“Varsayımlarımı şu şekilde elde ederim.” diye başlamıştım söze, “Mümkün olmayan her şeyi eledikten sonra geriye kalan, her ne kadar imkânsız gözükse de gerçeğin ta kendisidir diye düşünüyorum. Bazı durumlarda birden fazla açıklama kalabilir. O zaman peş peşe deneme yanılma yolunu izleyerek en güçlü varsayımı ortaya çıkarmaya çalışırsınız. Şimdi bu ilkeden yola çıkarak bunu elimizdeki davaya uygulayacağız. Mesele bana ilk anlatıldığında, bu beyefendinin, babasının malikânesi dışında, başka bir ek binada inzivaya çekilmesi veya hapsedilmesi aklıma sadece üç tane sebep getiriyordu. Ya bir suç işlediği için saklanıyordu, ya delirmişti ve ailesi onu bir hastaneye yatırmak istemiyordu ya da bir hastalığa yakalanmıştı ve onu herkesten tecrit etmek zorunda kalmışlardı. Bunlardan başka ihtimal bulamamıştım. Bundan sonra, bu saydıklarımı gözden geçirip sonuca ulaşana dek elemek için uğraşmalıydım. Ne Sherlock Holmes’u “tanıtmaya” ne de 1886 ile 1927 yılları arasında Arthur Conan Doyle’un onun hakkında yazdığı altmış hikâyeyi anlatmaya gerek var. Daha sonraki yıllarda Holmes karakteri ile arkadaşı ve tarihçi Dr. John H. Watson, âdeta gerçek kişiliklere bürünmüş ve bilim kurgu dünyasının en ünlü karakterleri olmuşlardır. Kaldı ki hikâyelerini hiç okumayanlar bile onları tanımaktadırlar. Holmes’un ünü o derece yaygınlaşmıştı ki yanında taşıdığı malzemeler dahi polislik, dedektiflik ve suçluları bulma konusuyla bütünleşmiştir; örneğin, kıvrımlı piposu, uzun şapkası ve büyüteci Sherlock Holmes’un görüntüsünü canlandırmaya yetmektedir. İlk baskılarda kullanılmamasına karşın “Çok basit sevgili Watson.” cümlesi bir özdeyiş olarak dilimize girmiştir. Bu cümle, okuyucuyu şaşırtmakla beraber aslında her şeyin çok açık seçik olduğunu belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Londra’ya giden ziyaretçiler hâlâ akın akın Sherlock Holmes’un yaşadığı Baker Caddesi’ne gitmekte ve uzun yıllardır bu muhteşem dedektifin yaşadığı 221 B numaralı eve, Sherlock Holmes’un kendi problemlerine çözüm bulacağını ümit ederek dünyanın her bir tarafından mektuplar yağdırmayı sürdürmektedirler. Onun gerçek bir insan olduğunu ve yardım edeceğini düşünmektedirler hatta 2008 yılında UKTV GOLD tarafından yapılan bir ankette, İngilizlerin yüzde elli sekizinin Sherlock Holmes’un gerçek bir insan olduğuna inandığı ortaya çıkmıştır (Bunun aksine ankette Winston Churchill’in bir bilim kurgu karakteri olduğuna inananlar ise yüzde yirmi üçtü.)