Название | Bizim Nesibe |
---|---|
Автор произведения | Мемдух Шевкет Эсендал |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6862-89-0 |
Yukarıda da rast taksimi, peşrev bitmiş, şarkılar başlamıştı. Okuyan altı kişi, bağırmakta birbiriyle yarışıyorlar. Ses odada, sofada, alt katta, komşularda değil, mahalle aşırı yerlerde de duyuluyordu. Bunun için odada konuşanlar da birbirini duyabilecek kadar bağırıyorlardı. İçeri odalarda bu kadar bağırmadan da anlaşabilirlerdi. Ne var ki odada herkes söylüyor, kimse de dinlemiyor, sözünü dinletebilmek için oldukça yüksek sesle konuşuyorlardı. Sofracı karılar aşağı yukarı koşuşuyorlar. Bir meze tabağı düşüp domatesler merdivenlerin üstüne yayılıyor, kadın ayağı ile bunları bir kenara itiyor.
Ara sıra hizmet gevşer gibi oluyor. Karılar aşağıda çeneye başlıyorlar. Yukarıdan bağırıp çağırıyorlar. Hizmet edenler yeniden yukarı çıkıyorlar.
Ağır aksaktan üç şarkı, arkasından bir gazel.
Oh!.. Ortalıkta bir sessizlik. Sanki şarkılar bitti diye herkeste bir hafiflik vardı.
Aksaraylı Selim okuyor: Nazarımda gene afak-ı siyeh-fam8 oluyor. Hafız Osman ağzı olacak. Daha doğrusu gramofon gibi okuyor. O kadar benzetiyor ki gramofonun o him himliği bile var. Okuyan sanki ağlıyor. Coşan coşana… “Allah!” diye bağıranlar, derin derin içini çekenler… Bu arada aldırmayıp birbirine sarhoş hulusu çakanlar9 da vardı.
Gazel bitince faslı çevirip curcunalara başladılar. Ortalık da coştu. Uslu akıllı bir adama benzeyen efendi, saz çalınan odada, ortaya çıkıp kıvıra kıvıra oynamaya başladı.
Bir arkadaşı eteğinden çekip:
“Otur, Hakkı Bey!” diyor.
Hakkı Bey dinlemiyor. Birkaç kişi de el çırpıp onu coşturuyorlar. Sarhoş olmasa güzel oynayacak. Köçekçelerin tadını bu adam çıkarıyor. Saz çalanlar da Hakkı Bey’in oynayışına bakıp coştular.
Bu coşkunluğun arasında gençten bir adam da bildiği bir eski şarkıyı saza çaldırıp arkadaşlarına dinletmek istiyor. Gidip Cemal Bey’in kulağına şarkıyı çalmaları için ricada bulunuyor. Cemal Bey anlamıyor. Genç adam çalacaklarını sanıyor. Gelip arkadaşlarına da söylüyor, umutla bekliyorsa da çalmıyorlar, bir başka köçek havasına geçiyorlar.
Tevfik Bey, saz çalanları yorgunluktan korumak, biraz ikram edip ağırlamak için odaya giriyor ise de çalanların oynayanların keyiflerinin yerinde olduğunu görüp dışarı çıkıyor yandaki odada, birkaç sarhoşun karşısında dalkavukluk eden güveyi bulup:
“Canım, Cemal Bey’e, çalgıcı imiş gibi şarkı ısmarlıyorlar, bu da olur mu?” diyor.
Güveyi şaşkın, sersem, hiçbir şey anlamıyor. Ne olduğunu, ne yapacağını da bilmiyor.
Tevfik Bey, güveyi şaşkın bırakıp aşağı iniyor. Şemi Bey’i buluyor. Şemi Bey ayakta güç duracak kadar içmiş. Tevfik Bey damacananın bitip bitmediğini soruyor.
“Hangi damacana birader, binlik desene! Ben damacana filan görmedim. Hesabını da… Dur! Aklımı toplarsam sana söylerim. Ne kadar mahalle çocuğu varsa selamladılar. Ben de kaynanadan para aldım! Tevfik Sıtkı’nın anası büyük kadın… Ha, ne dersin? Ben sıkılarak hani yok mu ya rakı makı derken, oğlumun şerefidir, içsinler, afiyet olsun. Ben onun için ne fedakârlığa katlanmam ki. Bak bak lakırtıya! Eridim. Ha? Doğrusu…”
Tevfik Bey sarhoşun sözünü keserek:
“Oh babam.” dedi. “Biz seni sanki rakının başına koyduk, sen onlardan önce olmuşsun! Nerede bakayım rakılar? Nerede büyük şişe?”
