Bu çalışmada, Big Bang teorisinin yoktan yaratılış düşüncesini destekleyip desteklemediği hususu hudûs delili açısından ele alınmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde Big Bang teorisinden önceki kozmoloji ve bilim tarihi, teorinin temel dayanakları ve Big Bang karşıtı evren modelleri detaylı bir şekilde incelenmiştir. Buna göre evren yaklaşık olarak 14,7 milyar yıl önce sonsuz yoğun, küçük ve sıcak bir durumdan (tekillik) ani bir patlamayla (açılma=genişleme) oluşmaya başlamıştır. Einstein'ın izafiyet teorisi, evrenin hala genişlemeye devam etmesi (Hubble Yasası), kozmik mikrodalga arkaalan ışımasının keşfedilmesi ve uzaydaki maddelerin tespit edilen miktarları bu teorinin en güçlü kanıtları olarak sunulmaktadır. İkinci bölümde ise kelâmcıların hudûs delili incelenmiş ve detaylı bir şekilde izah edilmiştir. Kelâmcıların geliştirdiği bu delil sadece Allah'ın varlığını ispat etmeye yönelik çabanın değil; aynı zamanda kelâmcıların bir bütün olarak evreni anlama ve anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Bu şekilde ortaya konan evren bütün parçalarıyla birlikte; hareket, zaman ve mekân dâhil olmak üzere hâdistir, yani sonradan ve yoktan yaratılmıştır. Sonlu birimlerden oluşan evrenin bir başlangıcı ve sonu vardır. Cevher ve arazlardan oluşan evren sürekli bir değişim ve dönüşüm (oluş-bozuluş) süreci yaşamaktadır. Çalışmanın son bölümünde Big Bang teorisi ile hudûs delili karşılaştırılmış ve şu sonuçlara ulaşılmıştır: Big Bang teorisi ile birlikte evrenin genişlediğinin kanıtlanması materyalist ve ateist felsefenin sabit, sonsuz ve değişmeyen evren tasavvurunu kesin olarak çürütmüştür. Ayrıca izafiyet teorisi ile birlikte mutlak zaman anlayışı geçerliliğini yitirmiş; zamanın göreliliği ve evrenle birlikte başladığı kanıtlanmıştır. Ancak kanaatimizce Big Bang teorisi, evrenin bir başlangıç noktası (tekillik) olduğunu kesin olarak ortaya koymakla birlikte bu, yoktan yaratılışın bir ispatı olarak değerlendirilemez. Sadece şu an sahip olduğumuz teorilerle uyumlu “bilimsel bir başlangıç” olarak değerlendirilebilir. Zaten bilimin, varlığın izini sürüp mutlak yokluğa, oradan da Tanrı'ya ulaşması beklenemez. Çünkü mutlak yokluk bilime insan bilgisine konu olamaz. İnsanlığın bilimsel olarak ulaştığı en son noktada bile evrenin varlığının en tutarlı açıklaması, evrenin sonradan ve mutlak yokluktan Allah tarafından yaratıldığı şeklindeki dini açıklamadır.
Bu çalışma Ebû Ya‘kûb es-Sicistânî'nin Yeni Eflâtuncu görüşlerini, Plotinus'un düşünceleriyle karşılaştırmalı olarak ele almaktadır. 4./10. yüzyılda yaşayan Sicistânî, İsmâilîliğin Horasan-Mâverâünnehir dâîlerindendir. Zikredilen dönemde dâîlerin fikirlerini yayabildiği ve entelektüel düşünceler geliştirdiği bölgede, İsmâilîlerin güç kazandığı, bazı devlet adamlarının onlara destek verdiği gözlenmektedir. Bu gelişim, Muhammed b. Ahmed en-Nesefî ve Ebû Hâtim er-Râzî gibi dâîlerin Sicistânî'ye hatırı sayılır bir miras bırakmasını sağlamıştır. Öte yandan yine bu dönemde, mistik ögeler barındıran İsmâilîlik Yeni Eflâtuncu etkilerle bir felsefî dönüşüm geçirmiştir. Söz konusu dönüşümün mimarları Muhammed b. Ahmed en-Nesefî ve öğrencisi Sicistânî'dir. Nesefî'nin eserleri günümüze ulaşmadığından, Yeni Eflâtuncu İsmâilîliğin izleri, Sicistânî üzerinden sürülmektedir. Bu çalışmanın amacı, İsmâilî düşüncedeki Yeni Eflâtuncu etkilerin gün yüzüne çıkarılma çabalarına bir katkı sunmaktır. Sicistânî'nin eserlerindeki Yeni Eflâtuncu ögelere odaklanan çalışma, Plotinus'tan yoğun etkiler barındıran Tanrı ve âlem görüşleriyle sınırlandırılmıştır. Çalışma giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünün ilk kısmı metodolojik çerçeveye ayrılmış, çalışmanın konusu, amacı, sınırları, yöntemi ve çalışmada kullanılan bazı terimlere değinilmiştir. Araştırmanın kaynakları ve Sicistânî hakkındaki literatür değerlendirilmesi de bu kısımda yapılmıştır. Giriş bölümünün ikinci kısmı, Sicistânî'nin hayatı, halefi-selefi dâîler ve eserlerine ayrılmıştır. Ayrıca bu kısımda Sicistânî'nin düşünce dünyasındaki Yeni Eflâtuncu etkiler genel hatlarıyla özetlenmeye çalışılmıştır. Birinci bölüm Sicistânî'nin Tanrı anlayışına ayrılmıştır. Tenzihin aşırı bir örneğini sergileyen müellifin görüşleri Plotinus'un benzer görüşleriyle karşılaştırılmış, aradaki benzerlik ve farklılıklar tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu bölümün ilk yarısında, Tanrı'nın tanımlanamazlığına odaklanılmış, ona atfedilen bazı kavramların reddine değinilmiş ve benzeri görülmemiş bir tenzih anlayışı olan ikili tenzihe, diğer adıyla nefyin nefyine yer ayrılmıştır. Bölümün ikinci yarısı, Tanrı'yı tanımlanamaz kabul etmelerine rağmen Sicistânî ve Plotinus'un onun hakkında konuşması bağlamında, ona yakıştırılan bazı kavramları ve kullanım biçimlerini irdelemiştir. İkinci bölüm Tanrı âlem ilişkisi, âlemin oluşumu ve ruhanî âlem kısımlarından oluşmaktadır. Bu bölümün ilk kısmı, âlemi ezelî kabul eden Plotinus'un sudûr teorisiyle âlemin yoktan yaratıldığını dile getiren Sicistânî'nin savunduğu Emr düşüncesinin karşılaştırılmasına ayrılmıştır. Plotinus'un aksine Tanrı'nın illet olduğunu reddeden Sicistânî'de Emr'in varlığa nasıl illet olduğu ve ilk varlık olan Akl'ın yaratılışı bu kısımda ele alınmıştır. Bölümün ikinci kısmında ruhanî âlem ve onu oluşturan Akıl ve Nefs'in detayları incelenmiştir. Sicistânî'nin âlem anlayışında merkez noktada bulunan Akl'ın nasıl bir varlık olduğu, kapsayıcılığı, yaratıclığı, Nefs'le gerçekleştirdiği izdivaç, Nefs'in ondan fayda alması ve aldığı faydalarla cismanî âlemi yönetmesi, bu kısımda detaylandırılmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü cismanî âleme, ögelerine ve ögelerinden biri olan insana tahsis edilmiştir. İlk kısımda Nefs'in hemen altında başladığı ve feleklerle çevrili olduğuna inanılan cismanî âlemin bileşenleri olan madde, suret, felekler ve bunlarla ortaya çıkan hareket ve zamana değinilmiştir. İkinci kısımda Sicistânî'nin küçük âlem dediği insan ele alınmıştır. Bu bağlamda Plotinus ve Sicistânî'de önemli bir yer tutan, insanın ruhanî âlemle ilişkini sağlayan cüz’i nefs, İsmâilîlerin meleklerin yerine koyduğu Cedd, Feth ve Hayal ele alınmıştır. Plotinus'ta karşılığı olmamakla birlikte insan bahsinin altında ele alınması gereken nübüvvet, İsmâilî devir anlayışı, imamet, gelmesi beklenen mehdî ve şeriatın kaldırılması konularıyla çalışmanın gövdesi tamamlanmıştır. Sicistânî'nin eserlerindeki Yeni Eflâtuncu etkileri ortaya çıkarmak amacıyla hazırlanan çalışma, müellifin adı geçen felsefî ekolden büyük ölçüde etkilendiği, bunları eserlerinde yansıttığı sonucuna ulaşmıştır. Birçok konuda Plotinus'a sadık kalan Sicistânî, yoktan yaratma bahsinde ondan ayrılsa da âlemin ikiye ayrılması, sudûr hiyerarşisi ve insan nefsi konularında Plotinus'la aynı doğrultuda yol almıştır.
Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu, Sosyal Bilimler alanında profesyoneller ile lisansüstü öğrencileri bir araya getirerek tecrübe aktarımına imkân sağlamak, disiplinler arası iletişimi ve çalışmaları güçlendirmek ve akademik üretime katkı sağlamak amacıyla Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile Oku Okut Derneği iş birliğinde düzenlenen ulusal bilimsel bir etkinliktir. 3. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu, 26-31 Ağustos 2023 tarihlerinde çevrim içi olarak gerçekleştirilmiştir. Sempozyumda; Bilgi ve Belge Yönetimi, Edebiyat, Eğitim, Felsefe, Hukuk, İlahiyat, Psikoloji, Sosyoloji ve Tarih alanlarında hazırlanan bildiriler sunulmuştur. Bu kitap sempozyumda sunulan bildirilerin Türkçe ve İngilizce özetlerini içermektedir.
Bu çalışmada Türkçe literatürde farklı adlarla ifade edilen kitap tanıtım ve değerlendirme yazılarının nasıl yazılabileceğine dair bir kılavuz sunmayı amaçlıyorum. Çalışmaya ilk bölümde terminolojik kısa bir giriş ile başlıyor, bu bağlamda kitap tanıtım ve değerlendirme isimlendirmesinin ortak ve ayrıştıkları yönlerine dikkat çekiyorum. Temelde bu yazıları yayım öncesi ve sonrası diye iki türe ayırıyor ve buradaki kılavuzun daha çok yayım sonrası akademik amaçlı kitap değerlendirmesine yönelik olduğu ifade ediyorum. Ardından kitap tanıtımı niçin yazılır sorusuna cevap sunuyorum. Bu amaç en başta ilim insanlarının “Neyi okumalıyız, nasıl okumalıyız?” sorularına cevap arayanlara kılavuzluk yapmak; okunmaya değer eserler üretmek, bu tür eserler üreten diğer meslektaşlarının eserlerine değerlendirme yazarak onların ilim dünyasında hak ettiği yeri bulmalarına katkı sağlamak, kalitesiz eser üretenlerin eserlerini de eleştirerek bu eserlerle ilgili okuyucuyu uyarmaktır. Son olarak çalışmada kitap değerlendirmesi nasıl yazılır sorusuna cevaben bir kılavuz sunuyorum. Giriş paragrafında, ana bölümlerin tasviri ve değerlendirmesinde ve sonuç paragrafında nelere dikkat etmemiz gerektiğini örnek pasajlarla açıklıyorum. Çalışmanın ikinci bölümünde verilen örnek değerlendirme yazıları ile birlikte bu kılavuzun akademik yazı hayatına yeni başlayanlara faydalı olmasını temenni ediyorum.
