Название | Vampir Öyküleri |
---|---|
Автор произведения | Артур Конан Дойл |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-99846-0-5 |
Ben de onları izledim. Scott için üzülüyordum, ancak o bundan hiç etkilenmemiş gibi görünüyordu, yüzünde en ufak bir korku belirtisi yoktu. Kurtulmak için hiçbir şansı yoktu. Bir adamı bir sinekkapana asmak kulağa tuhaf geliyor olmalı. Bu dev sinekkapanın gövdesi, normal bir ağaç gövdesi kadar kalın ve yaprakları da tekneler kadar genişti. Gövdesinin ortasında kocaman dikenler vardı.
Kalabalık en büyük sinekkapana ulaştığında onu gördük; yapraklarından bazıları açık, bazıları kapalıydı. Ama sinekkapandan daha kötüsü, ağacın çevresini sarmış tepeden tırnağa silahlı otuz kadar İngiliz’di. Bizi bekledikleri belliydi. Yüzlerindeki ciddi ifadeden burada bulunmalarının bir nedeni olduğunu ve bunu almakta da kararlı olduklarını okuyabiliyordunuz. Biz onlara yaklaştıkça hava giderek yoğunlaştı. Hepimiz gerginliği hissedebiliyorduk. Atımızı sürmeye devam ettiğimizde, iri yarı, kızıl sakallı bir İskoç -adı Cameron’dı- öne çıktı, tabancasının horozunu çekmiş ve tehditkâr bir havayla yukarı doğru kaldırmıştı. ‘Beni dinleyin, beyler,’ diye gürledi. ‘O adamın saçının tek bir teline zarar vermeye hakkınız yok. Joe’nun öldüğü henüz kanıtlanmadı, onu Scott’ınöldürdüğüne dair de bir kanıtınız yok. Üstelik, herkes Joe’nun onu vurmak için pusuya yattığını biliyor, eğer böyle bir şey olduysa bile, bu sadece nefsi müdafaa olabilir. Aksini iddia edecekseniz, karşınızda otuz altı silahlı adam bulacaksınız. Şimdi tekrar söylüyorum, o adamın kılına zarar vermeye hakkınız yok. Alabama Joe’nun yakın arkadaşı ise, ‘Bu ilginç bir iddia ve tartışmaya açık,’ diye konuştu. Aynı anda tetikler çekildi ve bıçaklar kılıflarından çıkarıldı. İki grup birbirine doğru yaklaşırken, havadaki gerginliği hissetmemek mümkün değildi. Anlaşılan, Montana’nın ölüm oranlarında ciddi bir artış yaşanacaktı. Kafasına bir silah dayanmış olan Scott arkada bekliyordu. Bu oyunda hiçbir söz söyleme hakkı olmadan sessizce bekliyorken, birden kulaklarımızda trampetler gibi gümbürdeyen çığlıklar atmaya başladı. ‘JOE! JOE!’ diye bağırıyordu. ‘Bakın, işte orada, sinekkapanın içinde!’ Hepimiz aynı anda dönerek işaret ettiği yere baktık. Yüce Tanrı’m! Sanırım bir daha hiçbirimiz kafamızdan o görüntüyü silemeyeceğiz. Geldiğimizde, kapalı duran dev yapraklardan biri yavaş yavaş açılıyordu. Beşiğinde yatan bir bebek gibi yaprağın boşluğuna kıvrılmış olan Joe, işte tam burada yatıyordu. Yaprak üzerine kapandığında, kocaman dikenler kalbine saplanmıştı. Yapraktaki izlerden, dışarı çıkmaya çalıştığını görebiliyorduk. Çıkabilmek için bıçağını da kullanmıştı, ancak anlaşılan bitki ondan hızlı davranmış olmalıydı. Scott’ı beklerken bu yapraklara yaslanmış olmalıydı ve sonra dev yapraklar üzerine kapanmıştı; tıpkı daha küçük olanların sineklerin üzerine kapandığı gibi. Ve işte karşımızdaydı; dev insan-yiyenin yaprakları ve dikenleriyle parçalanıp ezilmiş bir hâlde. İşte böyle beyler, bunun ilginç bir hikâye olduğunu kabul edersiniz sanırım.”
“Peki, ya Scott’a ne oldu?” diye sordu Jack Sinclair.
