"Yeryüzünün belli başlı mitolojik kentlerinden biri İstanbul, kentin şahdamarı Beyoğlu. Her yiğidin harcı değil böyle zorlu bir konuyu kuşatmak. Salâh Birsel'in boşuna en ünlü kitabı olmamıştır: Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, yayımlandığı 1976 yılından bu yana, edebiyatımızın kült kitaplarından biri sayılagelmişse, bunun en somut nedeni bir benzerinin kaleme alınamamış olmasından geliyor. Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, yalnızca bir semtin, bir caddenin panoramik tarihi olarak sınırlanamaz: Aynı zamanda bir dönemin çokrenkli tanığıdır. Daha da önemlisi: Türk Edebiyatı'nın en keyifli yazılarından biridir. – Enis Batur"
Aslan denemeci""lerden Salâh Birsel, 1001 Gece Denemeleri'nin bu kitabında da yine uçsuz bucaksız söz denizlerinde pupa yelken seyrediyor, İstanbul'un sonbahar ağaçlarından Yüksekkaldırım'ın sokaklarına, gençliğin ne ince bilim olduğunu çakmış yazarlardan sezarların, çarların, sultanların hafiyelerine varıncaya dek yedi düvelden yedi bin konu üzerine kafa yoruyor. İnce kıyım bir deneme dersi de cabası: «„Bir denemecinin işi kitaplarda, doğada ve de yaşamın içinde tık eden altını bulup çıkarmak, okurların gönlünde bir düşünce uyandırmaktır. Bunu yaparken, üstünü başını altın tozuna bular, kalemini de yaldız çanağının içine düşürürse oh, gel keyfim gel.“» Yine kafamız karışacak ama ne gam! Ne de olsa ""denemenin bir tanımı da çetrefil olmayan şeyleri çetrefil yapma sanatıdır.
Deneme türünün mihenk taşlarından Salâh Birsel «1001 Gece Denemeleri» dizisinin en cümbüşlü ciltlerinden Asansör'de okurlarını erguvanî bir yolculukla selamlıyor. Empresyonist tabloların pastel dokunuşlarında hülyalara dalarken tarihe tanıklık etmiş rengâhenk çakılların parıldattığı kıyıları kulaçlıyor. Anıların çağıldadığı Beyoğlu sokaklarında gezinirken tozlu sayfalara sıkışmış anıları cilalamaktan geri durmuyor. Montaigne, Cicero, Rousseau, Hugo… Duyulmadık nice tarihsel anekdotu kendine has kalembazlıklarla aktarırken Antik Yunan'da bindiği zamanın asansörünü dünya sinemasının başyapıtlarından Metropolis'in distopik atmosferine ışınlıyor. Yalnız bir taş misali başladığı düşünsel yolculuğunda okuruyla çoğalıyor.
"Boğaziçi, Dünya Coğrafyasının en güzel kesitlerinden biri. Doğanın, Tarihin ve Şimdiki Zaman'ın benzersiz bir alaşımı. Üzerine çok şey yazıldı iki bin yıldır, ama Salah Birsel'in Boğaziçi Şıngır Mıngır'ı başka: Günün her saatında nasıl renk değiştiriyorsa, Birsel'in üslubu da öyle. -Enis Batur"
"Edebiyatımızın özgün kalemlerinden Salâh Birsel hiciv sanatının en başarılı örneklerinden birini sunuyor. Kaleme aldığı tek roman olan ve Mehmet Güreli tarafından beyazperdeye de uyarlanan Dört Köşeli Üçgen, mekânın; birey algısı bakımından kırılarak yeniden yorumlanışı, belleğin ritimlerine karşı çıkış, ahlak totaliterliğine tepki olarak koyulan birkaç karışlık mesafe… ""Değil""lerin dünyasına hoşgeldiniz. ""Ben bir gözlemciyim, uluslararası bir gözlemci. Gece uyurken bile gözlemcilik görevimi elden bırakmam. Gazinoda oturanlar, işportacılar, memurlar, müdürler, satınalma kurulu üyeleri, şoförler, karaborsacılar, önemli derneklerin genelyazmanları, orospular, hırsızlar, aydınlar hep benim gözlemim altındadır. Ben, bu gözlemciliğe, çalıştığım Tütün Yaprakevi'nin deposunda alıştım. İşimin, günün yirmi dört saatinde etrafı kolaçan etmek olması beni, ister istemez, kimi gerçeklere varmağa, gerçeklerin öteki yanlarını, üçüncü yanını, dördüncü yanını, beşinci, on beşinci, otuz beşinci yanını görmeğe götürüyordu. Benim bu görevimi çokları anlamamıştır."""