Bu kitap, ünlü Türk sosyologların çalışmalarını ve önemli kavramlarını ele alırken, onların gözünden Türk toplumunun zengin dokusunu aydınlatıyor. Erol Güngör’ün kültür Değişmesi kavramını; Ahmet Cevdet Paşa’nın tarih ve toplum üzerine görüşlerini; Prens Sabahaddin’in liberalizm ve ademi merkeziyet kavramını; Ziya Gökalp'ın Türkçülük ve milliyetçilik anlayışını; Niyazi Berkes’in çağdaşlaşma perspektifini; Erol Güngör’de İslam'ın güncel meselelerini; Aliya İzzetbegoviç’de uygarlık konusunu; Orhan Türkdoğan'ın köy sosyolojisi anlayışını; Mübeccel Belik Kıray’ın kentleşme ve tampon kurumunu; Nilüfer Göle'nin Batı-dışı modernlik kavramını; Cemil Meriç’te medeniyet, umran ve irfan üzerine düşüncelerini; Baykan Sezer’de Doğu-Batı dikotomisini; Ünver Günay’da Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecini; Şerif Mardin'in sivil toplum, ideoloji ve modernleşme anlayışını; Mümtaz Turhan'ın kültür değişmelerini; Nilgün Çelebi’nin socious kavramını; Korkut Tuna’da bilginin Batılılaştırılması kavramını; Amiran Kurtkan Bilgiseven’de toplumsal değişme süreçlerini ele alarak okuyucuya düşünce, toplum ve bilhassa Türk toplumu üzerinde düşündürtme ve bu düşüncelerin din ile olan etkileşimleri ele alındı. Bu kitap, Türk sosyologlarının düşüncelerini ve kavramlarını derinlemesine incelemek isteyen herkes için bir kılavuz niteliği taşıyor. Her bir yazar, ilgili sosyologun düşünsel mirasını özgün bir bakış açısıyla ele alarak, Türk toplumunun karmaşıklığını ve zenginliğini anlamamıza katkı sağlıyor. Aynı zamanda kendi toplumsal gerçeklerimizden yola çıkarak, yeni bir sosyolojik perspektif geliştirmenin olanaklarına dikkat çekiyor. Bu yüzden kitap, Türk sosyolojisinin anahtar figürlerini ve kavramlarını keşfetmek isteyen herkes için bir ilham kaynağıdır.
После десятилетий затишья в регионе вновь появляются роботы – и вместе с ними враждебный народ. Семья лесных жителей оказывается втянутой в пекло вспыхнувшей войны и вынуждена пробивать себе дорогу в туманное будущее.
Ассоциативная сатира на быт и нравы Москвы 20-х годов, одновременно колкая история любви Аса к цветку флейты, а также древняя история борьбы здравого смысла с идиотизмом. Роман о Культоролоне внутри романа – это сила небес и земли обыкновенного произведения Максима Саулина.
18+! Он наследник престола Царства Тьмы, сын Великого Правителя и глава Ордена Павших. Могущественный, приводящий в трепещущий ужас. Направлен отцом лично расследовать подозрительное убийство в землях смертных и не зря. Он встретил её… Но что же это было на самом деле? Нити сделки Перстня или сама судьба? Ему предстоит распутать не один клубок тайн, а ей узнать о зеленоглазом незнакомце что запер её в своём поместье.
Бывший коллега приглашает вас на ужин в ресторан, но что скрывается за этим приглашением? Новая возможность работы в его успешном бизнесе или таинственные личные мотивы?Любопытство зовет вас открыться для разговора о чувственных отношениях и сексуальных приключениях, которые разбудят самые глубокие струны вашей души. Раскройте тайны офисных романов и завораживающих языков любви.Погрузитесь в водоворот страсти, измены, ревности и мести. Эта история завладеет воображением и оставит вас жаждать еще большего.
Она осталась последним козырем… Та, кого не заподозрили бы в пособничестве темной стороне и её идеалам. Но теперь, её руками будет выстроен новый мир. Я же должна лишь отыграть роль, которую Лорд Энханте написал для меня. Вместе мы закончим то, что не смогло предыдущее поколение, разыграв стремительный гамбит. И если для этого придётся низвергнуть героя с его пьедестала, я не посмотрю на методы и способы… Ведь историю всегда пишут победители, а в этой партии власть захватим мы!