Название | Savaş ve Barış I. Cilt |
---|---|
Автор произведения | Лев Толстой |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6865-50-1 |
“Eveeeet, dostum…”
Devam edecekti ki birden durup yeleğini gösterdi Kont’a:
“Bu leke de neyin nesi kuzum?” Kendi sorusunu gülümseyerek yine kendisi cevaplandırdı: “Kızartmanın yağı olsa gerek! Eveeeeet, Kontçuğum, benim biraz paraya ihtiyacım var.”
Birden derin bir keder kaplamıştı yüzünü.
“Hemen Kontesçiğim, hemen!”
Kont telaşla cüzdanına el atmıştı.
“Bana bir hayli çok para lazım Kontçuğum…” dedi Kontes. “Beş yüz rubleye ihtiyacım var.”
Ve patiska mendilini alarak kocasının yeleğini silmeye koyuldu.
“Derhâl, derhâl!” demişti Kont yeniden.
Hemen ardından da seslendikleri kimselerin dörtnala koşup geleceğinden emin olanların gür sesiyle bağırdı:
“Hey! Kimse yok mu orada? Mitenka’yı yollayın bana çabuk!”
Kont’un aile çevresi içinde yetişmiş bir soylu çocuğu olan ve şimdi de bütün işlerine bakan Mitenka, sessiz adımlarla belirivermişti.
Kont, kısa bir süre düşündükten sonra karşısında saygıyla bekleyen delikanlıya döndü.
“Dinleyin, azizim… Bana… Banaaaa… Evet, bana yedi yüz ruble lazım! Ama dikkat, geçen seferki gibi yırtık ve kirli banknotlar istemem. Tertemiz ve yepyeni olmalı: Kontes içindir!”
Kontes de kederle içini çekerek “Evet, Mitenka…” dedi. “Lütfen temiz olsun paralar.”
“Size ne zaman için gerekli bu paralar, Ekselans?” diye sordu Mitenka. “Biliyorsunuz ki…”
Kont’un hızlı hızlı ve zorlukla soluk alıp vermeye başladığını görünce -ki bu, fırtınanın yaklaştığını belirten şaşmaz bir işaretti- çabucak ekledi:
“Meraklanmayın efendim… Hemen şimdi mi arzu ediyorsunuz parayı?”
“Evet, evet, güzel söyledin; hemen şimdi getir ve Kontes’e ver!”
Eğilerek çıkan delikanlının arkasından gülümsedi Kont ve ekledi:
“Eşsiz bir hazinedir benim Mitenkam! İmkânsız diye bir şey tanımaz; bilir bir şeyi imkânsız görmekten tiksindiğimi ve her şeyi mümkün kılar!”
“Para kadar kötü bir şey yok bu dünyada!” dedi Kontes. “Her gün binlerce yıkıma yol açıyor para, Kont. Binlerce yıkıma… Gelgelelim o meblağa aşırı derecede ihtiyacım var!”
“Para harcama konusunda sizin ününüzü işitmemiş olan kimse sanırım yoktur, Kontesçiğim…” dedi Kont.
Ve karısının elini öptükten sonra çalışma odasına yöneldi.
Anna Mihailovna, Bezuhof’un konağından döndüğünde Kontes; istediği parayı, yine istediği gibi yepyeni banknotlar hâlinde çoktan almış ve bir sehpanın üzerinde duran mendilinin altına yerleştirmiş bulunmaktaydı. Prenses yakın dostunun aşırı gergin hâlini fark etmişti hemen.
“Durum nedir, hayatım?” diye sordu Kontes.
“Ne feci bir durumda olduğunu bilemezsin! Tanınmaz hâle gelmiş! Öylesine düşkün, öylesine bitkin! Dolayısıyla da içeri girmemle çıkmam bir oldu ve iki kelime dahi söyleyemedim…”
Kontes mendilin altındaki parayı alırken “Annette…”174 dedi. “Tanrı aşkına reddetme!”
Bunu söylerken kıpkırmızı kesilmişti birdenbire. Ve bu hâl, hiçbir gençlik izi kalmamış ciddi ifadeli kara kuru yüzü ile tam bir zıtlık yaratmaktaydı.
Anna Mihailovna durumu hemen kavramış ve Kontes’i öpebilmek için eğilmişti.
