Название | On Beş Yaşında Bir Kaptan |
---|---|
Автор произведения | Жюль Верн |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6485-42-6 |
Hayır, hayır… Kuzen Benedict’in merakının başladığı ve bittiği yer artikulatlardı. Hemen belirtmek lazım ki kendisinin çalışmaları artikulatların tasnif edildiği altı alt sınıf olan eklem bacaklılar, çok ayaklılar, örümcekgiller, eklem bacaklı kabuklular, kabuklu deniz hayvanları ve annelidleri kapsamıyordu. Ayrıca bağırsak kurdunu sülükten, kulağakaçanı deniz solucanından, örümceği akrepten, karidesi salya böceğinden, solucanı kırkayaktan bilimsel açıdan güçlükle ayırt edebilirdi. Açıkça söylemek gerekirse Kuzen Benedict amatör bir böcek bilimciydi. Böcek biliminin geniş bir saha olduğu söylenebilirdi. Kısaca artikulatların bütün alt sınıflarını ihtiva ederdi. Fakat dostumuz Benedict böcek bilimci sıfatını bilinen anlamıyla kısmen taşırdı. Şöyle ki kendisi bir böcek gözlemcisi ve koleksiyoncusuydu.
Böcek derken artikulatların; vücudunda eş merkezli hareket eden ve her birinde bir çift bacak olan üç ayrı birimden oluşan, bilimsel olarak heksapod (altı bacaklı) olarak sınıflandırılan türünden bahsediyoruz. Kuzen Benedict işte buraya kadar bir böcek bilimciydi. Ayrıca unutmamak gerekir ki kendisinin meraklı bir öğrencisi olarak yetiştiği böcekgiller 10 alt sınıfa ayrılır.1 Bu on alt sınıf arasından sadece kın kanatlılar ve çift kanatlılar kendi içlerinde otuz bin ve altmış bin farklı tür barındırıyordu. Bu bereketli alanın Kuzen Benedict’in azimle çaba harcayabileceği bir alan olduğunu itiraf etmek gerekir.
Kuzen Benedict neredeyse her saatini en sevdiği bilim dalı için harcıyordu. Altı bacaklılar gündüzleri aklında, geceleri rüyalarındaydı. Ceketinin kollarına ve yenine, yeleğinin önüne veya şapkasının ucuna takılı iğneleri saymak mümkün değildi. Yoluna herhangi bir şekilde çıkabilecek böcekler için her an hazırdı yani. Kırlardan dönüşünde onu böceklerle kaplı bir şekilde bilimin büyüsüne kapılmış vaziyette görmek mümkündü. Bu güçlü tutkusu, onun Bay ve Bayan Weldon’a Yeni Zelanda yolculuklarında eşlik etmesine sebep olmuştu. Burası ona bereketli bir bölge gibi görünmüştü. Yeni türler bulmayı başardığı için bir an önce San Francisco’ya dönüp onları koleksiyonunda ait oldukları yere yerleştirmek için can atıyordu. Ayrıca onsuz yola çıkmak Bayan Weldon’ın aklından bile geçmiyordu. Onu tek başına bırakmak çok zalimce olurdu. İşin aslı Bayan Weldon Pilgrim’e ne zaman gidecek olsa Kuzen Benedict de onun yanında bulunurdu. Herhangi bir acil durumda kendisinden herhangi bir yardım beklenemezdi. Bilakis kendisi böyle bir durumda fazladan yük olurdu. Fakat yine de ortada bu yolcuğun güzel geçmeyeceği kanaatini uyandıracak ve bundan şüphe etmeyi gerektirecek herhangi bir sebep yoktu. Bu yüzden sıcakkanlı böcek bilimciyi geride bırakmak gibi yakışıksız bir teklifte bulunulmadı bile. Pilgrim’in Waitemata’dan planlanan zamanda yola çıkması hususunda herhangi bir engel oluşturmak istemeyen Bayan Weldon bütün hazırlıklarını mümkün olan en hızlı şekilde yaptı. Auckland’da geçici olarak hizmetine aldığı çalışanların işine son verdi ve küçük oğlu Jack ile yaşlı zenci bakıcıyı yanına alıp mekanik bir şekilde hareket eden Kuzen Benedict’le birlikte 22 Ocak’ta yelkenliye bindi.
Bizim amatör böcek bilimci kendi özel kutusuna gözü gibi bakıyordu. Koleksiyonunda dikkate değer yeni cepkenli böcekler vardı; gözleri başlarında bulunan otobur kın kanatlılara ait bir tür. Bunların Yeni Kaledonya bölgesinde sıra dışı bir şey olduğu düşünülürdü. Dikkatini çeken başka bir hayvan ise Maoriler arasında “katipo” adıyla bilinen ve ısırması hâlinde ölüme yol açacağı iddia edilen zehirli bir örümcekti. Ne var ki bu hayvan örümcekgillerdendi ve tam olarak bir böcek olmadığından Benedict bu canlıya gereken ilgiyi göstermeyi reddetti. Araştırması süresince keşfettiği yeni bir tür olan “staphylinus Neo-Zelandus” (cepkenli Yeni Zelanda böceği) koleksiyonun yıldızı olmanın yanı sıra çok nadir bulunan bir böcekti. Bu da onun tahmin edilenin de ötesinde değerli olduğunu gösteriyordu. Böcek kutusunu fevkalade bir rakama sigortalatmıştı; çünkü içindekilerin Pilgrim’de bulunan bütün yağ varillerinden ve balina kemiklerinden daha değerli olduğuna inanıyordu.
