Kara Melekler. Francois Mauriac

Читать онлайн.
Название Kara Melekler
Автор произведения Francois Mauriac
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-605-72611-9-9



Скачать книгу

her şeye haberim olmaksızın şiddetli bir iştiyak duyuyordum. Ah Rahip Efendi, görünüşte sofu bir çocukken şimdi ne adam olduğumu mukayese ettiğim vakit sizlerde henüz suri sofuluğa karşı çok müsamahalı davranıldığını görüyorum. Bu bir şeyi ispat etmez dememeli: Bazı hâllerde, bazı adamlarda daha büyük fenalığın bir göstergesidir. Fransa kilisesinin devletle münasebeti çok gergin bulunmakla beraber babam benim papaz okuluna girmeme nihayet razı oldu. Ancak bu kolay olmadı. Ana, baba her vakit çocukları için daha yüksek bir mevki isterler… Babamdaki bu tuhaf hissi, âdeta bu bir nevi ihtiyatlı kıskançlığı iyi anlamıyorum. O benim gelecekteki üstünlüğümü istemiyordu. On üç yaşında bir demircinin yanına konuldum. Henüz o kadar kuvvetsizdim ki çekici kaldıramıyordum. Bunun için karnımla yardım etmek gerekiyordu. O vakit silleler yağıyordu.

      Bundan birkaç sene evvel büyük kız kardeşim çalışmaktan ve fena muamele görmekten harap olarak veremden ölmüştü: Babam onu daha küçük kızken ortakçıların yanına hizmetçi gibi yerleştirmişti. Herkesin, insanların ve hayvanların hizmetçisi…

      Bundan dolayı papazın ve Du Buch kadınlarının şiddetli itirazlarına boyun eğdi; papaz arkasını döner dönmez bana diyordu: “Sen tahsil et de kusurunu bırakmaya daima vakit vardır…” Ben öncelikle en parlak talebeden biri oldum. Şüphesiz ben daha çok seviliyordum. Niçin ufak bir köylü parçası ve yumruk altında ezilmiş bir çırak olduğum hâlde oradaki kir ve yağ kokusundan o kadar eza duyuyordum? Siz Peloueyrelerin şimdiki daire müdürünün oturduğu evi tanır mısınız? Elli seneden beri değişmemiş. Demirhanede çalışmadan evvel orada, anasız ve büyük bir sefalet içinde hayatımın ilk senelerini yaşamıştım. Küçük okulun yemeği bana nefis gelmeliydi. Kibar çocuklara mahsus bu tiksinmeler bana nereden geliyordu?

      Peloueyrelerin evine alışık bir kedi yavrusu gibi girdiğim sıklaşmıştı; lakin orada mutfaktan ileri gitmezdim. Hâlbuki Du Buchların evinde salona kadar sokulurdum ve bu kızlar beni dizlerinin üzerine oturturlardı. Liogeats halkının şato dedikleri bu ev, asrın son senelerinde şimdiki gördüğünüz hâldeydi: Köye girilecek yerde, yoldan yüz metre uzakta, çamlarla kuşatılmış ve taş merdivenin önünde aynı sulak çayırlar ve en geride Frontenaclerin büyük ağaçları. O vakit ilkin iki ihtiyar Du Buch kadınları tarafından iskân olunmuştu. Siz bunları tanımadınız, biri dul, diğeri kocasından ayrılmıştı. Büyüğünün Adila isminde bir kızı vardı. Ben on iki yaşında iken o, on sekizine basıyordu. Küçüğünün de bir kızı vardı, benden gençti. Bu Mathilde, sonra Symphorien Desbat ile evlenmişti. Tatillerde iki hemşirezadeler Adila ve Mathilde benim için kavga ederlerdi. Büyüğü beni okutmak, vazifelerimi düzeltmek isterdi, fakat küçük Mathilde kendisiyle beraber oyun oynamam için ısrar ederdi. Rahip Efendi, ben ne tuhaf bir çocuktum! İlk önce hayırhah mürebbiyeyi tercih ettim. O beni hiç boş bırakmıyordu. Şüphesiz cevval, içten düşünceli, haris fikirliydim. Hiçbir akli çalışmadan yılmazdım. Lakin on beş yaşına girince Adila’nın yanında başka bir cazibeye kapılmaya başladım. Kurbağa gibi şişkin gözler ve eğri büğrü çıkmış dişler üzerine daima açık duran kalın bir ağız, örgülerini birbiri üstüne yığdığı o gür saçlar olmasa çehresi oldukça zararsız görünebilirdi. Fakat kafası hiç boynu gözükmeden omuzlarına gömülüyordu. Korsesi göğsünü güç zapt ediyordu. Kolları, bacakları, endamı her şeyi nispetsiz ve biçimsiz görünüyordu. Bununla beraber ilk önceleri hoşuma gitmedi değil. Genç ve yakışıklı köylülerin genellikle çok çirkin kızlarla evlendiklerini fark etmişsinizdir. Onlar sade hayvanlık saikalarına itaat ederler. Ben de gençliğimde bu hisse kapıldım. Adila Du Buch daha sonra benim karım olduğu vakit hayatımın bir zamanında onu sevmiş olduğumu iddia etsem benimle eğlenirlerdi. Bununla birlikte onda incelik bulduğum muhakkaktı… Lakin bu zevk beni onun yanında tutmaya kifayet etmedi.

      Sizi böyle sapa yollardan bütün hayatımın kaynağına veya daha doğrusu – çünkü fenalık daha evvelden başlamıştır – hayatımda gözlerim açık olarak inanılmaz bir dikkat ve ihtimamla fenalık yapmaya başladığım zamana kadar sürüklediğimden dolayı beni affediniz. Adila Du Buch pek dindar ve çok merhametli bir kızdı. Eugenie de Guerinlerin neslindendi. Fakirleri giydirir, hastalara bakar, ölüleri gömerdi. Özellikle o zamanlar bizde terk edilmiş ve bazen o kadar fena muamele edilen ihtiyarlara acınırdı. Kırmızı faniladan başlıklı bir pelerine sarılarak kendi kullandığı ufak arabasıyla bütün köyü dolaşırdı. Beni taparcasına severdi. Bana karşı çok zaafı vardı. Bana çok zaman anne muamelesi yaptı. Okulun öğretim senesinde beni görmek için bilerek Bordo’ya seyahat ederdi. Liogeats’ten sepetlerle yiyecek ve tatlılar alırdım. Bu genç kıza karşı seneden seneye daha ustalıkla kullandığım hileleri anlatarak, Rahip Efendi, sizi taciz etmek istemem.

      Bu kadar genç bir mahlukta bu derece ahlak bozukluğu insanı şaşırtırsa da şüphesiz müstesna bir hâl değildir; fakat en garibi benim masum olduğuma onu zahmetsizce ikna ettiğim olmuştur, bu hususta zerre kadar şüphe etmemiştir.

      Kendine tevdi edilmiş bir çocuk hakkında yalnız duyduğu değil, onda uyandırdığı histen yegâne mesul olduğunu tahayyül eden pek dindar bir genç kızın, vicdanında ne şiddetli elem duyabileceğini düşününüz! Hem de rastgele bir çocuk değil, Ruhban okulunun talebesi, müstakbel bir rahip. Ah! Bizzat benim tutuşturmuş olduğum yangının arttığını nasıl bu hırslı merakla takip edebildim? Sene başı veya paskalya tatillerinden Liogeats’e geldiğim vakit orada bulunmamak için Adila’nın sarf ettiği gayretlerden ve icat ettiği vesilelerden hiçbiri gözümden kaçmazdı. Bir manastıra çekilmek isterdi. Hâlbuki benim yalvarmalarım onu azimetimden evvel hemen daima geri gelmeye mecbur ederdi. Dinin farzlarından uzaklaşmaya bir vesile elde etmek için kendini rahatsız ettiğini iddia ettiği itikatsızca düşüncelere aldanmadım. İşin çirkin ciheti bu faciadan haberdar oluşumdu. Hiçbir vakit bu senelerdeki kadar saf bir çehrem olmadı. Fena kılıklı talebeler arasında ben bir zambak gibi yükseliyordum. “Küçük Gradére mi? Bir melek…” İtikadım olsaydı bütün günah çıkarmalarımın ve yaptığım ibadetlerin küfür olduğunu size söylerdim. Fakat itikadı daha evvelce kaybetmiştim. Ve itikat olmayınca küfredilemez değil mi Rahip Efendi?

      Benim için artık aşk değil, bunda şüphe yok, ancak pek çabuk geçen ilk cazibe bahanesi de kalmamıştı. Bu benim birine gönül bağlayan iktidarsızlığımdan değildi. Fakat küçük Mathilde büyüdükçe her gün daha hoşuma gidiyordu ve Adila’ya yalandan safiyane itiraflarda bulunuyordum. Zavallı kızın iç kuruntusundan muzdarip olduğu yetmiyormuş gibi bir de buna kıskançlığın, kendini utandıran ve korkutan bir kıskançlığın ateşi katıldı. Bu sırada onun ölmek istediğini zannediyorum. Kim bilir belki takip edilen maksat bu idi ve bu olmak lazımdı? (Ah! Bunu size söylememeliydim.) Biri tarafından aranılan ve arzu edilen bu ölüme benim vasıta olmadığımı kim söyliyebilirdi? Hiç olmazsa bizzat ben buna kani oldum. Adila dinine ve cehennemden korktuğuna rağmen kendini öldürmeliydi. Lakin o dua ediyor, her zaman ve hatta günah işlerken bile dua ediyordu. İhtiyar kadınların teşbihi… Bereket versin ki herkes bunu tahkir eder ve bunun kudretinden şüphe etmez… On yedi yaşında Bachelier diplomamı aldım. Combes kabinesi Fransa kilisesine dehşetli darbeler indiriyordu. Birdenbire fıtri istidadım hakkında ağır şüphelere düştüm. Ne Liogeats rahibi ve ne de Du Buch kadınları bunun için bana en ufak bir tekdirde bulunmadılar. Bilakis üniversitede takibine karar verdiğim tahsil masraflarını üzerlerine aldılar. Bu son tatiller süresince şatoyu asla terk etmedim. Yemeklerimi hep orada yiyordum. Adila gençlik taravetini kaybetmişti. Şişman ve nefes darlığından muzdarip olduğu hâlde Mathilde ile ben gözetlemekten geri kalmıyordu. Hâlbuki zavallı kız daima köyün şu veya bu evi tarafından çağırıldığından bu gözetlemeden kurtulmaya muvaffak oluyorduk. Benim oynadığım oyunu açıkça görmeye başlıyordu. Lakin beni kendi eseri sanıyordu: Onun için bana en ufak bir sitemde bulunmak fikri hatırından geçmiyordu. Bordeaux’a gittim ve Edebiyat Fakültesine yazıldım.