Название | İstanbul |
---|---|
Автор произведения | Edmondo De Amicis |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-605-121-800-7 |
Haliç’te Türk Kahvesi
GALATA
Arkadaşım da ben de ancak vardıktan dört gün sonra kendimize gelebildik. Sabahın erken saatlerinde köprüye gelmiştik ve günü nasıl geçireceğimize henüz karar vermemiştik. Yunk sakin sakin, etrafı gözlemleyerek şehirde bir tur atmayı önerdi. “Yürüyelim.” dedi. “Gece yarısına kadar sürse de Haliç’in kuzey kıyılarının tamamını gezelim. Bir Türk lokantasında kahvaltımızı yapar, bir çınar ağacının gölgesinde azıcık kestirir ve sonra kayıkla da geri döneriz.” Teklifini kabul ettim, yanımıza sigara ve bozuk para aldık, şehir haritasına şöyle bir göz gezdirip Galata’ya doğru yola koyulduk.
İstanbul’u yakından tanımak isteyen okur bize eşlik etme fedakârlığında bulunsun. Galata’ya vardık, gezimiz tam bu noktadan başlayacak. Galata, Antik Bizans mezarlarının bulunduğu, Boğaziçi ve Haliç’in arasında denize doğru uzanan bir tepenin üstüne kurulmuştur. Burası İstanbul’un merkezidir. Neredeyse tüm sokaklar dar ve dolambaçlıdır, sokakların her yerinde tavernalar, pastaneler, berberler, kasaplar, Rum ve Ermeni kahvehaneleri, tüccar yazıhaneleri, atölyeler, barakalar vardır, hepsi Londra’nın varoş mahallelerinde olduğu gibi karanlık, ıslak, çamurlu ve kaygandır. Yoğun bir kalabalık tramvaya, eşeklere, at arabalarına, hamallara yol vermek için devamlı kenara çekilmek zorunda kalarak koşturur durur. İstanbul’un neredeyse tüm ticareti bu semt üzerinden yapılır. Burada Menkul Kıymetler Borsası, Gümrükçüler, Avusturya Lloyd ve Fransız Mesajeri yazıhaneleri, kiliseler, konvansiyonlar, hastaneler ve depolar vardır. Bir yer altı demir yolu Galata ve Pera’yı birbirine bağlar. Eğer yol üzerinde sarıklıları ve feslileri görmezseniz, burası hiç de Doğu ülkesi gibi gelmez size. Dört bir yandan Fransızca, İtalyanca ve Cenevizce konuşulduğu işitilir. Burada Cenevizliler, neredeyse kendi evindelermiş gibi davranırlar, limanları kendi gönüllerine göre kapattıkları ve imparatorluğun tehditlerine top atışıyla karşılık verdikleri günler geride kalsa bile hâlâ patron havasında takılırlar. Oysa onların gücünden geriye ağır kemerlerle desteklenen birkaç eski ev ve Voyvoda’nın ikamet ettiği eski antik binadan başka bir şey kalmamıştır. Eskilerin Galata’sı artık neredeyse tamamen yok olmuştur. İki uzun yolun inşası binlerce evin yok olmasına sebep olmuştu, bu yollardan biri Pera’ya doğru çıkar ve diğeri ise kıyıya paralel olarak Galata’yı bir ucundan diğer ucuna bağlar. Arkadaşımla birlikte atlı tramvayların geçişine yol açmak için dükkânlara sığınarak bu yoldan yürümeye başladık. Tramvayların önünde, yolu boşaltmak için ellerinde bir kamışla önlüklü Türkler yürüyordu. Her adımda kulaklarımızda bir ses yankılanıyordu. Türk hamal, “Çekilin!” Ermeni saka, “Su var!” Rum saka, “Crio nero!” Türk eşek sürücüsü, “Burada!” şerbetçi, “Şerbet!” gazete satıcısı, “Neologos” Frenk arabacı, “Varda, varda!” diye bağırıyordu. On dakika süren yürüyüşümüz sonunda neredeyse sağır olmuştuk. Bir yerde bir yolun hiç asfaltlanmadığını fark edince şaşırdık, taşlar yerlerinden daha yeni sökülmüş gibi duruyordu. Durup iyice baktık, sebebini anlamaya çalışıyorduk. Bir İtalyan esnaf merakımızı giderdi. Bu sokağın sultanın saraylarına çıktığını söyledi. Birkaç ay önce, emperyal alayı buradan geçerken, Abdulaziz majestelerinin atı kaymış ve düşmüş, bunun üzerine iyi kalpli sultan oldukça üzülmüş ve sinirlenerek atın düştüğü yerden sarayına kadar olan bölgeden taşların derhâl sökülmesini emretmiş.
GALATA KULESİ
Mutlaka hatırlanması gereken bu noktada gezimizin doğu sınırını belirledik ve sırtımızı Boğaziçi’ne verip, bir dizi kasvetli ve kirli caddeden geçerek Galata Kulesi’ne doğru yöneldik. Galata semti açık bir yelpazeye benzer ve tepenin doruğuna yerleştirilmiş kule bu yelpazenin sapı gibidir. Kule konik çatılı, koyu renkli, oldukça yüksek ve yuvarlaktır, çatısının altında geniş pencereler bir tur atarlar ve bu hâliyle burası şeffaf bir teras gibi görünür. Burada şehirde çıkan yangınları haber verebilmek için gece ve gündüz bir bekçi bekler. Ceneviz Galata’sı, Galata’yı Pera’dan ayıran surların bitişiğinde yükselir, bu surlardan geriye artık tek bir iz bile kalmamıştır. Kule de zaten savaşırken hayatını kaybeden Cenevizlilerin anısına dikilen o eski İsa Kule’si değildir, Sultan II. Mahmud onu yeniden inşa ettirmiş, III. Selim ise ilk defa restore ettirmiştir lakin yine de burası Cenevizlilerin şanıyla taçlandırdığı bir anıt olarak hatırlanacaktır ve burada bir İtalyan, Şark imparatorluğuna karşı direnen ve ana vatan bayrağını bu kulede yüzyıllar boyunca dalgalandıran o yürekli ve kahraman bir avuç tüccarı, denizciyi ve askerî gururla düşünmeden edemez. Kuleyi geçince kendimizi bir Müslüman mezarlığında bulduk.
GALATA