Название | Kırgız Zamane Edebiyatı |
---|---|
Автор произведения | Mustafa Kundakçı |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-99795-7-1 |
Sovyet Rusya Döneminde Kırgızlar
1917 Bolşevik İhtilali sonrası Türkistan bölgesinde Moskova’nın direktifleriyle işçi, asker ve köylü şûrası kuran Rus yöneticiler; bu şûralara çok az da olsa Kırgız Türklerinden de temsilci alır. Kırgızlar ise kendi aralarında kongre ve şûralar tertipleyerek birlikte hareket etme bilincini oluşturarak Bolşeviklerle mücadeleye başlar. Zeki Velidi Togan başkanlığında 1921’de kurulan Türkistan Milli Birliği istenilen ölçüde başarılı olamaz. Çünkü Sovyet yönetimi Türk boylarının ileri gelenlerinin hepsini Türkistan’dan uzaklaştırmakla kalmaz; sonrasında Türk boyları arasındaki eski ihtilafları gün yüzüne çıkartarak Kırgız, Özbek, Kazak, Türkmen ve Tacikleri özerk bölgelere ayırır. Kırgızistan’da yarım asra yakın süren bu direnişler Stalin’in despot yönetimi devrinde tamamen sindirilir. Kırgızistan’a Rusya tarafından 1924’te ‘Muhtar Bölge Statüsü’ verildikten sonra 1926 yılında ise SSCB’ye bağlı Kırgız Özerk Cumhuriyeti kurulur. 1936 yılında ise Kırgızistan, SSCB’nin 16 cumhuriyetinden biri olur (Saray, 2002: 443-444) (Pay, 2015: 21) (Çorotegin, 2002: 474-475).
Sovyet Hükümeti, katı bir rejimle yönettikleri bu topraklarda bağımsızlık için mücadele eden Kırgızları ‘halk düşmanı’ ve ‘terörist’ olarak suçlar. Bu suçlamalar 1937-1938 yıllarında ülkede büyük bir aydın kıyımını da beraberinde getirir. Kırgızistan’ın önde gelen aydınları bu dönemde Stalin’in mahkemelerinde tamamen asılsız suçlamalarla idama mahkûm edilir, varlıklı ailelerin mallarına el konur, aydınların bir kısmı da Sibirya’ya sürgüne gönderilir. 1954 yılında Stalin sonrası katı rejim kısmen de olsa yumuşatılır (Alimov, 2010: 5).
1986 yılında Gorbaçov’un başlattığı ‘açıklık ve yeniden yapılanma’ hareketi Kırgızlar için yeni bir dönemi beraberinde getirir. Bu hareketin etkisiyle Kırgızlar 15 Aralık 1990 tarihinde egemenliklerini, 31 Ağustos 1991’de ise bağımsızlıklarını ilan eder (Saray, 1993: 82-83).
Bugünkü Kırgızistan Cumhuriyeti
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra 31 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan eden Kırgızların son devletinin resmi adı ‘Kırgız Cumhuriyeti’, resmi dili ‘Kırgız Türkçesi’, başkenti ise Bişkek şehridir. Nüfusu 6 milyonun üzerindedir. Nüfusun çoğunluğunu Kırgızlar oluşturur. Kırgızların yanı sıra Rus, Özbek, Kazak, Ukrayna ve Almanlardan meydana gelen küçük azınlıklar da vardır. Kırgızistan; Çüy, Oş, Isık-Köl, Talas, Celalabad, Narın ve Batken adlı yedi idarî bölgeye ayrılır.
Kırgızlar tarihte Türkistan olarak bilinen bölgenin çeşitli kesimlerinde yaşamış en eski Türk boylarından biridir. Kırgızistan, Orta Asya’da 198.500 km2 yüzölçümü ile tarihî ipek yolu üzerinde yer alan bir ülkedir. Kuzeyde Kazakistan, batıda Özbekistan, güneyde Tacikistan, güneydoğu ve doğuda Çin esaretindeki Doğu Türkistan (Sincan-Uygur Bölgesi) ile çevrilidir (Gömeç, 2015: 200) (Çengel, 2005: 32). Ayrıca Kırgızistan dışında Çin’de ve özellikle Tacikistan-Afganistan sınırları içerisinde yer alan Pamir bölgesinde yaşayan Kırgızlar da vardır. Sayıları iki milyonu aşan bu Kırgızların Pamir’de yaşayan küçük bir kısmı da 1982’de Türkiye’ye göç edip Van-Erciş yöresinde Ulupamir köyünde gelenekleriyle beraber yaşamlarını sürdürmektedirler (Karadavut, 2006: 3).
