Kelepir. Мемдух Шевкет Эсендал

Читать онлайн.
Название Kelepir
Автор произведения Мемдух Шевкет Эсендал
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6862-78-4



Скачать книгу

emri ile Pişekâr’a çıkıp seyredenlere kendini pek beğendirmesi yüzünden kendisine bu ad takılmış, takıldığı gibi de kalmıştır. Ancak onun asıl ustalığı meddahlıkta idi.

      Aziz Bey, Bursa Müftüsü diye anılan Akçaşehirli İshak Hoca’dan ders görmüş, Arif Dede’den Mesnevi okumuştu. Çıraklarından Nasuh Efendi, kölesi Arap Muhyi’ye yetişenler, Aziz Bey’in hikâyelerinden, gülbenklerinden, tekerlemelerinden, kıssalarından, fıkralarından, mesellerinden birtakımını işitmişlerdir. Yazık ki bu Muhyi de öldü, kimseyi de yetiştirmedi. Birçokları gibi, Aziz Bey’den kalan sanat eserleri de kaybolup gitti.

      Aziz Bey’in oğlu İzzet Bey de babası gibi hademeden, güzelliği ile tanınmış bir adamdı. “Hünkâr Müezzini İzzet Bey” derlerdi. Genç yaşında öldü, bir oğlu kaldı: Saffet Bey. Nimet Hanım’ın babasıdır. Mabeyn muzikasında flüt hocasıydı. Dışarda da ders verirdi. Hocası bir İtalyan idi. Bütün ömründe dört yahut beş kere flüt konseri vermiştir. Bunlardan biri Atina’da, biri de Roma’dadır. O yıllarda bizim aramızda garp musikisi sevilmediği için bu konserler yabancı salonlarda verilmiş, Saffet Bey’in adı da Türkler arasında pek duyulmamıştır. Dinleyenler eşsiz bulurlardı.

      Flüt dersi verdiği gençler, hocalarını severlerdi. Hastalandıktan sonra da onu bırakmadılar. Zaharyadis adında genç bir öğrencisi ona hastalığında büyük yardımlar etti. Bu delikanlının yardımı olmasa, Dökmeciler’deki ev satılamazdı. Saffet Bey’in yetişkin iki oğlu varsa da bunların babalarına yardımları dokunmuyordu.

      Büyük oğlu Hikmet Bey, bu ailenin saray hizmetine girmeyen ilk çocuğu oldu. Asker olmak istiyordu, olamadı. Kuleli’den alaya çıktı. Yardımlar, iltimaslarla tabur kâtibi olup İstanbul’da, levazım dairesinde kaldı; sonra da bir hizmetle Taşkışla’ya verdiler. Oraya gidip gelir. Kendisi yakışıklı, oldukça güzel bir adamdır. Eve biraz yakın olduğu için becerebilirse kendine Harbiye Mektebi’nde bir iş bulmak ister. Eve yakın olmayı istemesinin de neden ileri geldiği anlaşılamaz. Evli değildir. Evdekilerle oturup konuşmaz. Bir iş düşmedikçe babasının yanına girmez. Eve ilgisi, olsa olsa beslediği Brahma yahut Koşinşin tavukları içindir. Bunlardan anlar. Nasıl besleneceğini, bakılacağını da bilir. Tavuk meraklıları Hikmet Bey’i tanır, bu evi de bilirler.

      Saffet Bey’in küçük oğlu Nüzhet’e gelince, ancak otuz yaşlarında, yakışıklı, güler yüzlü bir delikanlıdır. Bu bakımdan babası ile büyükbabasına benzer. Belli başlı hiçbir iş tutmamıştır. Ancak hiç işsiz, parasız da kalmamıştır. Bir aralık Beyoğlu’nda bir bar tutmuştur. Bir-iki otomobili de vardır. Ortakları ile Karadeniz’de motor işletirlerdi. Kalafat yerinde de ortakları vardı. Şimdi de asker olmuş, tersane havuzlarında bulunuyor.

      Ara sira eve uğrar. Uğrayınca da, haftalarca sessizlik içine gömülüp uyumuş olan bu ev, gürültü içinde kalır. Nimet’e takılır, Arap Mesut Bacı’nın boynuna sarılır. Nüzhet’le Nimet analarından uzak kalmışlar, bu Arap Bacı onları büyütmüştür. Bacının yanına oturup;

      “Kaynar su ile beni yıkayıp söğüş yapmaya çalıştığın aklına geliyor mu? Şimdi de yıkasana!” diye alay eder.

      Eve de eli boş gelmez. Küfe ile et, zerzevat, sepetlerle çilek getirir. Mesut Bacı’nın beslemesi Peyker’e;

      “Sallanma, git bana namuslu bir kahve pişir.” der.

      Rasgelirse Hikmet’le eğlenir:

      “Beybirader, nasıl, tavukların yumurtluyor mu?” der.

