Название | Kerim Usta'nın Oğlu |
---|---|
Автор произведения | Halide Edib Adıvar |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9789750723889 |
Can Yayınları 2081
© 2012, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti.
Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
1. basım: Atlas Kitabevi, 1974
Can Yayınları’nda 1. basım: Haziran 2012
E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul
2012 tarihli 1. basım esas alınarak hazırlanmıştır.
Yayına hazırlayan: Mehmet Kalpaklı
Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design
Kapak resmi: ©
ISBN 978-975-07-2388-9
CAN SANAT YAYINLARI
YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ.
Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul
Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33
HALİDE EDİB ADIVAR
KERİM USTA'NIN
OĞLU
BİR DOKTORUN HAYATI
ROMAN
Halide Edib Adıvar’ın Can Yayınları’ndaki kitapları:
Sinekli Bakkal, 2007
Ateşten Gömlek, 2007
Vurun Kahpeye, 2007
Handan, 2007
Mor Salkımlı Ev, 2007
Türk’ün Ateşle İmtihanı, 2007
Yolpalas Cinayeti, 2008
Son Eseri, 2008
Tatarcık, 2009
Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri, 2009
Kalp Ağrısı, 2010
Zeyno’nun Oğlu, 2010
Âkile Hanım Sokağı, 2010
Çaresaz, 2011
Sevda Sokağı Komedyası, 2011
HALİDE EDİB ADIVAR, 1882’de İstanbul’da doğdu. Üsküdar’daki Amerikan Kız Koleji’nde okudu. 1908’de gazetelere yazmaya başladığı kadın haklarıyla ilgili yazılarından ötürü gericilerin düşmanlığını kazandı. 31 Mart Ayaklanması sırasında bir süre için Mısır’a kaçmak zorunda kaldı. 1909’dan sonra eğitim alanında görev alarak öğretmenlik, müfettişlik yaptı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. 1919’da Sultanahmet Meydanı’nda, İzmir’in işgalini protesto mitinginde etkili bir konuşma yaptı. 1920’de Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Kendisine önce onbaşı, sonra üstçavuş rütbesi verildi. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası ile siyasal görüş ayrılığına düştü. Ardından 1917’de evlendiği ikinci eşi Adnan Adıvar’la birlikte Türkiye’den ayrıldı. 1939’a kadar dış ülkelerde yaşadı. O yıllarda konferanslar vermek üzere Amerika’ya ve Mahatma Gandi tarafından Hindistan’a çağrıldı. 1939’da İstanbul’a dönen Adıvar, 1940’ta İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu, 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954’te istifa ederek evine çekildi ve 1964’te öldü.
Sunu
Halide Edib Adıvar’ın bu küçük romanı ilk olarak 1958 yılında Milliyet gazetesinde günlük tefrika olarak 2 Mart-13 Nisan arasında yayımlanmıştır. Kitap halinde ilk basımı, yazarın ölümünden çok sonra, 1974 yılında Heyulâ romanıyla birlikte yapılır. Romanın konusu oldukça basittir. Çocukluğunu geçirdiği Millî Mücadele devrinden başlayarak Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanan bir yaşamda, ünlü bir doktorun hayatı, kendi dilinden aktarılır. Roman, Doğu Batı kültürlerine ait evlilik, meslek hayatı, kadın erkek ilişkileri gibi kavramların karşılaştırıldığı bir eser niteliğindedir.
Bu yayımda Milliyet gazetesindeki tefrika esas alınmıştır. Yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi, herhangi bir sadeleştirme yapılmamış; ancak günümüz okuru için sayfa altlarında bazı kelimelerin anlamları verilmiştir.