“Şey, onu omuzlarımızda geri götürdük. Hep beraber Simpson’ın barına gittik ve barmen orada bize birer içki ısmarladı. Bir de konuşma yaptı; gerçekten iyi bir konuşma. İngiliz aslanı ile Amerikan kartalının sonsuza dek beraber, kol kola yürüdüğü hakkında bir konuşmaydı. Uzun bir hikâyeydi beyler ve purom da artık bittiğine göre, eve doğru yola çıksam iyi olacak.” Böylece bize, “İyi geceler,” dileyerek aramızdan ayrıldı.
“Gerçekten de sıradışı bir hikâyeydi,” dedi Dawson. “Kim bir Dionaea’nın böyle bir güce sahip olacağını aklına getirirdi ki?”
“Saçma sapan bir hikâyeden başka bir şey değil,” dedi genç Sinclair.
“Dürüst bir adam bence,” dedi doktor.
“Ya da şimdiye kadar dinlediğim en iyi yalancı,” diye ekledim ben de. Doğrusu hangimizin haklı olduğunu merak ediyorum.
Doyle’un yayınlanan ilk hikâyesi elmaslar hakkında fantastik bir öyküydü. “Amerikalı’nın Hikâyesi” yayınlanan ikinci kısa öyküsüydü. Kan emen bitkiler hakkındaki hikâyeler bundan yüz yıl önce, dünyanın pek çoğu henüz keşfedilmemişken oldukça popülerdi. Phil Robinson’ın “İnsan Yiyen Ağaç”ı, Doyle’un hikâyesinden yaklaşık bir yıl kadar sonra yayımlandı. H. G.
Wells’inkan emici bir orkide hakkında yazdığı “Garip Orkide” adlı hikâyesi ise, 2 Ağustos 1894 yılında, kan emici Marslıları, dünyayı tehdit etmeden (“War of the Worlds”u kastediyor) tam üç yıl önce, Pall Mall Budget’te yayınlandı. Botanik vampirlerle ilgili bir başka hikâye de, Fred M. White’ın 1899’da Strand Magazine’de yayımlanan “Mor Dehşet” adlı öyküsüydü. Benzer bir konu işleyen Barry Pain’in “Ölüm Ağacı”nda ise ağaçlarda yaşayan bir vampir anlatılmaktaydı.
“Amerikalının Hikâyesi” yayımlandıktan sonraki yıl, Doyle profesyonel bir yazar olmak için tıp kariyerini bırakmıştır.
KUTUP YILDIZI’NIN KAPTANI
11 Eylül
81º 40’ Kuzey enlemi, 2º Doğu boylamı. Hâlâ devasa buzulların arasında hareketsiz bekliyoruz. Kuzeyimize doğru uzanan parçanın büyüklüğü neredeyse İngiltere’nin büyüklüğüne eşit! Sağımızda ve solumuzda kırılmamış parçalar ufka doğru uzanıyor. Bu sabah, tayfalardan biri güneyde yeni buzulların toplandığını bildirdi. Erzakımız giderek azalıyor, eğer toplanan buzullar geçişimizi engelleyecek kadar kalınlaşırsa, durumumuz tehlikeye girebilir. Mevsimin sonu yaklaştı ve geceler tekrar beliriyor.
Bu sabah, ön serenin hemen üzerinde parıldayan bir yıldız gördüm. Bu, mayıs ayının başından bu yana gördüğüm ilk yıldız. Tayfalar arasında giderek artan bir huzursuzluk var. Çoğu, İskoç kıyılarında oldukça dolgun ücretler alabilecekleri ringa sezonundan önce eve dönmeyi istiyor. Şimdiye kadar bu huzursuzluklarını sadece asık suratları ve karamsar bakışlarıyla belli ediyorlardı, ancak bu öğleden sonra, Kaptan’a sıkıntılarını anlatabilmek için aralarından bir grup göndermeyi planladıklarını duydum. Buna vereceği tepkiden korkuyorum doğrusu, çünkü Kaptan oldukça sinirli biri ve kendi doğrularına yönelik en ufak bir başkaldırıya dahi tahammülü yok. Akşam yemeğinden sonra yanına gidip konuyu onunla konuşmalıyım. Diğer adamların herhangi birinden duyduğunda geri çevireceği bir konuyu, eğer benden duyarsa, biraz da olsa yumuşak davranabilir diye düşünüyorum.
Sancaktan bakıldığında, Spitzbergen’in kuzeybatı köşesi; beyaz buzulların birbirine bağladığı sarp volkanik kayalıklardan oluşmuş Amsterdam Adası görülebiliyor. Grönland’ın güneyinde yaşayan Danimarkalılarla bile aramızda kuş uçuşu en az dokuz yüz mil