Название | Paris’te Bir Türk |
---|---|
Автор произведения | Ахмет Мидхат |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6485-56-3 |
Sol taraftaki ise yine mutfak kadar küçük bir odacıktır ki ekseriya hizmetçi kalır. Karşıya gelen kapı açıldığında bir salona girilir ki yedi sekiz kişinin toplanmasına ve oturmasına müsaittir. Salonun sağında solunda dahi birer kapı bulunup içleri ikişer yatağı barındıran birer yatak odasıdır
Merdiven başında olan karenin merdiven cihetindeki kenarı üzerinde dahi dört bölüm istirahat yeri bulunup ikisinin üzerinde “hanımlar için” ve ikisinin üzerinde dahi “erkekler için” kelimeleri okunur.
İşte evin her katı bunun aynıdır. Nasuh Efendi değeri beş frank kadar farka bakmayarak ikinci katta, ikinci nevi bekâr odalarından iki oda kiraladı. Bunun birisi kendi, diğeri Gardiyanski için olacağı malumdur.
Bunların iki adama kifayet edecek olan bir daire tedarik etmemeleri ise herkesin kendi keyfinde hür olması düşüncesinden neşet eder. Hem daire kiralamaya ise mahal de yoktur. Zira daireler mutfaklarını kendileri idare edecek ailelere mahsus yerlerdir.
Nasuh Efendi ve arkadaşının ikamet için seçtikleri işbu ikinci kata, birinci neviden dört ve ikinci neviden yine dört ve dairelerden dahi iki bölüm mesken vardı ki bunların her birisini dörder oda hesap edersek tam yirmi dört oda demekti. Söz konusu mahalden ikincilerin bizimkiler tarafından kiralanan ikisinden başka birisi boş olup birisi bir Moskoflu talebe tarafından tutulmuş ve birer adamlık bekâr odalarından birisi boş olup ikisi iki Alman kardeş ve diğeri dahi yalnız bir Moskof tarafından alınmıştı. Dairelerin ise ikisi dahi dolu olup birisinde ailesiyle beraber Parisli bir genel tarih hocası ve diğerinde dahi talebeye borç para vermekle geçimini sağlayan yine Parisli bir aile halkı kalıyordu.
İlk Moskoflunun ismi Petroviç ve diğerinin İvanof ve Alman kardeşlerden birisinin ismi Friedrich ve diğerinin Guillaume ve muallim ailesinin adı Hyrienne ve sarraf ailesinin ismi dahi Savemond olduğu burada kaydı lazım gelen malumattandır.
Petroviç, Moskova şehrinin merkezinden, oldukça zengin, iri yapılı, sarı saçlı, mavi gözlü fakat bir dereceye kadar güzel bir adam olup İvanof ise Tiflis halkından yine zengince, orta boylu, nahif endamlı, kara yağız ve mamafih güzelce bir delikanlıdır. Alman kardeşlerin ikisi de bir kalıptan dökme gibi birbirine benzer, yani ikisi de hem enli hem uzun, kumral tüylü, ne güzel ne çirkin çocuklar olup bunlar Bavyeralı yani bira hemşehrisi asıl Alman oğlu Alman’dır. Hyrienne ailesinin pederi olan Monsieur Hyrienne ellisini geçmiş fakat bu ömrü içinde tarihten başka hiçbir şeye heves etmeyerek tarihi ise güya bugünkü bir mesele imiş gibi tamamıyla ezberine almış, sakalı, bıyığı tıraşlı, orta boylu, şişman, mavice gözlü, iri burunlu bir Fransız’dır. Zevcesi Madame Hyrienne, yaşça kocasıyla eşit, uzun boylu, zayıfça ve esmer yağız, oldukça nazik bir kadın olup kız kardeşi yani Monsieur Hyrienne’in baldızı Madame Garnold, henüz otuz yaşında ve oldukça beyaz ve güzelce bir kadın olduğu hâlde kocası Monsieur Garnold’un pek uygunsuz bir adam çıkmasından dolayı ayrılmış ve eniştesi yanında âdeta çocuk dadılığı ifa etmekle yiyecek bir lokma ekmek bulabilmekte bulunmuştur.
Zira Paris’te kardeş kardeşe yardım etmek gayreti değil fakat iktidarı azdır. Hyrienne’in, Poliny isminde bir kızı vardır ki on sekiz yaşına varmış olduğundan pederine, kolaylıkla çaresi bulunmaz bir baş belası olmuştu. Zira biçare Monsieur Hyrienne zengin olan bahtiyarlardan bulunmadığı cihetle kızına verecek çeyizi olmadığından ve çeyiz bulunmadıktan sonra dahi kızına müşteri çıkmayacağı ortada olduğundan bunun için ne kadar kasavetlense yeri vardı. Poliny’den başka evladı ise on iki yaşında Jean ismindeki oğluydu. Bu kadar kalabalık bir ailenin üç oda ve bir saloncuktan ibaret daireye sıkışmaları dahi servetçe olan iktidarlarını hesap etmeye yeterli olur. Savemond ailesine gelince, Madame Savemond isminde kırk yaşında şişman bir kadın ile Alfred Savemond isminde on sekiz yaşında çirkin ve sevimsiz bir oğuldan ve bir de Rose isminde Savoie’li bir işçi kadından ibaret ve gerek azlık ve gerek servet cihetiyle ikinci katın en mesutlarından sayılırlardı.