1
Doktor Kasım Derman’ı
takdim
Bugün o, İstanbul’un hatta bütün Türkiye’nin en fazla rağbet gören1 meşhur doktorları arasındadır. Fakat kimse onun Kerim Usta’nın oğlu olduğunu bilmez. Mamafih2 Kerim Usta’nın oğlu olmanın onda uyandırdığı garip ve dikkate değer mudilenin3 bu şöhret ve şanında büyük bir rol oynadığını kabul etmek lâzımdır. Esasen bu hikâye onun bir nevi4 hâl tercemesidir.5 Ve onun tarafından yazılmıştır. Fakat daha evvel onu takdim etmek, ne gibi âmillerle6 bu eseri yazmaya giriştiğini anlatmak icap eder.7
Sene 1956. Temmuz’un yakıcı sıcaklarında Cağaloğlu’ndaki büyükçe bir apartmanın üst katında, şahsına tahsis ettiği8 küçük dairede, Doktor Kasım Derman, uykusuz geçen bir gecenin sabahında, yatağında büyük bir huzursuzluk içinde sağına soluna dönüyor, başındaki sersemliği gidermek için biraz uyku kestirmeye çalışıyordu. Fakat ne yapsa bir türlü kendini bırakıp dalamıyordu.
Apartmanın birinci katı[nın] bir muayenehane olduğu, kapıdaki tabeladan anlaşılıyordu. İkinci katını, dul annesiyle teyzesi işgal ediyorlardı. Üçüncü katı doktorun kitap odasıyla misafir odaları ihtiva ediyordu9. Çünkü Doktor Kasım Derman hem çok okurdu hem de aynı zamanda hiç olmazsa ayda bir-iki defa dostlarını, arkadaşlarını kabul ederdi. Hulâsa10 mesleği ile fikrî, içtimaî11 ve şahsî hayatı arasındaki münasebetlerini12 kat’î13 olarak ayarlamış bir adamdı.
Kendi dördüncü katı iki oda, bir banyo ve büyük kısmı üstü açık bir dam terasından ibaretti. Bundan başka da her katın büyük veya küçük bir mutfağı da vardı.
Bütün bu gaye ve işleri birbirinden ayrı olan apartman katlarını, asistanı Nuriye Hanım idare ederdi. Bu kırklık ve becerikli canlı kadıncağız hastaları gayet iyi idare ettiği gibi, hizmetçi Şaziye ile aşçı Hasan ve kapıcı da tamamen onun emrinde idiler.
Doktor Kasım Derman, kahvaltısını odasında yapar, öğle ve akşam yemeklerini annesiyle beraber yerdi. Muayenehanesinin arka tarafındaki iki odayı işgal eden Nuriye Hanım da, ailenin bir ferdi gibi yemeklerini umumiyetle14 onlarla beraber yerdi.
Doktorun annesi Memduha Hanım, kardeşi Emine Hanım’la yaz aylarını Suadiye’de, bir ailenin deniz kenarındaki evlerinin iki odasında geçirirler, Nuriye Hanım da mutlak onlara bu birkaç ay için hususi15 bir hizmetçi kadın bulurdu. Memduha Hanım belki eski bir itiyat neticesiyle16, yaşı epeyce ilerlemiş olmasına, hatta kalbi de biraz bozuk olmasına rağmen durmaz oturmaz faal bir kadındı. Doktor onları umumiyetle17 hafta sonlarında ziyaret ederdi. Fakat kendisi gecelerini her yaz Florya’da, her sene tuttuğu deniz kenarındaki evlerden birinde geçirirdi. Tabiî doktor için bu Florya devri, sadece temmuz ve ağustos aylarına mahsustu. Çünkü Doktor Kasım Derman, temmuz ayında hiç hastaya bakmaz, sadece haftanın iki gününde, yani pazartesi ve perşembe günleri muayenehanesinde, öğleden sonra hasta kabul ederdi.
Kasım Derman, meşhur doktorlarla dolu İstanbul şehrinde âdeta bir nevi18 Lokman Hekim gibi telakki19 edilir, herkes peşine düşerdi. Herhangi hastanede resmî bir vazifesi olmamakla beraber