Kaptan Hull, Bayan Weldon’a ve ona eşlik edenlere doğru yaklaştı ve “Anlamanız lazım ki Bayan Weldon…” dedi, şapkasını saygıyla kaldırarak “bu yolculuğa tamamen kendi sorumluluğunuzda çıkıyorsunuz.”
Kadın “Kesinlikle Kaptan Hull.” diye cevap verdi.
“Fakat bunu neden soruyorsunuz?”
“Çünkü Bay Weldon’dan herhangi bir emir almadım.” diye cevap verdi kaptan.
“Fakat benim talebim sizi sorumluluktan muaf tutar.” dedi Bayan Weldon.
“Ayrıca…” diye ekledi Kaptan Hull, “yolcu vapurunda bulabileceğiniz konforu burada size sağlayamam.”
“Pekâlâ biliyorsunuz kaptan…” diye itiraz etti kadın. “eşim çocuğunu ve karısını Pilgrim’e emanet etme hususunda bir an bile tereddüt etmezdi.”
“Emanet mi dediniz hanımefendi? Kendim de sizi Pilgrim’e gönül rahatlığıyla emanet ederdim. Tekrar ediyorum, Pilgrim size alışkın olduğunuz rahatı sağlayamaz.”
Bayan Weldon gülümsedi. “Ah… Ben sizin mızmız yolcularınızdan biri değilim. Sıkışık ufak kompartımanlarınızla veya tatsız yemeklerinizle ilgili herhangi bir şikâyette bulunmam.”
Oğlunun elinden tuttu ve yürümeye devam etti ve bir an önce yola çıkılması ricasında bulundu. Bunun üzerine gereken emirler verildi; yelkenler ayarlandı ve körfez boyunca yapılan kısa bir yolculuktan sonra Pilgrim dümeni Amerika’ya kırdı. Üç gün sonra esmeye başlayan şiddetli doğu rüzgârlarından dolayı rotalarını rüzgâr yönünde çevirdiler.
Bunun neticesinde tarihler 2 Şubat’ı gösterirken kaptan kendisini öyle bir enlemde buldu ki Yeni Kıta’nın batı kıyılarına değil de Horn Burnu’na doğru yol almaya başladığından şüphe etmeye başladı. Fakat deniz hâlâ aşırı dalgalı değildi. Ufak bir gecikme olduysa da çıktıkları deniz seferi her şeyiyle mükemmeldi.
2
MİÇO
Gemide fazladan kompartıman yoktu. Bu sebepten Bayan Weldon, kaptanın, kendi mütevazı kompartımanına yerleşme teklifini kabul etmeye mecbur kaldı. Böylece ufak Jack ve dadı ile birlikte buraya yerleşti.
Kuzen Benedict’in uyuyabileceği bir alan da kendisine tedarik edilmişti. Kaptan Hull ise mürettebatın kaldığı yerde, olağan koşullarda ikinci kaptana ait olması gereken kompartımanda kalıyordu. Fakat daha önce de belirtildiği gibi ikinci bir kaptanın hizmetlerinden çoktan vazgeçilmişti.
Bütün mürettebat, sadakatle bağlı oldukları işverenlerinin eşine karşı saygıda kusur etmiyordu. Hepsi de Kaliforniya kıyılarının yerlisi olan cesur ve tecrübeli denizciler, ortak bir anlayışın getirdiği alışkanlıklarla bir araya gelmişlerdi. Her ne kadar sayıları az da olsa işten kaytarmazlardı. Bunun sebebi ise görev aşkı değil, yaptıkları işin kendilerine de doğrudan kazanç sağlamasıydı. En son yolculukları, hep birlikte çıktıkları dördüncü seferdi ve ilk kez başarısız olmuşlardı. Hepsi de çıktıkları seferin olması gerekenden daha az verimli geçmesinin sorumlusu isyankâr balinacılara karşı öfkeyle doluydu.
Gemide Amerikalı olmayan tek kişi geçici bir süre için istihdam edilen aşçıydı. Adı Negoro’ydu ve Portekiz doğumlu
1
Bu alt sınıflar: 1. Düz kanatlılar, örn.: Çekirge, cırcır böceği. 2. Sinir kanatlılar, örn.: Yusufçuk böceği. 3. Zar kanatlılar, örn.: Arı, yaban arısı, karınca. 4. Pul kanatlılar, örn.: Kelebek, güve. 5. Yarım kanatlılar, örn.: Ağustos böceği, pire. 6. Kın kanatlılar, örn.: Mayıs böceği, ateş böceği. 7. Çift kanatlılar, örn.: Sivrisinek, meyve sineği. 8. Bükük kanatlılar, örn.: Parazit sinek. 9. Parazitler, örn.: Bit. 10. Kılkuyrukgiller, örn.: Gümüş böceği. (e.n.)