İstanbul’da bir mahalleden bir mahalleye göç ettiğiniz zaman, mahallenin kadınları hareminize gelip hoş geldin vazifesine girişirler. Vakıa bunların şu ilk ziyaretleri hareminizin alay edilmeye layık ahvali var ise onu görmek asli emeline dayandığı şüphesiz ise de böyle olmakla beraber bu hâl tanışmanın süratine yardım edeceği cihetle her hâlde makbul olması lazım gelir. Paris’te ise böyle konu komşu ile tanışma pek çabuk ve pek kolay hasıl olmaz.
Zira tanışmanın hasıl olması yani iki komşunun birbiriyle merhabalaşması için ya daireleri kapısından girer veya çıkar iken veyahut merdiven üzerinde tesadüfle boyun eğmekten başlaması lazım gelir. Nasuh bu meseleyi bilir idiyse de tanışma peydası için ayların geçmesine katlanamadığı ve bir haneye yabancı girer gibi girip çıkmayı dahi sevmediği cihetle, daha gelişinin ertesi günü komşularının birer birer kapısını çalıp girerek ve “Hanımlar! Efendiler! Kendimi size yeni komşunuz olmak üzere takdim ederim ve sizi taciz edecek hiçbir hâl ve hareketim vukuya gelmeyeceğini vaatle hakkımda teveccühünüzü rica ederim.” tarzında girişler yaparak derhâl tanışma münasebeti bağına muvaffak olmuştu. Moskoflar Nasuh’un bu hareketinden memnun kaldılar. Zira Avrupa’nın en kibar milleti Moskoflar addedilse şayandır. Zira insanoğluna derhâl temayül73 ederek ana, baba, kardeş gibi ısınmakta Türklerden bile ileridirler. Almanlar, Nasuh’un bu laubalice hareketine şaşırmışlardı. Çünkü onlar İngilizler kadar da sıcak değildirler. Hele Fransız ailelerince Nasuh’un bu hareketi yabancılığına yoruldu. Zira Paris’te ya şehvani bir menfaat veyahut nakdî bir fayda icap etmez ise birbirini bilmeyen iki adam arasındaki münasebet pek bayağı bir hâlde kalır gider.
Nasuh Efendi’nin komşularıyla tanışma akdini ettikten sonra o gün için göreceği iş, gidip Cartrisse ile Catherine’e birer ziyarette bulunmak olduğundan bunun için Gardiyanski’ye dahi refakat teklif ettiyse de Gardiyanski o gün göreceği bazı hemşehrileri olduğundan bahisle refakati kabul etmedi. Zira bunlar Paris’te yekdiğerini kâmil bir hürriyet içinde bırakmak şartıyla refakat akdi etmişler ve beraber ikameti dahi bu suretle kararlaştırmışlardı. Binaenaleyh Nasuh kendi başına evinden çıktı ve Odeon Meydanı’ndan bir araba tutarak “Rivoli Sokağı’nda Hotel Brighton, numara iki yüz on sekiz.” emrini vererek Sanayi Köprüsü’ne doğru yola revan oldu.
Buraya kadar defalarca haber vermiş olduğumuz üzere Nasuh, Paris planını o kadar ezberlemiş ve o büyük başkentin panoramasını ve büyük tarihî binalarının resimlerini o kadar incelemişti ki bu kere Rivoli Sokağı’na doğru seyahat eder iken güya kırk yıldan beri ikamet etmekte bulunduğu bir memlekette seyahat ediyormuş gibi yolculuk esnasında tesadüf ettiği Enstitü Sarayı, Louvre ve Grand Hotel de Louvre, Tuileries Sarayı ve Palais Royale gibi büyük binaları hep kendi kendisine tanır, temaşa ederdi. Nihayet Brighton Hotel’ine vardı ve Cartrisse ile Catherine’in kaldıkları yerlerinin numarasını öğrenerek evvela Cartrisse’in yanına girdi.
Cartrisse: “Vay bonjur Monsieur Nasuh! Pek geç kaldınız ya!”
Nasuh:
71
Itlak olunmak: Genelleştirmek. (e.n.)
72
Medhal: Girecek yer, kapı, ağız. (e.n.)
73
Temayül: Bir yana veya bir kimseye fazla taraftarlık ve sevgi göstermek. (e.n.)