Название | Aforizmalar |
---|---|
Автор произведения | Иоганн Вольфганг фон Гёте |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-8068-66-5 |
3 “Doğa Tanrıyı gizler!” ama herkese karşı değil.
4 Doğa, şimdi, geçmişte ve gelecekte her zaman Jehovadır.
5 Doğadan, hangi yöne bakarsanız bakın, sonsuzluk fışkırır.
6 Bütün olgular arasındaki ilişkiler hakikidir. Yanılgı sadece insanın içindedir. Yanılgısı dışında insanda gerçek olan hiç bir şey yoktur, insan kendisine, başkalarına ve olgulara olan ilişkisini bulamamaktadır.
7 Doğa, herhangi bir hatayı önemsemez. Doğanın kendisi sonsuza dek doğru davranmaktan başkasını yapamaz, oluşacaklara karşı kaygısızdır.
8 Kepler: “Benim en büyük dileğim; dış dünyada her yerde bulabildiğim tanrıyı, içimde, ruhumun derinliklerinde de aynı ölçüde hissedebilmemdir” demişti. Bu erdemli insan, farkında olmadan, özündeki ilahi gücün o anda evrenin ilahi gücüyle doğrudan bağlantı içerisinde olduğunu hissetmişti.
9 Tanrının varlığının teolojik kanıtını Eleştirel Akılcılık ortadan kaldırmıştır; buna boyun eğiyoruz. Kanıt olarak kabul olmayan, duygu olarak kabul olsun. Dolayısıyla Bronto-teolojisinden Nipo-teolojisine kadar tüm dini çabaları davet ediyoruz. Yıldırım, gök gürültüsü ve fırtına olağan üstü bir gücün yakınlığını, çiçek kokusu ve ılık bir esintide bir varlığın sevgi dolu yakınlaşmasını hissedemez miyiz?
10 Akılcı dünyaya, durdurulamaz biçimde gerekli olanı açığa çıkartan ve hatta bundan dolayı kendisini tesadüf olanın efendisi kılan büyük, ölümsüz bir birey olarak bakmak gerekir.
11 Gerçeklik tanrıya benzer. Hemen belirmez, biz onu tezahürlerinden tahmin etmek zorunda kalırız.
12 Fikir, ebedi ve tektir. Çoğul hali ile kullanıyor olmamız iyi olmamıştır. Bizim algıladıklarımız ve konuştuklarımızın tümü fikrin tezahürleridir. Kavramları konuşuyoruz, dolayısıyla fikrin kendisi de aslında bir kavramdır.
13 Fikir olarak adlandırılan: her zaman tezahür edendir ve dolayısıyla bütün tezahürlerin yasası olarak karşımıza çıkandır.
14 Sadece üst düzey ve en genelinde fikir ile tezahür bir araya gelir. Seyrin ve tecrübe edişin bütün orta basamaklarında ayrılırlar. En üst düzey olan farklı olanın aynı olarak seyridir, en geneli ise ayrı olanı aktif bir biçimde kimliğe bağlama eylemidir.
15 Öz-fenomenler: ideal, gerçek, sembolik ve özdeştir.
Ampirizm: Yukarıda saydıklarımızın sınırsız çoğalması, yardımdan umut ve bundan ötürü tamlıktan umutsuzluktur.
Öz-fenomen:
Son fark edilebilir olan olarak ideal olan,
Fark edilmiş olarak gerçek,
Bütün halleri kavrayabildiği için sembolik,
Bütün hallerle özdeştir.
16 Öz-fenomenleri doğrudan algılamamız bizi bir tür korku haline sokar. Yetersizliğimizi hissederiz. Yalnızca ampirik olanın sonsuz oyunu ile bizi canlandırır ve sevindirir.
17 Örtüsüz olarak duyularımıza tezahür ettiklerinde öz-fenomenlere karşı bir nevi korkuya varan çekingenlik hissederiz. Duygularına bağlı olarak yaşayan insanlar şaşkınlığa sığınırlar. Ancak anında çöpçatanlığa meraklı olan akıl devreye girer ve kendince en asil olanla en sıradan olanı bir araya getirmek ister.
18 Oysa gerçek aracı sanattır. Sanat hakkında konuşmak, aracıya aracı olmak demektir ve yine de bunu yaparak çok leziz şeyler başardık.
19 Mıknatıs sadece onu açıklamak için telaffuz edilebilir temel bir fenomendir. Telaffuz edildiğinde, ne ismi ne tanımı olmayan diğer her şey için de bir gösterge/sembol haline gelir.
