Название | Gönül Hanım |
---|---|
Автор произведения | Ahmet Hikmet Müftüoğlu |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6862-28-9 |
Ali Bahadır Bey gülerek atıldı:
“Hemşire, bu sonu gelmez sıkıntı ve güçlüklerin tesiri inkâr olunamazsa da yorgunluk, babadan toruna geçerken dinlenmiş bulunur. Moğollardaki bu düşkünlüğün sebebini Buda mezhebinde ‘Sakyamoni’nin yanlış ve doğru cetvelinde, diğer deyimle, günah ve sevap hanelerinde aramalıdır.
Bir kere Budizmin beşer beşer ayırdığı, şu on şarta bakınız; hatırımda kaldıysa tekrar edeyim.
Önce:
1- Öldürmemek, 2- Çalmamak, 3- Fuhuşa kapılmamak, 4- Yalan söylememek, 5- Sarhoş olmamak.
Sonra:
1- Mevsimsiz yemek yememek, 2- Dans etmemek, şarkı söylememek, çalgı çalmamak, 3- Süslenmemek, koku sürünmemek, 4- Büyük yatakta yatmamak, 5- Altın ve gümüş saklamamak.
Şu ikinci bölüm şartların karşılığında hayatta ne lezzet ne çaba kalabilir?
Buda, mensuplarının davranışlarına göre mükâfat ve ceza vadeder.
Mükâfat: Nirvana.
Ceza: Ruhun insandan hayvana ve hayvandan insana geçmesi.
Ruh göçmesi, kötü iş işleyenlerin ruhları öldükten sonra en iğrenç ve melun bir hayvan kalıbına girmek ve tekrar dünyada yaşamaktır.
Nirvana ise ahirete ait zevklerin devamı için hayat içinde yok olmaktır.
Nirvana’ya erişmenin usulünü gösteren, Budizmin esası olan şu dört gerçek mühimdir:
1- Elem hayattan ayrılamaz.
2- Elem, emelin kızıdır.
3- Hayat ve elem Nirvana ile biter.
4- Nirvana mutluluğuna erişmek için kin ve garezle ilgili arzulardan ve nefisten geçmek, istekleri devam eden hayatın bütün ilgilerini kesmek lazımdır.
İşte, Nirvana denilen böyle bir delilik, bu ıssız ve çorak çöllerde yaşayan cahil, içi temiz Moğol dimağlarına yüzyıllardan beri aşılanırsa, sonu böyle hiçliğe ve miskinliğe varır.
Yukarıda söylediğim on dinî şarttan başka, ruha ait hizmetlerde, mezhep işlerinde bulunanlar için evlenmek değil, bir kadının yüzüne bakmak, hatta bir küçük kızın eline dokunmak bile haramdır.
Din gereğince çalışmaları yasaklanmış ve sadaka ile geçinmeleri mecbur kılınmış Budist ruhanileri bir kadının elinden sadaka da alamazlar. Bunların yeni kumaşlardan elbise yapmaları da günahtır. Mezarlıklardan, süprüntülüklerden toplanan paçavraları kendi elleri ile birbirine ekleyerek, dikerek bunlardan nihayet üç kat elbiseye sahip olabilmelerine izin vardır. Budist ruhanisi yatağa uzanamaz, mutlaka otururken uyumalıdır.”
“Fakat…” dedim. “Japonlar da Budist oldukları hâlde onlarda bu miskinlikten eser yoktur!”
“Bir kere Japonların tamamı Budist değildir, içlerinde Konfuçyüs mezhebine ve Japonların eski dinlerine mensup olanlar da az değildir. Bununla beraber Japonya’ya miladi altıncı yüzyılda musallat olan Budizm bu adaların neşeli, çalışkan, becerikli ahalisini çok sarsmışsa da, coğrafi mevkileri bakımından daima diğer kavimlerle temasta bulunduklarından tetik davranarak bu mezhebi kendilerinin ırk ve iklim şartlarına göre değişikliğe uğratmışlardır.”
Kont Zichy ekledi:
“Seyahatlerim sırasında dikkat ettiğime göre bu her dinde böyledir. Nitekim İslamiyet’in Yemen ve Useyir taraflarındaki anlaşılışı ile, aynı dinin Kazan’da, İstanbul’da, Cava’da uygulanışı arasında büyük farklar vardır. Mısır bölgesinde bir şeyh, kendisinden manevi himmet talep eden bir Arap’ın ağzına tükürür, bu pis hareket bir nevi feyiz aşılama sayılır. Sanmam ki İstanbul’da hatta Anadolu’da bir cahil Türk bu türlü muameleye katlanabilsin. Ortodokslukla, Protestanlıktan örnek vermeden söylenebilir ki, Şikago’daki Hristiyanlıkla Habeşistan’daki Nasranîlik arasındaki münasebet çok uzaktır, İspanya’da esmer ve kara gözlü olan İsa ve Meryem, Almanya’da sarışın ve mavi gözlü ve Habeşistan’da kıvırcık saçlı, koyu esmer bir Habeş olarak düşünülür ve tasvir olunur.”
Ali Bahadır Bey tasdik etti ve dedi ki:
“Budizm, her şeyden önce, ahali sınıfları arasındaki farkı kırmış; insanları ruh ve beden bakımından iki kısma ayırmış; Moğollarda ve Türklerde görülen asil sınıf ve sıfatını ortadan kaldırmış. Düşünün! Bir zaman kafataslarından ehramlar, insan vücutlarından duvarlar, siperler yapan Cengizlerin, Temürlenklerin çağdaşları, idareleri altında bulunan Moğollar bu teşebbüslere bir itaat imanı ile girişiyorlardı. Budizm, korkunç devlerin torunlarının bu körü körüne iman hasretini ‘Nirvana’ya erişmeye hasrettirmiş. Moğolların biraderleri Türkler din değiştirerek ve göç ederek bu miskinlik tehlikelerinden kurtulmuşlardır. Fakat Asya’nın bu kervan geçmez ıssız yerlerinde kalan Moğollar ile Tatarların bir kısmı yakalarını bu pek yavan ve felsefi bir din olan Budizm’e kaptırmış ve mahvolmuşlar.”
Gönül Hanım söze karıştı:
“Unutmayın, buranın Moğolları yalnız Budist değil, aynı zamanda ‘dalay lama’ya bağlı Lamai’dirler. Mamafih bunların noksanlarını gördük, anladık. Şimdi bu talihsizlerin ıslahı için bir çare bulalım.” Bunun üzerine Bahadır Bey:
“İlkin kendimiz için bu yorgunluğa bir çare bulmamız daha lazımdır. Artık odalarımıza çekilsek…” dedi.
Bugün Kont, Gönül’e karşı gayet dikkatli ve çekingendi.
Bu sabah yorgunluktan geç kalktık. Gönül Hanım devetüyü renginde uzun ve bol bir manto giymişti. Başına da aynı renkte, iki tarafında ince güderiden birer gül bulunan bir deri başlık geçirmiş ve yüzünü boz bir peçe ile örtmüştü.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Müsteşrik: Doğubilimci, oryantalist.
2
Müverrih: Tarih