askerleri isyana liderlik eden kişileri arayıp bularak tutuklamaya başladı. Birkaç zaman içinde iki yüz kadar adamı tutukladılar. Onların içinden Raci Toprak, Zarif Toprak, hocalardan Hoca Niyaz, Molla Nazi, Dugamet gibi sekiz kişinin başını kesip kapıya astı. Toprak Şakir, Toprak Tokniyaz başta olmak üzere kırk kadar adamı Pican, Turfan, Toksun’a sürgüne gönderdiler. Kalan yüz elli kadar adamı Nom’a götürüp tarla açtırdı… -Söz buraya geldiğinde o korkuyla etrafına bakıp, -kardeşim konuşa konuşa Sayopi’ye kadar gelmişiz dedi ve eliyle Aydınköl tarafını gösterip, -işte bakın, tam sapan taşlarının olduğu yere geldik. Bu taşları Topatar Gocam, zamanında sapan ile atmış, -diye izahat verdi.

      Gerçekten Aydınköl’e yakın nehir yatağında karpuz veya tencere büyüklüğünde bir sürü yuvarlak taş çelik gibi parıldayıp duruyordu.

      –Söz burada kalsın, dedi arabacı öndeki çalılıklara bakıp, -şu görünen patikayı geçince



<p>28</p>

Ordunun personel dairesinden sorumlu komutan.