20 En sonunda artık öz-fenomende sakinleşebiliyorsam bu sadece boyun eğdiğimdendir. Ancak insanlığın sınırlarında mı boyun eğiyorum, yoksa dar kafalı bireyselliğimin hipotetik sınırlılığı içerisinde mi boyun eğiyorum? Bu ikisi arasında hala büyük bir fark vardır.
21 Canlı tekliğin temel özellikleri: ayrılmak, kavuşmak, genele karışmak, özelde kalmak, dönüşmek, özelleşmek ve canlı olanın binlerce şartlar altında nasıl yapıyorsa o şekilde zuhur etmek ve yok olmak, lütfetmek ve erimek, donmak ve akmak genişlemek ve daralmak. Bütün bu etkiler aynı anda gerçekleştiğinden, her şey ve her biri aynı zamanda gerçekleşebilir. Var olmak ve yok olmak, yaratmak ve helak etmek, doğum ve ölüm, sevinç ve acı, hepsi karmakarışık etki eder, aynı anlamda ve aynı ölçüde. Bu yüzden oluşumların en önemli olanı, her zaman genel olanın resmi ve meseli/ benzeri olarak açığa çıkmaktadır.
22 Doğanın büyük, devasa olanını edinmek hiç de kolay değildir, çünkü bu sonsuz küçük olanı kapsayabilecek küçültme camlarına veya lenslere sahip değiliz. Ve eğer zihne bir avantaj sağlanacaksa gerçekten Carus ve Nees gibi gözlere sahip olmak gerekir. Fakat doğa en büyüğünden en küçüğüne kadar hep benzer olduğundan ve her puslu cam güzel maviliği dünyayı bulutlarıyla kaplayan atmosfer kadar iyi gösterdiği için, örneklere yönelmeyi ve bunları önümde bir araya koymayı doğru buluyorum. Burada devasa olan küçültülmemiştir, küçüktür ve sonsuzda olduğu gibi bu boyutlarda da anlaşılmazdır.
23 Her var olan bütün var olanın analoğudur. Bu yüzden varlık bize daima aynı anda ayrışmış ve bağlantılı olarak görünür. Analojiye fazla dalınırsa, o halde her şey aynıyla çöker. Ondan uzak durulursa her şey sonsuzluğa serpilir. Her iki durumda da seyir durağanlaşır, birinde aşırı canlı olarak diğerinde öldürülmüş olarak.
24 Analoji iki sapmadan korkar; biri nükteye kaymaktan ki orada hiç olur, diğeri ise kendisini mecazlar ve benzetmelerin kendisini kuşatmasından ki bu daha az zararlı olanıdır.
25 Analojilerle ifade edilişleri hem faydalı hem de latif bulurum. Analog hal kendini kabul ettirmeye çalışmaz, bir şey kanıtlamaya çalışmaz; o kendisini bir diğerinin karşısına koyar ama onunla bağlanmaz. Birden fazla analog hal kapalı olmayan sıralar halinde birleşir. O verici olmaktan çok canlandırıcı olan iyi bir sohbet ortamı gibidir.
26 Analoglar halinde düşünüyor olmanın kızılacak bir yanı yoktur. Analojinin avantajı sonlandırmaması ve aslında nihai olan bir şey istememesidir. Buna karşı genelleme çürütücüdür. Gözden kaçırmadığı bir amacı vardır ve ona yönelik çalışır, yanlışı da doğruyu da beraberinde söker alır.
27 Doğa sınırsız üretkenliği ile bütün mekânları doldurur. Sadece dünyamıza bir göz atalım: kötü, mutsuz olarak adlandırdığımız her şey, bütün oluşana mekân vermemesinden ve hatta ona süreklilik tanımamasından kaynaklanıyor.
28 Oluşan her şey kendine bir mekân arar ve süre ister. Bu yüzden bir diğerini yerinden eder ve onun süresini kısaltır.
29 Canlı olanın, dış etkenlerin en çeşitli şartlarında dahi rahat etme ve yine de belirli, elde edilmiş bir bağımsızlığı elden bırakmama yetisi vardır.
30 Bütün varlıkların ne kadar kolay sinirlendirilebilir olduğunu bir düşünelim. Mevcut bir durumun en ufak değişikliği, en ufak bir esintide aslında herkesin bedeninde sessizce uyuyan kutuplaşma olgusunu nasıl da ortaya çıkarttığını görebiliriz.
31 Gerilim; olanı açığa çıkartmaya, kendini ayrı göstermeye, kutuplaştırmaya hazır olan enerjik bir varlığın kayıtsız görünen halidir.
32 Doğanın zaman zaman gerçekleştirmediği ve açığa çıkartmadığı hiçbir şeye yasal yetisi yoktur.
33