Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul’da Neler Olmuş. Ахмет Мидхат

Читать онлайн.
Название Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul’da Neler Olmuş
Автор произведения Ахмет Мидхат
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6485-88-4



Скачать книгу

olsaydı silahını elinden alacağına şüphe yoktu. Nasıl şüphe edilebilir ki! Şayet Osman Bey kıza kavuştuğu zaman silahına dahi itimat ederek zorla alıp çıkaracağı ihtiyatı Arap’a bunu mutlaka telkin ederdi.

      Bunlar gide gide ta Kadıköyü’ne kadar gittiler. Bir de Kayıkçı Kulaksız Mehmet orada ve bekler bulundu. Arap’ı görünce eşek herif eşekçesine bir feryat ederek “Hacı Baba bu kızı da oraya mı götüreceğiz?” dedi. Mesut Ağa’dan yalnız bir baş sallamaktan ibaret bir cevap alabildi.

      Kayığa bindiler. Denize açıldılar, Moda Burnu’nu dolaşıp Hayırsız Ada’ya saldırdılar. Kulaksız Mehmet “Hacı Ağa! Sen bana bir hafta on beş gün oldu ki hamam parası vermiyorsun.” demesiyle Mesut Ağa “Sen beni memnun etmiyorsun ki!” diye şaka edecek oldu. Fakat herif şaka bilir mi? “Daha ne yaparım a gözüm, gece gündüz bekliyorum. Hatta…” diye az kalmıştı ki bazı sırları bile açık ede. Mesut Ağa derhâl sözü değiştirip bahşişi dahi vadetti. Sırları açık edecek olsa da bir zararı görülecek değil ya? Çünkü zavallı Osman artık ahirete gidiyor. Dünya ile ne alışverişi kalacak?

      Sözün kısası Hayırsız Ada’ya vardılar. Kenara çıkıp da yüz yüz elli adım kadar içeriye doğru gittikten sonra Mesut Ağa “Ey beyim! Dur bakayım, ahirete gitmek usulünü icra edeyim.” diye koca bir mavi peştamal ile Osman Bey’in gözlerini bağlamaya kalkıştı. Bu hareketten Osman Bey birdenbire ürküp “Lala! Beni öldürecek misin, öldüreceksen saklama söyle. Bari tövbe ve istiğfar ederek iki rekât namaz kılayım.” deyince lala hiçbir kötü niyeti olmadığına ağlayarak yemin billah ile teminat vermiş ve mutlaka çocuğun gözlerini bağlamıştı.

      Hâlbuki Arap’ın bu kadar ihtiyatı da lüzumsuz bir ahmaklıktan ibaret olduğuna şüphe yoktur.

      Gözlerini bağladıktan sonra Osman Bey bir hayli gitti. O kadar gitti ki nispet edilecek olsa adanın bu kadar uzun, diklemesine bir mesafeye müsaadesi yoktu. Bu hâle şaştı. Çünkü adaya çıktığı zaman etrafına bakıp mesafesini medd-i nazar4 ile ölçmüştü. Lakin Arap’ın kendisini dümdüz götürmeyip dolaştırdığını bilemezdi. “Lala ne çok gittik, yorulduk daha gelmedik mi?” der idiyse de lalası biraz daha tahammül etmek lüzumunu ihtar ederek yine giderlerdi. Gittiler gittiler. Bazı bayır aşağı iner gibi dahi gittiler. Nihayet biraz durdular. Mesut Ağa orada biraz ıkındı, falan etti, sonra biraz daha yürüyerek yine durdular. Osman Bey’in gözlerini açtığı gibi, Osman Bey kendisini Mesut Ağa’nın çehresinden daha karanlık bir yerde buldu.

      Ama karanlık karşısındaki Arap’ın hayalini bile göremezdi, “Acaba biz buraya nereden girdik?” diye etrafına bakınıp oranın girişini, girişten girmesi tabii olan aydınlıktan anlamak için aydınlık arar dururdu. Fakat hiçbir aydınlık alametini görmeyince şaştı kaldı.

      Mesut Ağa çocuğun gözünü açar açmaz “Nergis!” diye bağırıp bir uzak yerden Nergis’in avazı gelince Osman Bey şükür secdesine varır gibi yere kapanırcasına bir hareket gösterip Cenabıhakk’a hamdüsenalar etti. Hey gidi aşk! Bir âşık için özlediği sevgilisinin sesi kadar tatlı bir ses olabilir mi? “Gel Nergis’im gel! Sana ben geldim!” Osman Bey dahi karşılık olarak ses verdi ve verdiği sese karşılık bir “Hay! Osman Bey’in sesi!” narasının kendi aşk ve muhabbetiyle dolu bir ciğerden çıkmasıyla orası sanki saadetle dolmuş oldu.

      Derken karşı tarafta bir aydınlık belirdi. Baksın ki Nergis elinde bir şamdan olduğu hâlde geliyor. Hemen o tarafa koştu. Kız şamdanı yere dar koyabilip iki özlemli âşık birbirine sarıldılar. Bu aralık Mesut Ağa dahi yanlarına geldi. Üçü arasında şöyle bir sohbetçik geçti:

      “Mesut, işte ikinizi birleştirdim. Artık dünya yüzünü bir daha hatırınıza getirmemeli.”

      Osman: “Bana bundan iyi bir cennet daha olamaz. Nergis’im burada mı değil mi? Ben onunla yaşamaya razıyım.”

      Nergis: “Ah! Beyim! Öyle ama burada canınız sıkılır.”

      Osman: “Benim canım sıkılmaz. Sensiz benim dünyada değil cennette de canım sıkılır. Lakin sen varken gayya kuyusunda olsam yine canım sıkılmaz.”

      Nergis: “Ah öyle deme. Ben çektiğimi bilirim.”

      Osman: “Sen yalnız idin de onun için.”

      Nergis: (Mesut Ağa’ya) “Bana ne getirdin ağacığım?”

      Mesut: “İşte Osman Bey’i getirdim ya.”

      Nergis: “Ya benim yiyeceğim de tükendi.”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Çeşm-i afet: Son derece güzel göz. (e.n.)

      2

      Dur-endiş: Önceden görüp düşünen. Tedbirli. Her şeyin ilerisini evvelden mülahaza eden. İlerisini düşünen. (e.n.)

      3

      Art aradan: Haberi olmadan bir başkası adına yapılan iş. (e.n.)

      4

      Medd-i nazar: Uzağa bakma. Gözün görebildiği kadar göz alımı. (e.n.)

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2wBDAAMCAgICAgMCAgIDAwMDBAYEBAQEBAgGBgUGCQgKCgkICQkKDA8MCgsOCwkJDRENDg8QEBEQCgwSExIQEw8QEBD/2wBDAQMDAwQDBAgEBAgQCwkLEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBD/wgARCAG/ASwDAREAAhEBAxEB/8QAHAAAAQUBAQEAAAAAAAAAAAAABAECAwUGAAcI/8QAGgEAAwEBAQEAAAAAAAAAAAAAAAECAwQFBv/aAAwDAQACEAMQAAAB9s+M9lQ6a5y5nCVj5XaD3LZp+yeoaWpHM5DyelqLm+QkzzfAtHScJ2lcjiHOuUsVSOURw0HV49CtcCZ25pzlW3VHNq1ypUltIDkukWh0wltyFaWmyR9ys0yR0isYh0nbJZfM5CULIiTBg5dCtJnSqXXKs5tUl0EyEokpOtIVzhc6VyrFSUlE1KaqVwrOgSh8tKXQ01npFQkioa2qEoAw6EdLIhm/RpI7UWFzHUmpyaSsHB1pUOzXW1F1T2ddTSCBBAc0iatLAl1wdCdrKgwfCVvsHXmrimwJUyMapfoLoNzHA5ijdSYh9T0tzTqS0JmlG1NtORJMkg+oQagmQtJU+YrhaEGjUqdcuhJG5i0my32nOF1Fka2+abSeJGlaczpHTK0LY2RsU+57Omy+EhTiebWUktzlGubfSazgUAMOpJTkJSdSSKWpXVKNIHUINUl0SCWpkho1yTtkmNoDoltjk0T5ysNE+sSG9w1UrOoWpWVGwTDr6Ug3VK3L5bGLZ0pBrSWG7dLMqxEOQtnTC0MluGsiULIjHAmYtCSNbclyOs4a1nwKKv5e19LgRS/RNl9Q5rtE1WuaW05j6hoOYHkztF0pAdcszp4NGuaW0ibZvrHKUSc6RSlig6hRcyu4+lRu0nmlHyOB7lLGjfkO0XaKOHJUqGarfTZ86s6haTcW5jUOltBibrlU+kVJaFoSksjQdY2GHz9DKcrzXQUEacqWoSrSErbolKKd73Vc/IA2VjA3np2scjpbZaA5pyTZfMWjgekpMTp9JBqhtDkAc/Ux1Mp6pW11roFodomZ02XLcNtUl7X+WK1Oa6tNPwzDnb9c3yNZ0N1Syac1yOp9SdMpqLk1ElHQdSk1TYdfh1o2kjiX2ntJAoo9Cry7a+noa5X6Z5zfTT8uauch29Gu4MXSlabbckmR1gM6nvPpG6NwOIVrkdSVCFIh1Sgwo6USSm6VJrKoZnSWVi2r8urK6+rlPZ4vcfM8ei6L1PLiiMz2a6Xgz6lJCDdlKek5mb17NJjyLS5J1LmuTWUtqS5jmm23zLUwZ6lSjLlJUl+yZk8bt3Y70MKvamxrX9E3OefqPmxpMedsVUdlW/nrriZzWzq6kbEsKy2vXrOfjQlW3UllNtvJRtxLbfDdctyYJ1xMp9c77CntNZV57kdnHhOy6FxtuYP2xwPXptPL79Xy8z0VXW7Tkl4lYDdBF3HPmoVvXdlxSgn0uZzTkO0XCSGlCUOBEVdb9NZLsy2fDstRmuh2+vLU8/WP28eE26txnzR8PoXO/LYdHFj+P1js7u9MLXnjpU5NftVbl038crCs91VoeaVmFddaZnUZRV5PcMVdAmhwcjC792V9Hks8


<p>4</p>

Medd-i nazar: Uzağa bakma. Gözün görebildiği kadar göz alımı. (e.n.)