      Babasının yanına dalar, ilkin elinden öper, sonra da boynuna sarılır, kendini öptürür. Nimet’e;

      “Vay anam kadın, bu ne şıklık!” der.

      Güler, söyler sonra da çıkar gider, iki hafta, üç hafta görünmez.

      Mesut Bacı yalvarırdı:

      “Ne olur, yavrum, iki gecede bir olsun eve gelsen de senin yüzünü görsek. Baban seni gördüğü gün sanki iyileşiyor!”

      Nüzhet dinler mi?

      “Üstüme varma, şimdi düşer bayılırım.” diye alay ederdi.

Nimet’in Üzüntüsü

      Mesut Bacı çok yaşlıdır. Kendisi kaç yaşında olduğunu bilmez. Nöbeli imiş. Mısırlı Nazlı Hanımefendi’nin cariyelerindenmiş. Saffet Bey’in babası İzzet Bey’le yaşıt olduğunu söylerlermiş. Nazlı Hanımefendi bunu, İzzet Bey’in anası Zeynep Hanım’a vermiş, yahut satmış. Zeynep Hanım bacıyı büyütmüş. Utarit adında bir kızla bu bacıya kanun öğretmişler. Anlaşılıyor ki Pişekâr Aziz Bey’in gününde daire düzen yerinde imiş. Küçük yaşında iken Mesut Bacı kanun ile saza da girebilmiş. Çok yıllardır sazı eline almamış ise de bugün de odasında, duvarda asılı durur.

      Bacı, Saffet Bey’in doğumunu hatırlıyor. Nimet’e göre yaşı doksandan aşağı değildir. Şimdilik elinde bir değnek ile ev içinde gezebiliyor ise de artık gözleri iyi görmüyor. Kulakları da gittikçe ağırlaşıyor. Arasıra saçma söylediği de Nimet’in gözüne çarpmıştır.

      Saffet Bey’e gelen hekimler, bir kere Bacı’yı da gördü, belli başlı bir derdi olmadığını söylediler. Belki yaşar ama günden güne elden ayaktan düşmemesi sağlanabilir mi?

      Daha şimdiden evin bütün işleri Mesut Bacı’nın beslemesi olan Peyker’in üstüne yüklenmiş bulunuyor. Bundan önce evde bir de Halime Kadın vardı. Saffet Bey’in hastalığı üzerine bu kadın, gelininin hastalığını söyleyerek çıkıp gitti.

      Peyker sesini çıkarmıyor, çalışıyor ise de yüzü de hiç gülmüyor. Komşulardan birinin sözleri de kızı büsbütün kudurtuyordu. Afife Hanım denilen bu kadın Nimet ile Bacı’yı kimsesiz bırakmaktan acı bir tat bularak her gelişinde kızın yüzüne karşı;

      “Buna da ne oluyor Allah aşkına!” diyordu. “Suratından düşen bin parça oluyor:”

      Peyker, bu kadına bir şey söylemiyorsa da, bir gün ona kapıyı açmadı. Nimet de sesini çıkarmadı.

      Günler geçtikçe Bacı çocuklaştığı için evin idaresi Nimet’in üstüne kalıyordu.

      Nimet, babasının hastalandığı hafta mektebi bırakmıştı. Büyük kardeşi sanki bu evde yokmuş gibi hiçbir işe karışmıyor, yalnız yemekten yemeğe yüzü görülüyordu.

      Nimet bir gün bunalarak küçük kardeşi Nüzhet’e açıldı. Eskiden eve bir çamaşırcı kadın gelirdi. Şimdi onu da getirmiyorlar. Peyker, tavan arasındaki odasında hem çamaşırlarını yamıyor, hem de ağlıyor. Nimet kendine güvenebilse, ev işlerinin hiç olmazsa yarısını üstüne alacak, bu gönül rahatsızlığından kurtulacaktı.

      Nüzhet, kız kardeşini dinleyince üzüldü ama belli etmek istemedi. O günden başlayarak Peyker’e de kendince bir aylık bağladı.

      Kızın yüzü düzeldi. Saffet Bey’in ayağa kalkabilmesi, hizmetin ağırlığını azalttı ise de yalnız bununla olur mu?

      Kız, yaşının geçtiğini görüyor. Bu da bir ev kurmayı düşünür. E, ne olacak? Bu evde bir koca bulup varabilecek mi? Büyük bey yarım oldu. Küçük beylere inan olmaz. Nimet, Peyker’in buradan kaçıp kendine bir koca, bir kucak bulmayı düşündüğünü sanıyordu.

      Peyker bir yolunu bulur da buradan kaçarsa Nimet ne kadar ağır yük altına gireceğini görüyor, bir yandan da Peyker’in bu suratından kurtulacağına seviniyordu.

      Peyker Gülnarlı bir kızdır. Orada kadılık eden bir adamın karısı bu kızı anasız, babasız bulup evlatlığına almış, İstanbul’a da getirmişti. Beşiktaş’ta, oğlu ile bir evde oturuyorlardı.