Таинственный сад – огражденный высокими кирпичными стенами уголок парка в английском поместье. Давно заросла тропа к его калитке, и никто, кроме хозяина и птички-малиновки, не знает, где спрятан ключ. По ночам в коридорах особняка слышится громкий плач, а сам хозяин едва ли в нём появляется. Именно в это поместье приезжает сирота Мэри – маленькая девочка, которая никого и ничего не любит. Найдет ли она ключ к его тайнам – и к себе? «Таинственный сад» Фрэнсис Ходжсон Бернетт – классика английской художественной литературы. Текст произведения сокращен и адаптирован для уровня В1. Все более сложные слова вы найдете в словариках, расположенных после каждой главы. В конце книги даны упражнения на проверку понимания прочитанного, закрепление новых слов, работу с текстом и грамматику английского языка. В формате a4.pdf сохранен издательский макет.
"Gizli Bahçe", Frances Hodgson Burnett'in ilk kez 1911'de, The American Magazine'de tefrika edildikten sonra kitap olarak yayımlanan bir romanıdır. Burnett'in en popüler romanlarından biri ve İngiliz çocuk edebiyatının da bir klasiği olarak görülen eserin, çeşitli sahne ve film uyarlamaları yapılmıştır. Yetim kalan ve eniştesinin bozkırdaki malikânesinde yaşamaya gönderilen Mary Lennox, yalnız ve mutsuz bir çocuktur. Hizmetçisinin erkek kardeşi Dickon ile maceralı arkadaşlıkları başlar ardından Mary’nin kuzeni Colin’in de onlara katılmasıyla Misselthwaite Malikânesi’nde bu üç kafadarın küçük serüveni başlar. Ve Kızılgerdan kuşunun, Mary'ye gizemli bir gizli bahçenin kapısını göstermesiyle maceraları farklı bir boyuta ulaşır. «Kötü bir baba olmak gibi bir niyeti yoktu ancak kendini bir baba gibi de hissetmemişti. Doktorlar, hemşireler tutmuş, ne gerekiyorsa fazlasıyla karşılamıştı ama çocuğu düşünmek bile onu ürpertiyor, dertlendikçe dertleniyordu. Bir yıllık yokluğun ardından Misselthwaite’e döndüğünde küçük, sefil şey başını ağır ağır ve kayıtsızca kaldırırken siyah kirpiklerle çevrili kurşuni gözleri gören adamın, bir zamanlar taptığı o mutlu gözlerin benzerlerini ama bir o kadar da korkunç bir şekilde zıddını görünce beti benzi atmıştı.»
Babasının “küçük hanım”ı, akıllı, uslu, büyüyüp de küçülmüş, ağırbaşlı küçük Sara’nın en çok istediği şey, hemen büyüyüp babasına bakmak, evlerini çekip çevirmekti. Bu yüzden razı oldu gördüğü ilk andan beri hoşlanmadığı Bayan Minchin’in yatılı okulunda okumaya. Hem “mış gibi” yaparsa ne Bayan Minchin ne de onun kendisine benzeyen okulu canını sıkamazdı. Mış gibi yaparsa prensesler gibi yaşardı burada. Bunu yaparken ilk zamanlar pek zorlanmadı; çünkü babası uzakta da olsa onu prensesler gibi yaşatıyor; aksi Bayan Minchin -o da kendisinden pek hoşlanmasa bile- onu el üstünde tutuyor ve günler böyle geçip gidiyordu… Peki ya bir gün her şey tersine dönüp de Sara beş parasız bir hâlde Bayan Minchin’in eline düşerse o zaman ne olacaktı?.. Hayallerinde yaşayan Sara, Prenses Sara, kendisine hiç de böyle davranmayan insanlar arasında yine mış gibi yapabilecek miydi?.. “Dur bakalım!” dedi Bayan Minchin. “Bana bir teşekkür dahi etmeyecek misin?” Sara durakladı, bütün derin, tuhaf düşünceleri göğsünde kabarıp şişti. “Ne için?” diye sordu. “Sana yaptığım iyilik için.” diye cevapladı Bayan Minchin. “Sana yuvamın kapısını açtığım için.” Sara ona doğru iki üç adım attı. Küçük göğsü inip kalkıyordu, bir çocuktan beklenmeyecek kadar haşin bir sesle konuşmaya başladı. “Siz iyi falan değilsiniz.” dedi. “Siz hiç iyi biri değilsiniz ve burası yuva falan değil.”
Amerika’nın yoksul bir semtinde yaşayan küçük Cedric, güzel kalpli annesi ile beraber İngiltere’ye doğru yola çıkar. Küçük yaşta kaybettiği soylu babasının ailesi, muazzam bir servetin vârisi olarak onu beklemektedir. Artık o küçük Cedric değil, küçük bir lorddur. Soyu bu unvanı ona bağışlasa da tam bir lord olabilmesi için her şeyden önce, çevrede sertliğiyle ün yapan, bencilliği yalnızlığını besleyen büyükbabasının gözüne girmelidir. Peki, hayata masumiyetin pencerelerinden ve acılar sarmalında yaşamını sürdürmeye çalışan insanların gözünden bakan bu çocuk, sevgiyi tüm hisleriyle hatırlatan bu küçük beden, yalnızlığın ve bencilliğin kalın duvarlarını yıkabilecek midir?
Лондон, конец 19 века. Капитан Кру привозит из далекой Индии свою маленькую дочь Сару – ей надо учиться. Девочку отдают в пансион, где всем заправляет злая директриса мисс Минчин, сразу невзлюбившая новую воспитанницу. Конечно, Сара никакая не принцесса. Просто у нее был очень состоятельный отец, богатое воображение, доброта и необыкновенное чувство собственного достоинства. Именно эти качества и спасли девочку после гибели капитана Кру, когда в одночасье она все потеряла.