Название | Eşber |
---|---|
Автор произведения | Abdülhak Hamit Tarhan |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6486-38-6 |
Ben bir kayayım ki duymam aslâ!..
Tûfan yaparım ben ondan a’lâ!..
Günler doğurur benim leyâlim!..
Yıldızlar içindedir hayâlim!..
Yerlerde olup da ıztırarî.
Bir kızda bulur mu hiç karârı?..4
Aristo
İskender’i şimdi gördüm işte!..
Bir gözle bakar o hûb-u-zişte.
İskender
Ecrâm-ı sipihr hep sökülse,
Leşger leşger melek dökülse,
Hüsn olsa yesâr ile yeminim
Olmaz bana sedd-i râh, eminim.
Aristo
Eşber’le sefer demek mukarrer.
İskender
Dilberle zafer demek mukarrer.
Aristo
Bir öyle büyük gönülde sevdâ
Gaybûbet eder, kim etse ihdâ.
Nisvâna yarar mı burc-u-bârû?..
Âteş içine girer mi Sumrû?..
İskender
Bir berk ile bir perî-i dilber,
Kaim ya sehâbda berâber.
Aristo
Birlikte ederse de ikamet,
Yoktur o ferişteden alâmet.
Ancak yine berkdir nümâyân,
Cismi meleğin ademle siyyân.5
İskender
Hakkın var Aristo, ettim ikrâr.
Aristo
Lâzım da değil bu sözde ısrâr.
Hüsniyle nişanlınız zebanzed:
Bahşâyiş-i pâk-i Rabb-i Îzed…
BİRİNCİ PERDEYE İLAVE-Î ÜLÂ
Yine Lâhur havalisinden bir mevki. Tenha. Seher.
Rokzan
(yalnız)
Bir âleme eyledik ki rıhlet,
Mevcûduna münkalibti vuslet;
Hem var idi, hem de yoktu mühlet,
Cânân idi serbeser o hâlet,
Şâyeste desem: Cihân-ı dîdâr…
Ahterler ederdi zîr-ü-bâlâ,
Efkârımı âsmâna i’lâ;
Bir leyle idi aliyy-ül-a’lâ,
Alem dolu mahşer-i muallâ,
Her şey oluyor idi bedîdâr.
Âzâde rüsûm-ı encümenden,
Olmuştu nişîmenim çemenden;
Bir bistere yatmışım semenden,
Meş’al baş ucumda yâsemenden,
Rü’yâda idim, velîk bîdâr.
Mânende-i kisvet-i tezevvüc,
Baktım çemen oldu pür-temevvüc;
Envâr ile kûh edip tetevvüc,
Gündüz diye eyledim tehevvüc,6
Kılmakta idim teveccüh-i dâr.
Hemreng-i şafak, ferîh-ü-şâdân,
Bir burca müşâbih oldu büldân;
Sandım ki o burca düştü, handân,
Nûr-i nazar-ı Cenâb-ı Yezdân…7
Gelmiş yanıma meğerse dildâr!..
Mehtâbda ol ferişte-peyker
Bir nûrun içinde nûr-ı-dîger.
Zerdüşt demek beni esirger,
Dünyâyı yakardı ol sitemger.
Te’sîri olaydı nûru mikdâr!..
İşküfte-i nâz idi dehânı,
Bir gönce gibi; fakat nihânî.
Baktım yine öyle nâgehânî,
Gayb oldu o âlih-i cihânî;
Çıktı başıma buhâr-ı ekdâr.
Deryây-ı gumûm cûş-ber-cûş.
Dünyâları eyledim ferâmûş.
Mecnun gibi ben meğerse bîhûş,
Ol âfeti etmişim der-âğûş,
Rûhum bile olmamış haberdâr!..
Bilmem ikimiz de bir dumanda.
Uçmakta idik mi âsmanda?..
Kaldım mütehayyiren gümanda;
Mevlâmı unuttum ol zamanda,
Cân-u-dilim oldu vakf-ı dîdâr.
Birden o dahî teğayyür etti,
Fûlâdını âteşim eritti.
Reng-i rukhu, gördüm, uçtu, gitti;
Hüsnü kalarak vücûdu bitti:
Meh gaib u tâbişi nümûdâr!..
Mehtâb idi, sanki nîm-mehtâb;
Tâbende idi o, hem de bîtâb…
Bîtâb o kadar ki germ-i şebtâb.
Öptüm heyecanla etti pertâb,
Hâbîde imiş o rûh-ı bîdâr!..
Kızdı, utanıp acâib oldu;
Izhâr-ı cemâle tâib oldu.
Sandım ki şeb-i Regaib oldu.8
Geysûsu
4
Bu beyit eskiden kullanılan göz kafiyesine göre takfiye edilmiştir.
5
Eski yazıdaki ilk tabının bu noktasına Hamit’in sonradan yazdığı satırlar: “Bulutlarda şimşek de, melek de beraber farzolunmakta ise de daima şimşek görünür de melek görünmez demek olacak.”
6
“
7
“
8
Burada “