Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce?. Mikâil Bayram

Читать онлайн.
Название Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce?
Автор произведения Mikâil Bayram
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-605-121-894-6



Скачать книгу

Fakat Cumhuriyet hükûmeti kurulduktan sonra, bunları birbirine düşürdü ve bunlar kıyasıya savaşa tutuştular.

      Çok partili hayata geçtiğimizde Demokrat Parti Başkaleli Mahmut Ağa’yı destekledi. Halk Partisi de Kerem Ağa’yı destekledi. Şimdi Kerem Ağa ile Mahmut Ağa senenin birinde birbirleriyle kavga ederek karşılıklı 80 tane adamlarını öldürdüler. Ondan sonra Kör Hüseyin Paşa ile Medeni Paşa da birbirleriyle kavga ediyorlardı. Aralarında husumet vardı; birbirlerinden gizli adam öldürüyorlardı. Nitekim Medeni Paşa öyle öldürüldü ve bu Medeni Paşa’nın adamları Kör Hüseyin Paşa’nın ileri gelen adamlarına suikast düzenleyip öldürdüler. Dolayısıyla biz Küresinliler tamamen bunların dışındaydık.

      Said Nursi de Hamidiye Alaylarının bir ferdiydi. Said Nursi ve onun gibi molla çevrelerinde de Hamidiye alaylarının mensupları vardı. Said Nursi’nin arkadaşlarından Molla Resul, Molla Yusuf da din adamlarıydı. İçlerinde Yüksekovalı Şeyh Taha adında çok nüfuzlu bir şahıs vardı. Manevi nüfuzunu bizim o bölgelere kadar kullanırdı.

      Bu Şeyh Taha, Hamidiye Alaylarının bir nevi mürşidiydi. Hatta Şeyh Taha kızını da İsmail Ağa’ya vermiş. Dolayısıyla bu yönüyle de İsmail Ağa biraz Hamidiye alaylarına bağlıydı. Bu tür olaylar cereyan ettiği dönemlerde Kürtler ve Sünniler tamamen bunların dışında kaldılar. Yalnız İran’dan göçtükleri zaman, söz gelimi, bir dönemde benim anne tarafım az önce adını söylediğim Osman Ağa’nın himayesine girmişler. Sonra Osman Ağa da bunları sevmemiş olmalı ki onları Satmanis’te ağırlamış.

      Küresinliler ile Kürtlerin Arasında Sorun Var mıydı?

      Yerli halk gelenleri nasıl karşılıyor? Gelenlerin dindarlık seviyeleri, orada yaşayanlarla uyuşuyor mu? Örfleri, ananeleri dışlanıyor mu?

      Küresinliler göç ettiklerinde, bölgedeki Kürtler bunları hoş karşılamamış. Zaman zaman aralarında kavgalar da çıkmış. Nitekim bu durum Saray’da da oldu. Saray’a Kürt ailelerden de gelip yerleşenler oldu. Dolayısıyla Saray’da biri Küresinli, biri Kürt olmak üzere iki mahalle vardı.

      Ayrı ayrı mahallelerde oturan Kürtler ve Küresinliler senenin birinde birbirlerine girdiler; iki taraftan da insanlar öldü.

      Van’da Buriki Aşireti var. Bu aşiret Kafkasya’dan göç edip Van’a yerleşmiştir. Bunların başı da Kinyas Kartal’dı. Kinyas Ağa derlerdi. Kendisi Kiev’de tahsil görmüş. Rusya’da yüzbaşı iken Bolşevik İhtilali sonrasında karısı ile birlikte kaçıp Türkiye’ye gelmiş.

      Burukililer Küresinlileri pek sevmezler. Hatta Küresinliler biraz da Buruki Aşiretinden korkarlar. Onların şerrinden korunmak için birbirleriyle daha sıkı dayanışıyorlardı.

      Erciş gölü kıyısında Karagündüz diye bir köy var; onlar da bizim akrabalarımızdır. O bölgede de Burukililer yoğunluktaydı. Burukinliler insanlara göz açtırmazdı.

      Bugün hâlâ Van bölgesinde Kürtler, Küresinlileri sevmezler. Ama devlet himaye ettiği için Küresinlilerin bu bölgede barınmaları mümkün oldu. Fakat sonraki yıllarda büyük ölçüde bölgeden göçtüler. Mesela benim kardeşlerim Çanakkale’ye göç etmiştir.

      Aileniz ne işle uğraşıyordu?

      Biz Saray’a yerleşince devlet 100 dönüm tarla vermiş. Ermenilerden kalan tarlaları vermişler. Her aileye 100 dönüm arazi vermişler. Bir de hayvancılık yapmaları için her aileye çayır vermişler. Aileler ziraatla uğraşıyorlar. Fakat Saray’a gelince kaymakam babamı yanına müstahdem olarak almış. O da kaymakamın odacısı olmuş.

