Türkiye Cumhuriyeti’nde her zaman bir din realitesi olagelmiştir. Millî Görüş hareketi ile beraber bu realite siyasetin merkezine taşınmıştır. Necmettin Erbakan’ın 1969 yılında Konya’dan bağımsız aday olmasıyla başlayan bu hareket hiçbir zaman dar kalıplar içerisinde kalmamış, yeni şartlar ve siyasi gelişmeler çerçevesinde, türlü engellemelere maruz kalmasına rağmen yoluna devam etmiştir. Buna rağmen AK Parti’nin kurulmasıyla Millî Görüş çizgisi iki kola ayrılmış ve ayrılan bu kollardan biri, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin yönetimini üstlenmiştir. Kahraman Emmioğlu, Millî Görüş’ün siyaset sahnesine çıktığı ilk yıllardan günümüze kadar tüm bu yaşananların ilk elden tanığı olarak “su gibi geçen yıllar”da bu harekette birikimli bir siyasetçi, yardımsever bir dost, danışılan bir ağabey sıfatıyla milletine hizmet etmiştir. Onun su gibi geçen bu yıllardaki tanıklıkları bir nevi iktidara taşınan bir çizginin yükselişinin öyküsüdür…
1) Haydar Dede'nin Diyanet İşleri Başkanı Olduğu Gün 2) CHP'nin Tek Başına İktidar Olduğu Gün 3) İstanbul'un 8,2 Şiddetindeki Depremde Yıkıldığı Gün 4) PKK'nın Fethullah Gülen'in Cenazesini Kaçırdığı Gün 5) Abdullah Öcalan'ın Milletvekili Seçildiği Gün 6) Halife Uyandığı Gün 7) Türk Ordusunun Kudüs'e Girdiği Gün 8) Turan Yazılım'ın Microsoft'u Satın Aldığı Gün 9) Türkiye'nin NATO ve AB'den Ayrıldığı Gün 10) Recep Tayyip Erdoğan'ın Öldüğü Gün
1940’lı yıllarda telif ve tercüme 18 kitabın içinden seçilmiş 1001 kelimenin hayatlarımızı çok kısa zaman içerisinde birer birer terk edişindeki matemi hatırlatmaya çalışmaktadır. Esas olarak bugün sadece Türkçe değil bütün lisanlar büyük katliamlar, soykırımlarla karşı karşıyadır. Teknolojinin, sosyal medyanın, mesaj uygulamalarının ve SMS türü iletişim araçlarının fazlalığı ve çeşitliliği bütün lisanlar için “kara veba” kadar tehlike arz etmektedirler. 1970’li yıllarda ortalama 300 kelime ile konuşan Türk insanı, her on yılda bir kelimelerini gömerek bugün sadece 150 kelime ile Türkçe konuşur olmuştur. Dijital platformlar, filmler ve dizilerdeki bozuk ve kekeme Türkçe, bu durumu hızlandıran en önemli amillerdendir. Hele hele sinema ve dijital platformlarda yayınlanan film ve dizilerin Türkçe alt yazılı olarak verilmesi tam olarak birer müstemleke uygulamasıdır. Bir de buna resmî kuruluşlardaki yetersiz ve yanlış Türkçe kullanımı, siyasilerin banal konuşmaları, ne iş yaptığı ve ne işe yaradığı kimse tarafından anlaşılmayan TDK, Millî Eğitim Bakanlığının müfredat adı altında işlediği cinayetler ancak işgal altında bulunan bir millete yapılabilecek uygulamalardır.
Türkiye’nin ağır sanayi mimarlarından Sedat Çelikdoğan, tüm yaşamı boyunca millî ve yerli kalkınma hedefini gütmüş ve bu hedef için birçok sanayi kuruluşunun kurulmasında önayak olmuştur. 1960’lı yıllarda, ağır sanayi hamlesinin başlatıcısı Necmettin Erbakan ile üniversite yıllarından başlayan kader ve yol arkadaşlığı uzun yıllar devam etmiş ve Çelikdoğan, Erbakan’ın hükûmet ortağı olduğu dönemlerde onun başdanışmanlığını yapmıştır. Siyaset sahnesinde veya ekranlarda yüzü görünmese de Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında çok büyük katkılar sağlamıştır. Dolayısıyla onun millî ve yerli kalkınma davasına adanmış ömrünün dönüm noktalarını; Türkiye’nin geçmişine ve geleceğine, siyasetine ve belediyeciliğine, kalkınmasına ve gelişmesine yönelik görüş ve önerilerini tarihe not düşmek büyük bir önem arz etmektedir.
Aydın Menderes, derin siyasi yaklaşımları ile Türkiye’nin geleceğine dönük olarak bir medeniyet perspektifi çizmiş ve felsefi altyapısıyla o gün orada neredeyse hepimizi anaforuna çekmişti. (…) Aydın Menderes babasına gıpta ile bakan, çilesine kısmen şahitlik eden ama babasının şahsında yakın tarihin bütün sırlarına neredeyse vâkıf biri idi. Kendisi izah edilemeyen bir kaza geçiren, babası asılan, ağabeylerinden Mutlu’yu bir trafik kazasında, Yüksel’i aydınlatılamayan intihar süsü verilmiş bir suikastla kaybeden biri olmasına rağmen iddialarından vazgeçmeyen bir yerde duruyordu. Türkiye’de müesses nizamın Menderes ailesine kin gütmediğini söylemek ihtiyatsız bir iyimserlik olur. Kitabın içerisinde var. Ben Kennedy ailesinin ABD’de başına gelenlerle kendi ailesinin başına gelenleri sordum. Kennedy ailesi, içinden başkan seçmeyi başarmış tek Katolik aile. Menderes ailesi de milleti siyasete katarak müesses nizamı zedeleyen bir yerde durmaktadır. Adnan Menderes’e yapılan muamele iki oğlun biri ölümle neticelenen trafik kazasını ve bir oğlunun intiharını elbette şüpheli kılıyor. Darbeler ve faili meçhul cinayet ve olaylarla sabıkası tartışılamayacak olan müesses nizam, bu konuda hiçbir şüphe ve tartışmadan vareste tutulamaz. Daha evvel alicenaplığına ve haza beyefendiliğine şehadet ettiğim Aydın Menderes, bu söyleşi esnasında düşmanlarından söz ederken bile nezaketi elden bırakmıyor ve yaşadığı trajediyle kader inancı tam bir mümin edasıyla, sükûnet limanına yol alıyordu. Yasin Topaloğlu
Dün insanın en büyük meselesi cehaletti; bugünse malumatfuruşluk. Her gün, her saat ve hatta her dakika, bilgi ve malumat bombardımanı altındayız. 20. yüzyıl insanlığın 19 yüzyılda elde ettiği bilgiden fazlasını sığdırdı. Son 25 yılda da hakeza 20. yüzyılda elde ettiğimiz bilgiden daha fazlasına ulaştık. Peki hayatımızda ne veya neler değişti? Bugün dünden mesut muyuz? Bugün dünden daha huzurlu muyuz? Veya biz anne ve babamızdan daha mesut, daha huzurlu daha sağlıklı mıyız? