Семь всемирно известных рассказов Джека Лондона о бесстрашных покорителях Севера: «Сказание о Кише», «Меченый», «Бурый Волк», «В далёкой стране», «За тех, кто в пути», «Дочь северного сияния», «Жена короля». Новые, яркие и реалистичные иллюстрации петербургского художника Владимира Канивца. В формате PDF A4 сохранён издательский дизайн.
«Железная пята» – весьма необычный и увлекательный роман-антиутопия, посвященный ближнему (на момент публикации в 1908 году) будущему США и планеты Земля в целом. Как и никому другому из мастеров антиутопического (да и утопического) жанра, Лондону не удалось в точности предсказать будущее. Однако сбылось многое из того, о чем он написал в романе, – и гигантские корпорации, поглощающие малый и средний бизнес, и сама идея «корпоративной культуры», и мировые войны с Германией, и даже… 1917 год как дата мощного социального взрыва.
Последний и самый загадочный роман Джека Лондона о стойкости духа, мужественности и боли в мире, где для человеческой души нет пространственно-временных границ! Человека невозможно смирить. Жажду свободы невозможно уничтожить. Такова основная тема почти неизвестного современному отечественному читателю, но некогда необыкновенно популярного фантастического романа Джека Лондона, герой которого, объявленный сумасшедшим, в действительности обладает поразительным даром усилием воли покидать свое физическое тело и странствовать по самым отдаленным эпохам и странам. Ему не нужна машина времени – машина времени он сам. Бренная плоть может томиться за решеткой – но разве это важно, если свободны разум и дух?.. © Перевод. Т. Озерская, наследники, 2011 © ООО ""Издательство «„АСТ“», 2023
Jack London’ın son kitaplarından biri olan Üç Kalp, ölümünden dört yıl sonra 1920’de New York Journal’da yayımlandı. Üç Kalp, Jack London’ın kıvrak üslubuyla kaleme aldığı aksiyon dolu bir macera romanıdır. Richard Henry Morgan’ın vârisi, New Yorklu zengin bir genç olan Francis Morgan; borsadan ve yoğun iş yaşamından sıkılmıştır. Bir gün, vefatının ardından kimsenin bulamadığı köklü bir servet bırakan büyükbabasının kaybolan hazinesini aramak için Panama’ya gitmeye karar verir. Bu yola çıktığında, uzun süredir kayıp kuzeni Henry Morgan ile tanışır. Her iki adam da aynı kadına, Leoncia Solano’ya âşık olur ve üçü hazineyi bulmak için birlikte macera dolu bir serüvene atılırlar. Bu arada, New York’ta, kurnaz bir düşman, Morgan’ın servetini yok etmek için uğraşmaktadır. Francis, bunu engellemek ve ailesinin servetini kurtarmak için zamanında bu yolculuktan geri dönmelidir. Bu ekip, tehlikeli maceralara atılacak, bilinmeyen toprakları keşfedecek, tehlikeyle burun buruna gelecek ama en nihayetinde aşkı da bulacaklardır. İki Kızılderili kız, uzun süre bulundukları yerde oyalandılar. Çünkü artık suya hiçbir şey atmama konusunda aralarında anlaşmışlardı ve eğer bir şey çıkacak olursa bunun sadece tesadüften ibaret olduğunu ispatlanacaktı. Ama hiçbir şey ortaya çıkmayacak olursa onlar tarafından da bir şey suya atılmadığından, sihrin gerçekten de kendileri tarafından gerçekleştirildiği sonucuna varacaklardı. Gözlerine karanlık çökene kadar, bulundukları yerde saklanmaya devam ederek suyu izlediler ve sonunda yavaş yavaş ve ağırbaşlı bir tavırla, tanrılar tarafından kutsanmış olmanın farkına vararak köylerinin yolunu tuttular.
Yabanın içinden melez bir kurt olarak yaşama atılan Beyaz Diş’in, vahşilik ile evcilliğin arasında gidip gelen maceralı öyküsüne, eserde onun gözüyle dâhil olunur. Beyaz Diş, beyaz duvarı aşarak yabancı olduğu vahşi doğaya ilk adımını atar ve tecrübelerini kâh acı kâh zafer ile edinir. Ancak bu yalnız yaşantı âdemoğlunun çadırında son bulur. Beyaz Diş’in tabiriyle “insan tanrı”nın hükmüne girer ve kendisine bir yurt edinir. Burada yasalar ve görevler vardır. Henüz adapte olmuşken kıtlık aylarında yaşanan sıkıntılar onu vahşi doğasına dönmeye zorlar ve bir kez daha yalnızlığı tadar. Bir insan kadar aitlik hissine özlem duyan Beyaz Diş, sahibine özlemle koşar. Eski yaşantısında zorluklar olsa da bir yere ait olmanın verdiği güvenle burada kalmanın vazgeçilmez olduğunu kendine dikte eder. Ancak sonraki yaşantısı ona güvenden çok zulüm ve acı verir. Beyaz Diş, kahramanı ile tanışana dek mutsuz ve kederli yaşamına boyun eğer. Ancak ona gerçek bir ev sunacak asıl tanrısı sahip çıkana kadar. Müthiş içgüdüleri ve keskin zekâsı sayesinde sahibi ile sarsılmaz bir bağ kuran Beyaz Diş, bundan sonra bir kurt-köpekten çok yoldaş olmuştur, tanrıya. Sahibine ölümüne sadık olan Beyaz Diş’in adı, artık Kutsal Kurt olmuştur.Dünya, şaşırtıcı bir yerdi. İçinde hayatın kıpırdanışını hissetmek, kaslarının hareketini fark etmek, sonsuz bir mutluluk kaynağıydı. Bu artık Beyaz Diş için sonun başlangıcıydı. Nefretin hâkimiyetindeki eski hayatının sonuydu. Yeni ve anlaşılmaz bir şekilde güzel olan bir hayat yaklaşıyordu.