      Amcam Abdullah milis olmuş. Milislere silah da veriyorlardı. Yörede o hudut işlerini milislere gördürüyorlardı. Benim amcam da milis olmuş, tabii milis olunca devlet belli şahısları gözüne kestiriyor; milise mesela 200 lira verip “Git Zeynel Ağayı öldür gel.” diyor. O da gidiyor, Noşar Köyü’nde Zeynel Ağa’yı ve adamlarını öldürüp geliyor. Bu şekilde hayatını sürdürüyordu. Nitekim sonradan kendisi de o yolda öldü.

      Bir defasında gitti Dünyamalı diye bilinen bir kişinin önünü kesip öldürdü. Dünyamalı’nın adamları da onu öldürdüler.

      O dönemde yeni harfleri bilen adam yokmuş. Kaymakam babama yeni harfleri öğretmiş. Babam yeni harfleri öğrenip memur olmuş. Harf inkılabının yapıldığı 1928-30’lu yıllar. Babam Latin harflerini öğrenince, ona makbuz kesmeyi öğretmiş ve sonra belediye zabıta memurluğu vermiş. Babam işi biraz daha ilerletince maliye tahsildarı olmuş.

      O sıralarda herkes tahsildarlık yapamıyormuş. Çünkü tahsildarlar köylere gidiyorlar, köylülerden vergi topluyorlar. Tehlikeli iş. Şehre dönerken yolunu kesip tahsildarı öldürüyorlar, parayı alıp kaçıyorlar. Bizim orada böyle birçok tahsildar vardı, adam öldürdüler, devletin parasını da alıp kaçtılar. Babam silah kullanmada maharetli, biraz da korkusuz bir adamdı. Abisinden kendisine intikal eden bir yiğitliği vardı; dolayısıyla, gider köylerden para toplar, getirir devletin kasasına teslim ederdi.

      Babanız nerede evlenmiş?

      Babam İran’dan geldiğinde, annemin tarafı da İran’dan gelip Saray’a yerleşmiş. Babam ve annem 1932 ya da 1933 yılında orada yani Saray’da evleniyorlar. Tabii az önce amcamın öldürüldüğünü söyledim. Amcamın ölümünden sonra 4 çocuğu ve iki karısı ortada kalıyor. Babam hepsini himayesi altına alıyor. Aslında babamın himayesine almasına da gerek yok. Çünkü zaten onların evinde yaşıyormuş. Genç delikanlı imiş.

      Babam daha evlenmeden iki yengesi, bir yetişmiş kızı ile birlikte yaşıyor. Bunların yanına bir de annem gelmiş. Düşünün; bir evde dört kadın var. İkisi yenge, biri yeğen, bir de annemi getirmiş.

      Hâlbuki amcamın hanımlarının babamı evlerine sokmamaları lazımdı. İslamî kaide böyledir. Hiç kimse babamı ikaz etmemiş. Bir evin içinde bir odada yaşıyorlarmış. Genişçe bir evmiş. Araya çuvalları çekip ayrı bölüm yapmışlar. Sağlıksız ortamda yaşıyorlarmış. Yani olacak şey değil.

      Bunun kültürle bir alakası var mı? Yoksa yoklukla mı ilgili?

      Herhâlde yokluk. Biraz da babamın abisinin malına konmak, abisinin malını elden çıkarmamak için yaptığını düşünüyorum. Yetimlerin malını gasbetti.

      Anadolu köylerinde de vardır bu usul. Biri askerden gelmediğinde onun hanımını hemen küçük çocukla evlendirerek aileye dışarıdan birisini katmamış olurlar. Evdeki mallara da bir şekilde sahip çıkmış olurlar.

      Amcam öldürüldüğünde babam annemle nişanlıymış. Annem tarafı kızlarını vermek istememişler. “İki tane genç yengesi var. Onlarla evlenebilir.” demişler. Babam annemin tarafını “Sizleri kurşun yağmuruna tutacağım.” diye tehdit etmiş. Annemin babası mecbur kalmış, vermiş.

      Hocam, Küresinliler dindar insanlar mıydı?

      Küresinlilerin dindarlıkları çok zayıftır. Çünkü Küresinlilerin arasında din adamı yoktur. Bakın, bugün dahi İran’da 80 tane köyümüz var ve o köylerin hiçbirinde din adamı yoktur.

      Bunun bir sebebi var mı? Mesela Şiiliğe karşı bir tepki olabilir mi?

      Bizimkilerin Şiiliğe karşı bir kinleri var. Ama Şiiliğe karşı kendilerini savunabilecek bilgileri yoktur. Küresinliler İran’da hâlâ öyledir. Hatta din adamı yetiştirmek gibi bir endişeleri de olmamış. Ben bugüne kadar Küresinli olup da din adamı olan birini görmedim. Küresinlilerin içinde ilahiyat okuyup dinî eğitim alan ilk kişi benim.

      Şii-Sünni Ayrımı Toplumsal Hayata Yansıyor muydu?

      Küresinlilerin