Monte Kristo Kontu. Александр Дюма

Читать онлайн.
Название Monte Kristo Kontu
Автор произведения Александр Дюма
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6485-54-9



Скачать книгу

yok. Sana ne kadar yardım etmek istediğimi biliyorsun fakat seni bir müddet – mümkün olduğu kadar kısa bir müddet- için alıkoymam lazım. Hakkındaki başlıca delil bu mektuptur. Ve gördüğün gibi…” diyerek ocağa gitti. Mektubu ateşe attı. Kâğıtlar kül oluncaya kadar baktı. Sonra sözlerine devam etti: “Gördüğün gibi onu da ortadan kaldırdım.”

      “Siz yalnız iyi değil, iyiliğin ta kendisisiniz efendim!”

      “Artık bana tam manası ile güvenebileceğini anlamışsındır. Onun için söyleyeceklerimi dikkatle dinle. Geceye kadar burada kalacaksın. Seni başka biri de sorguya çekebilir. Eğer böyle birsey olursa mektup hariç, bana anlattığın şeyleri ona da anlatabilirsin. Yalnız mektubu ağzına almayacaksın.”

      “Başüstüne efendim!”

      “Sana mektuptan bahsedenler olursa inkâr et. Kesinlikle inkâr et; kurtulursun!”

      “İnkâr ederim efendim, merak etmeyin.”

      “Güzel.”

      Villefort bir çıngırak ipini çekti. Polis komiseri içeri girdi. Villefort, Dantés’ye, “Komiseri takip edin.” dedi.

      Dantés eğildi. Ona minnetle bakıp selamlayarak dışarı çıktı.

      Kapı kapanır kapanmaz Villefort bütün kuvvetini kaybetti. Bayılır gibi koltuğuna yığıldı. “Tanrı’m!” diye söylendi. “Eğer savcı, Marsilya’da olsaydı mektubu görecek, ben de mahvolacaktım! Ah baba daima böyle benim saadetimi engelleyecek misin? Senin geçmişinle ömrüm boyunca mücadele etmek mecburiyetinde mi kalacağım?”

      Sonra kafasında hiç ümit etmediği bir ışık yandı. Dudaklarında bir gülümseme belirdi. Sıkıntı içindeki gözleri bu ışığa bakar gibi sabitleşti. “Evet…” diye söylendi. “Beni mahvedebilecek olan bu mektup ihya edebilir de. Haydi Villefort, davran!”

      Mahkûmun binadan çıkmış olacağına kanaat getirdikten sonra başsavcı yardımcısı da nişanlısının evine gitmek üzere aceleyle odadan çıktı.

      6

      Polis komiseri ile iki tarafında birer jandarma olan Dantés, adliye sarayına açılan bir kapıdan, buraya giren herkese elde olmadan bir korku veren uzun, dar bir koridora girdiler.

      Adliye sarayının bir tarafında savcılık, öbür tarafında da hapishane vardı. Aradaki kapılar ile bu binaların birinden ötekine geçilirdi. Birçok koridor katettikten sonra Dantés ile muhafızları demir bir kapının önüne geldiler. Kapı açılarak arkalarından kapandı. Dantés şimdi kirli ve ağır bir havayı soluyordu. Hapishanede idi…

      Dantés, görünüşü kendisini pek korkutmayan oldukça temiz bir hücreye götürüldü. Hem Villefort’nun güven verici sözleri hâlâ kulaklarında idi. Çok geçmeden akşam oldu ve hücre karanlığa gömüldü. Dantés’nin gözleri bir şey göremez olunca kulakları daha iyi duymaya başladı. En hafif bir ses duyar duymaz kendisini serbest bırakmaya geliyorlar zannı ile ayağa kalkıyor, kapıya gidiyor fakat ses başka taraflarda kaybolunca gelip tekrar eski yerine oturuyordu.

      Artık ümidini kaybetmeye başlıyordu ki gece saat ona doğru koridorda ayak sesleri duydu. Sesler hücre kapısının önünde kesildi. Kilitte bir anahtar döndü ve ağır kapı açıldı. İki meşale hücreyi aydınlattı. Dantés, dört jandarma gördü.

      “Beni mi almaya geldiniz?” diye sordu.

      “Evet.”

      “Sizi savcı yardımcısı mı gönderdi?”

      “Tabii!”

      Jandarmaların Villefort tarafından gönderilmiş olması bahtsız delikanlının bütün endişesini dağıttı. Sükûnetle aralarına girdi. Sokakta onları bir polis arabası bekliyordu. Arabanın kapısı açıldı. Dantés daha ağzını açıp da bir şey söylemeye fırsat bulamadan arabanın kapısından içeri itildi. Gelgelelim karşı koymaya hiç niyeti yoktu. İki tarafında birer jandarma olduğu hâlde oturdu. Öbür iki jandarma da karşısına geçti. Araba meçhul hedefine doğru yola çıktı.

      Durdukları zaman Dantés kendini limanda buldu. Önce iki jandarma indi sonra Dantés ve öbür jandarmalar. Jandarmalar Dantés’yi rıhtımda bir kayığa götürdüler, kendileri yine onun etrafında olmak üzere kayığın kıçına oturttular. Bir polis memuru da gelerek kayığın başına geçti. Kayık açıldı. Dört kürekçi hızlı hızlı kürek çekmeye başladı. Çok geçmeden de limandan çıktılar. Dantés jandarmalardan birine “Beni nereye götürüyorsunuz?” diye sordu.

      “Şimdi öğrenirsin.”

      “Fakat…”

      “Sana bilgi vermemiz yasaklandı.”

      Dantés sustu. Yola ve karanlığa alışkın denizci gözleri ile gecenin, karanlığını delmeye çalışarak düşünceli bir hâlde sessizce bekledi. O sırada kürekçiler kürekleri bırakarak yelken açtılar. Dantés, jandarmaya ikinci defa bir şey sormamak için bütün isteksizliğine rağmen “Arkadaş…” dedi. “Tanrı aşkına bana acı da cevap ver. Bir komplo yüzünden haksız yere iftiraya uğradım. Ben devlete ve hükûmete bağlı bir Fransız vatandaşıyım. Beni nereye götürüyorsunuz? Söyleyin bana. Size gemicilik şerefim üzerine söz veririm; kaderime boyun eğip oturacağım.”

      Jandarma cevap verdi: “Ancak gözleri bağlı yahut Marsilya Limanı’ndan hiç çıkmamış bir kimse nereye gittiğimizi anlamaz. Etrafına baksana bir!”

      Dantés kalkarak kayığın gitmekte olduğu yöne baktı. Birkaç yüz metre ileride, kasvetli İf Kalesi’nin bulunduğu dik, siyah kayalık yükseliyordu.

      Yüzlerce yıllık korkunç geleneği ile bu dehşet verici zindanın görünüşü Dantés’de, bir darağacının idam mahkûmu üzerindeki etkisini yarattı.

      “Aman Tanrı’m, İf Kalesi!” dedi. “Niçin gidiyoruz oraya?”

      Jandarma gülümsedi.

      Dantés devam etti: “Hapsetmek için götürmüyorsunuz beni oraya değil mi? İf Kalesi, yalnız önemli, siyasi mahkûmların hapsedildiği bir devlet hapishanesidir. Ben böyle bir suç işlemedim ki. Beni hapsedecekler mi sahiden orada?”

      “Galiba.”

      “Fakat Mösyö de Villefort bana söz verdi ki…”

      “Mösyö de Villelfort’nun sana ne söz verdiğini bilmiyorum. Bütün bildiğim İf Kalesi’ne gittiğimizdir. Hey dur, buraya gelin!”

      Dantés kendini denize atmak istemişti fakat kendini havada bulur bulmaz dört kuvvetli kol onu geri çekti. Dantés hırstan kudurarak kayığın dibine düştü.

      Jandarmalardan biri onu dizi ile döşemeye bastırarak “Bak arkadaş…” dedi. “Kıpırdayacak olursan kurşunu beynine yersin!”

      Dantés bir karabinanın namlusunu şakağında hissetti.

      Kısa bir zaman sonra Dantés kayığın bir şeye çarptığını hissetti ve baştan kara ettiklerini anladı. Jandarmalar onu kaldırdılar. Kayıktan çıkmasına yardım ettiler ve kayalığın tepesine yükselen basamaklara doğru sürüklediler. Dantés hiç karşı koymadı. Ağır ağır yürümesi karşı koymaktan değil, bütün hislerinin uyuşmuş olmasından ileri geliyordu. Hiçbir şey duymuyor, sarhoş gibi sendeliyordu. Kendisini kayığın döşemesinden kaldıran tekmeleri hissetmiş, ardından kapanan bir kapıdan geçtiğini görmüş fakat bütün bunları yoğun bir sis içindeymiş gibi hiç düşünmeden yapmıştı. Nihayet durdular. Onun artık kaçamayacağına kanaat getiren jandarmalar kendisini serbest bıraktılar.

      On dakika kadar bekledikten sonra bir ses “Mahkûm beni takip etsin!” dedi. “Onu hücresine götüreceğim.”

      Jandarmalardan