“Burada idi!”
“Neredeydi?”
“Bilmem, şimdi burada idi…”
Rakıları mutfağa aşırmışlar.
“Vay hinoğluhinler be, ulan bedava rakı buldular, yıkanacaklar. Sadri, getirin şunları buraya!”
O sırada, orada oturan sofracı karı gözüne ilişti.
“Oh, hanım yaymış kıçını… Ulan, kalkıp hizmet etsene!”
Ayakta duran genç çocuklardan biri:
“Onu çimdiklemişler de darıldı oturuyor.” dedi.
“Çimdiklemişler mi? Bu gürültüde daha ne yapacaklardı. Haydi kalk bakalım işe. Naz istemem. Kenarı kırık metelik bile vermem!”
Karı homurdanarak kalktı, gidip yüzünü yıkadı. Tevfik Bey arkasından söylendi:
“Ulan!” dedi. “Amma da namuslu şeyler be!”
Sonra kapıları açık görüp sokağa baktı. Bir sürü adam, kapıda, ta karşı kaldırıma kadar ayakta yığılmış, içeri bakıyorlar.
“Kim açtı bu kapıları? Sadri, gel kapa şunları. Nerede Kel Hüseyin? Bekçi nerede?”
Bekçi hastalanmış, Kel Hüseyin de bahçede kusup yatıyormuş…
“Patlasın kerata, yarın ben ona sorarım. Bak şuradan birini bul, kimdir orada uyuyan?”
Bir adam alçak bir sandalyeye oturmuş, merdivenin parmaklığına da dayanmış, ağzı açık uyuyor. Yavaşça da horluyordu.
Karıları getiren herifmiş. Tevfik Bey:
“Uyandırın şunu, uyumasın orada.” dedi.
Mahalle delikanlılarından biri herife yaklaşıp:
“Kalk, karıları kaçırdılar.” dedi.
Herif uyku sersemi, gözlerini ovuşturup kalktı, ne dediklerini de anlamadı. Tevfik Bey Sadri’ye:
“Sadri.” dedi. “Sen şu rakıların başında dur!”
“Beni dinlemezler ki Tevfik Bey.”
“Nasıl adamsınız be! Bir rakının sahibi olamıyorsunuz! Kim gelirse bana haber ver.”
Tevfik Bey, yemeğe bakmaya gitti.
Yukarı katta sarhoşluk kargaşalığı artmıştı. Uşşak faslının bitiminde birkaç kişi ayağa kalkıp:
“Güveyi isteriz.” dediler.
Sağlığına içeceklermiş. Güveyi, içeri odada bulup getirdiler. Orada olanlardan biri birkaç söz söylemek istiyormuş. O, söze başlayacağı sırada arkadan biri:
“E, şerefinize!..” dedi.
Hepsi “Şerefinize!” dediler. Rakılar içildi, söz söylemek isteyen adam da dolu kadehini masanın üstüne bırakıp yerine oturdu, yüksek sesle:
“Herzevekiller10 arasında kaldık.” dedi.
Kimsenin işitmediğini görünce yanında oturan adama:
“Anladın mı Kadri Efendi?” dedi. “Herzevekiller içinde kaldık. İki lakırdı söylemeyi bilmezsin, hiç olmazsa sus!”
Kadri Efendi birkaç kadeh içmiş, uykusu da gelmişti. O adamın söylediklerini de anlamadı.
“Ben susuyorum, bir söz söylediğim de yok…” dedi.
Beriki büsbütün sıkıldı. Fesini bir öne bir arkaya götürüp başına yerleştirdikten sonra döndü, arkasındakilere baktı. Biri ötekine içirmek istemiş, o adam da içmek istememiş, o da rakıyı üstüne dökmüş. Kavga başlangıcı var. Bir başkası arkadaşına laf atmaya çalışıyor, dinleyen hemen sızacak gibi görünüyor.
Nutuk söylemek isteyen efendi
8
Afak-ı siyeh-fam: Kapkara ufuklar.
9
Hulus Çakmak: Yaranmaya çalışmak.
10
Herzevekil: Saçma sapan, gereksiz konuşan kimse.