"Gece Mavisi, Türkçenin laf cambazı Salâh Birsel'in gençlik anılarından entelektüel birikimine yergi yergilediği, sergi sergilediği, tiyatro eleştirileriyle birlikte 1001 Gece Denemeleri'nin belki de en adına yaraşır, kapsamlı ve muteber ciltlerindendir. Düzayak ettiği deneme ve günlük türlerinin arasındaki tüy kadar hafif geçişler muzip enstantanelerle renklenirken, Birsel'in edebiyat camiası içerisinde atlattığı badirelerin kıymeti yine onun eşsiz üslubuyla ballanıyor. Edebiyata vara varası kulluk etmek için bu yolda tıngır elek, tıngır saç kalmayı göze almış lafazan bir kalemşörün kat ettiği yolları hayranlıkla okuyacak, dobracılığın, adamsendeciliğin, hovardalığın böylesi ölçülü ve hınzır icrasına şapka çıkaracaksınız."
"Türkçenin civanmert denemecisi Salâh Birsel'in, edebiyat camiasının ünlü simalarına hitaben kaleme aldığı mektuplar, kendisinin edebi temrinleri kadar döneminin canlı entelektüel hayatına ve gündemine de ayna tutuyor. Behçet Necatigil, Burhan Arpad, Cevdet Kudret, Enis Batur, Günel Altıntaş, Hulki Aktunç, Memet Fuat, Nevzat Üstün, Oğuz Demiralp, Tahir Alangu, Tahsin Yücel, Talât Sait Halman ve daha nice isim için cızırdattığı kaleminden yeni edebi keşifler, dergi çevrelerinin gündemleri, okuma önerileri, keskin ve objektif eleştiriler fasetlenmemiş cevher parçaları misali ışıldıyor. «„Zamanlarında, Salâh Birsel'e gönderilen şataraban peşrevler“»den oluşan «„Fiyangolu Mektuplar“» başlıklı bölümde ise okuru, sürpriz isimlerin bu müstesna dil işçisine yazdığı yanıtlar bekliyor."
"Geçmiş zamanı dillendirirken günümüze kaşık çalmaktan geri durmayan Salâh Birsel'in us tasına bu kez hafiyeler düşüyor. Külliyatının en havai eserlerinden Hafiyeler Önde Gider'de Birsel, II. Abdülhamit döneminin gedikli hafiyelerine ve jurnalcilerine bir selam çakarak, dünya yazın tarihine damga vurmuş yazarların metinlerinin peşinde hafiyelik yapıyor. Aklının çengeline takılan kavramları boylu boyunca tezgâha yatırıyor; Batı'yla Doğu'yu ayıran keskin çizgileri bulanıklaştırıyor; tarihsel anekdotlarda tüy misali salınırken, kıvrak üslubuyla dünyayı hallaç pamuğu gibi atıyor. ""Şimdi de gelsin mi Salâh Birsel'in paraşüt oturtması: Hafiyeler önde gider. Hafiye olmayan hiç kimseyi de önde yürütmezler."""
Deneme türünün en malumatfuruş ve kıvrak kalemlerinden Salâh Birsel, 1001 Gece Denemeleri'nin Halley Kimi Kurtarır adlı beşinci cildinde edebiyatın tasını çatlatırcasına dedikodu kazanını kaynatıyor. Yedi cihandan topladığı anekdotları tek bir kitapta muhabbetle buluşturuyor; Camus'den Pavese'ye, Necatigil'den Gürpınar'a, Naîmâ'dan Cevdet Paşa'ya, Malraux'dan Apollinaire'e, Şinasi'den Tepeyran'a, andığı her şahsiyet, tarihe not düştüğü her anıyla dadanmadık dönem, arşınlamadık coğrafya bırakmıyor. Yazının balından, lafın dümeninden, edebiyatın dilinden iyi anlayan Birsel, Türkçeyi nargilesine doldurup fokurdatırken bir edebiyat tarihçisi vazifeşinaslığıyla okurunu muzır muzır selamlıyor.
İstanbul-Paris hattı, Batılılaşma hareketleri bağlamında, son 150 yıl içinde en önemli ekseni oluşturmuştur. Önce Osmanlı aydınının, sonra da muhalif Türk aydınını, edebiyatçısının, sanat adamının gözünde özgürlüğe açılan yolun simgesiydi bu güzergah. Salâh Birsel, her zamanki didikleyici yöntemi ve benzersiz üslubuyla, kültürel tarihimizin bu cephesine alabildiğine lezzetli bir bakış açısı getirmeyi bilmiştir.