Отдел Федеральной службы безопасности по борьбе со сверхъестественным скрывает свою деятельность. Расправляясь с одержимыми, ведьмами и другими существами, представляющими опасность для граждан России… Отдел Федеральной службы безопасности по борьбе с сверхъестественным ведет свою деятельность втайне от общественности. Они борются с одержимыми, ведьмами и другими существами, которые могут представлять опасность для граждан России. Но так ли страшен черт, как его малюют?
Шесть лет назад меня использовали и оставили лежать на ледяном полу, словно забытую каплю в морозном вихре. А сейчас я стою на кухне перед человеком, с идентичной внешностью моего мучителя, только вот его глаза… они выглядят иначе. Как такое возможно?Мое сердце колотится при виде него, как барабанная дробь, а его взгляд обжигает мою кожу, подобно раскаленному углю. Что мне делать? Бежать или остаться? Отомстить или простить?Сможет ли он освободить мой разум и сердце от чудовищного прошлого, которое, как мне казалось, он сам туда поместил? Или все же это был не он?
«Ты можешь отправить это в «Спам», даже не прочтя, но сей опрометчивый поступок лишит тебя самого главного приключения в жизни. Пафосно? Только в том случае, если ты в свои тридцать с «хвостиком» уже ничего не ждешь, кроме выхода на пенсию. Надеюсь, это не про тебя. И если я прав, то буду ждать тебя 13 апреля в СПб, а оттуда мы отправимся к Березовым Островам. Почему именно туда? Узнаешь, когда примешь важнейшее для себя решение – согласишься на поездку, чем кардинально изменишь свою жизнь».– Я уже все потеряла, так что, согласившись, я рискну разве что жизнью, – рассуждала вслух Лиза после прочтения странного письма.Терять действительно было нечего. Родителей давно нет, бабушка скончалась полгода назад. Личной жизни не было, по особым причинам, жила только работой…Если бы она знала, чем обернется безобидная экскурсия по Финскому заливу, то… все равно бы поехала, ведь именно там ей откроются многие тайны, одна из которых – какую роль в ее жизни играют рыжие лисицы?
“Hem sevmek hem de sevdiğin kişi tarafından sevilmek! Dünyada bundan iyi şey yoktur.”Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (Talat ve Fitnat’ın Âşık Oluşu) , Türk Edebiyatı'nda Batılı anlamda yazılan ilk roman örneği olarak kabul edilmektedir.Yazıldığı dönemin sosyal yaşantısına, düşünce yapısına değinilmiş ve “kadın” ele alınmıştır.Birbirlerine âşık olan iki gencin görüşebilmek için katlandıkları zorlukları, buldukları çareleri anlatır. Kadının toplumdaki yerini; o dönemde kadın olmanın daha da zor olduğunu anlamak için okunması gereken önemli bir eserdir.
Yusuf, bir kere daha dönüp geriye baktıktan ve ömrünün en korkunç senelerinin geçtiği bu kasabaya yumruğunu uzatıp tehdit eder gibi salladıktan sonra atını ileriye, dağlara doğru sürdü.İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmeyecekti.
Sabahattin Ali’nin yazdığı tüm öyküler; Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Yeni Dünya (1943) ve Sırça Köşk (1943) adlı kitaplarda toplanmıştır. Öykülerinde konu ettiği Anadolu insanını, toplumsal sorunları gerçekçi ve eleştirel bir bakış açısıyla anlatmıştır.Açık denizleri, etrafında duvar olmayan, uçsuz bucaksız yerleri arıyordum. Ama ruhumuz böyle gökyüzlerinde uçup dururken birdenbire yere inip insan küçüklüğü ile karşılaşmak ne tuhaf oluyor.
Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsamSanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursamEtrafım eskisinden daha bomboş olmuştur…Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:Seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur.Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.Ağaçlar şarkı söyler, rüzgâr tatlı eserdi.
Sabahattin Ali’nin yazdığı tüm öyküler; Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Yeni Dünya (1943) ve Sırça Köşk (1943) adlı kitaplarda toplanmıştır. Öykülerinde konu ettiği Anadolu insanını, toplumsal sorunları gerçekçi ve eleştirel bir bakış açısıyla anlatmıştır.Karşıdan doğru yeni çıkan serin bir rüzgâr üç etekli entarisini ve şalvarının paçalarını uçuruyor, yırtık yazma başörtüsünü siyah bir bayrak gibi dalgalandırıyordu. Kağnıya yetişemeden tekrar düştü; yüzü, yolun beyaz ve kül gibi ince tozlarına gömüldü.Kağnı, taşlara çarptıkça üzerinde bağlı ölüyü iki tarafa fırlatarak ve yükselip alçalan uzun, yanık gıcırtılar çıkararak ve ay ışığının altında ve gecenin sessizliği içinde arkasında hafif bir toz bulutu bırakarak, ağır ağır kendi bildiğine ilerliyordu.
Pek az Türk romanı Araba Sevdası kadar adına bağlıdır. Ahmet Hamdi TanpınarRomanın kahramanı Bihruz Bey, Avrupa eğitimiyleyetişmiş, batılı yaşam tarzını benimsemiş kişiler içinkullanılan alafranga tabirinin mecazi anlamı olan“züppe” bir tiplemedir. Bihruz Bey, babasından kalanmal varlığını hesapsızca harcarken üç merakı vardır:Araba kullanmak, herkesten daha fazla süslü gezmekve Fransızca konuşmak… Bihruz Bey, Çamlıca gezintisisırasında gördüğü Periveş Hanım’a âşık olunca yaşamındada bazı değişiklikler olur.Araba Sevdası, Türk Edebiyatı’nın ilk gerçekçi romanıolmasının yanında, iç konuşma tekniğinin kullanılmasıanlamında da önemli bir eserdir.
Vatan yahut Silistre, Namık Kemal’in en ünlü eseridir ve o hayattayken oynanan tek tiyatro eseridir. Namık Kemal oyunun 1828 savaşında geçtiğini ancak, düzenli ordu rütbesine muhtaç olan Sıtkı Bey’in macerasına yer verebilmek için oyunda, Kırım Savaşı’nı anlattığını söylemiştir. Tiyatro, İstanbul’daki Gedikpaşa Tiyatrosunda oynandığında halkı büyük bir heyecana sürüklemiş ve ardından Namık Kemal, sürgüne gönderilmiştir. Gönüllü olarak orduya katılan İslâm Bey’in ardından erkek kılığına girerek giden Zekiye’nin Siliste Kalesini her şeyden üstün tutarak savunmaları anlatılmıştır.