“Boris için… Üniforması için… Benden… Bir katkı…”
Anna Mihailovna ona sımsıkı sarılmış ağlıyordu şimdi. Kontes de ağlamaktaydı. Ağlıyorlardı çünkü candan dosttular çünkü iyiydiler ve çünkü iki gerçek çocukluk arkadaşı olarak para gibi bayağının bayağısı bir şeyle karşı karşıya bulunuyorlardı ve çünkü gençlikleri yoktu artık, yitip gitmişti… Ama gözyaşları her ikisini de dinlendirmekte, rahatlatmaktaydı…
XV
Kontes Rostova; yanında kızları ve daha şimdiden birçok konuk olduğu hâlde, salonda yerini almış bulunmaktaydı. Kont, erkekleri almış; çubuk koleksiyonunu göstermek ve arzu edenlerin denemesine sunmak üzere, çalışma odasına götürmüştü. Ara sıra dışarı çıkıyor ve beklenen konuğunun gelip gelmediğini soruyordu.
Beklenen konuk, yüksek tabaka tarafından le terrible dragon175 diye adlandırılan Mariya Dmitriyevna Ahrasimova’ydı. Serveti ve soyluluk unvanlarıyla değil, düşüncelerinin dürüstlüğü ve düşüncelerinin sadeliğiyle ün salmış bir hanımdı bu. Moskova ve Petersburg yüksek sosyetelerinin olduğu kadar İmparator ailesinin yakından tanıdığı Mariya Dmitriyevna hakkında sık sık hikâyeler anlatılır; bunlara gülündüğü kadar hayranlık da duyulurdu. Gerçek şuydu ki herkes bu hanıma karşı daima korkuyla karışık bir saygı beslerdi.
Tütün dumanıyla dolu çalışma odasında, Fransızlara yollanan savaş bildirgesinden ve askere alma işlemlerinden söz edilmekteydi. Odadakilerden hiçbiri okumamıştı henüz bildirgeyi ama herkes böyle bir bildirgenin yayınlandığından haberdardı.
Bir sedire, kendi aralarında konuşarak tütün içen iki konuğun arasına oturmuştu Kont. Kendisi tütün içmediği gibi konuşmuyordu da ama başını bir o yana bir bu yana çevirerek salonun her köşesine yayılmış tütün içenleri keyifle seyretmekte ve biraz önce kapıştırmış olduğu iki konuğunun tartışmasını dinlemekteydi…
Tartışanlardan biri buruşuk, zayıf yüzlü, sarı benizli, bıyıksız ve sakalsız bir sivildi; en şık delikanlılar kadar modaya uygun giyinmiş olduğu hâlde artık ihtiyarlığın eşiğinde bulunduğu hemen belli oluyordu. Evin ahalisinden biriymişçesine rahatça bağdaş kurup oturmuştu sedire; çubuğun ucunu ağzına derinlemesine yerleştirmiş, kısa aralıklarla ve her seferinde gözlerini kısarak dumanı içine çekiyordu. Şinşin’di adı, Kontes’in yeğenlerinden biriydi; müzmin bekârlığı ve dedikoduculuğuyla ün salmıştı Moskova salonlarında. Muhatabı ile lütfetmiş de konuşuyor havasındaydı.
Muhatabı, Muhafız Alayı’ndan genç ve terütaze bir subaydı. Özenli, dar giysileri içinde tığ gibiydi. Düzgün ağzının tam ortasına yerleştirmişti çubuğunu; hafif çekişlerle ciğerlerine doldurduğu dumanı, halkalar hâlinde üflemekteydi. Semyonofski Alayı’ndan Teğmen Berg’di bu. İzinli olup da Boris’le birlikte kıtaya dönmeye hazırlanan ve Nataşa tarafından ablası Vera’nın nişanlısı ilan edilen Berg…
İşte Kont Rostof, ikisinin arasına oturmuş; dikkatle dinliyordu onları. Hakiki anlamda delisi olduğu Boston oyununun dışında Kont’un en sevdiği eğlence, iki gevezeyi kapıştırıp dinlemekti. Nitekim şu anda da Kont’un keyfine diyecek yoktu. Gerçekten de yanında Şinşin, gülümseyerek ve kendisine ün sağlayan konuşma üslubunun temel özelliğine uygun şekilde, Rus halk dilinin en sevimli deyimleriyle seçkinlerin Fransızcasının en çarpıcı örneklerini iç içe geçiştirerek “Eveeeet azizim, mon tres honorable176 Alfons Karliç…” diyordu. “Vous comptez vous faire des rentes sur l’Etat,177 yanılmıyorsam bölüğünüzden
174
“Anna…”
175
Dehşet ejderha.
176
“Pek saygıdeğer dostum…”
177
“Devletin sırtından bir gelir elde etmek hesabındasınız…”