Yüzölçümü bakımından Orta Asya’daki en küçük devletlerden biri olan Kırgızistan; üçte ikisi yüksek dağlardan oluşmasına rağmen akarsuları, çeşitli gölleri, nehirleri, mineral kaynakları, termal suları, yaylaları, doğa güzellikleri, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle ilgi çekici bir ülkedir. Dünyadaki en büyük krater göllerinden biri olan Isık-Köl (6.202km2) Kırgızistan’da bulunmaktadır. Tanrı Dağları ve Altay sıradağları Kırgızistan’ın coğrafi konumunu belirlemektedir. Bu sıradağlar ülkeyi birbirinden ayrı derin vadilere böler. Bu vadilerin başlıcaları Fergana, Talas, Çü ve Narın vadileridir. Akarsular üzerine kurulan baraj gölleri Kırgızistan ve aynı zamanda tüm Türkistan’ın elektrik ve sulama ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir. Deniz etkisinden uzak ve yüksek dağlarla çevrili olan ülkede tam bir karasal iklim hâkimdir. Yaz ile kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok fazladır. Çok dağlık ve deniz seviyesinden ortalama 1500 m yükseklikte olan ülkeye bu yüzden ‘Asyanın İsviçresi’ benzetmesi de yapılmaktadır (Saray, 1993: 7) (Erdem, 2000: 57).
Kırgızistan’ın ekonomisi hayvancılık, tarım, sanayi ve yer altı zenginliklerine dayanır. Ülkenin coğrafi şartlarından dolayı hayvancılık en önemli geçim kaynaklarından biridir. Hayvancılığa bağlı olarak dışarıya et, deri, yün ve halı ihraç eden Kırgızistan’ın hayvancılıktan sonraki en önemli geçim kaynağı tarımdır. Kırgızistan’da tarıma elverişli düz alanlar çok az olmakla beraber tarım daha çok Fergana havzasında ve vadi tabanlarının genişleyen yerlerinde yapılır. Bu tarım arazilerinde daha çok tahıl, yem bitkileri, pamuk, tütün ve şekerpancarı olmak üzere çeşitli sebze ve meyveler yetiştirilmektedir. İpekböcekçiliği ve ipek üretiminde de bölgede söz sahibi olan ülke, komşu ülkelere ipek ihraç etmektedir. İklimi ve coğrafî yapısından dolayı çok farklı türlerden oluşan bitki örtüsüyle Kırgızistan, 4000’den fazla bitki çeşidine de ev sahipliği yapmaktadır (Akkan, 2002: 442).
Sanayisi çok fazla gelişmeyen Kırgızistan’da gıda sanayisine bağlı konservecilik ön plana çıkmaktadır. Ayrıca akarsular üzerine kurulu hidroelektrik santralleri sayesinde komşu ülkelere elektrik enerjisi satmaktadır. Kırgızistan yeraltı maden kaynakları bakımından da önemli bir ülkedir. Orta Asya kömür yataklarının yarıya yakını Kırgızistan’da bulunmaktadır. Bunun yanı sıra petrol, doğalgaz, civa, antimuan, altın, bakır, demir, volfram, uranyum ve tuz diğer önemli yeraltı zenginlikleridir. Kırgızistan’da çıkarılan antimuan, kalitesiyle dünya pazarlarının aranan ve çok çabuk alıcı bulan bir madendir (Saray, 1993: 8-9).
Kırgızların İslam dinini kabul etmeden önce ‘Tabiat Güçleri ve Atalar Kültü’nü de içeren Gök tanrı inancını, yani bunların bir araya gelmesiyle oluşan Şamanizmi benimsedikleri, bunların yanı sıra tarihin çeşitli evrelerinde Maniheizm ve Budizm’le ilişkileri olduğu bilinmektedir. Kırgızların Karahanlılar döneminden itibaren İslam dinini kabul etmeye başladıkları tarihî bir vakıadır (Alimov, 2010: 7). Türkistan bölgesinin farklı kesimlerinde dağınık boylar halinde konar-göçer bir hayat sürdüren Kırgızların İslamiyeti kabul etme süreci farklı şekillerde ve farklı zamanlarda olmuştur. Karahanlılar döneminde yaşayan Büyük Türk âlimi Kaşgarlı Mahmut, eseri Divanu Lügati’t-Türk’te, Kırgızları Müslüman Türk boylarının içerisinde değerlendirmektedir (Jusubaliyev, 2007: 206). Kırgızların dinî hayatı ile ilgili birçok kaynakta muhtelif bilgiler ve görüşlere yer verilmekle birlikte bugün için çoğunluğunun Müslüman olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Kırgız kültür ve tarihinin hazinesi kabul edilen Manas destanında İslamî motifleri bolca görmek mümkündür (Yıldız, 1995: 292). Tarihî kaynaklara göre Karahanlılar döneminde başlayan İslamlaşma süreci Hokand Hanlığı döneminde devam eder. Özellikle Hokand Hanlığının, hâkimiyetine aldığı göçebe toplulukları İslamlaştırma politikası çerçevesinde görev alan bazı tasavvuf ve tarikat mensuplarının yoğun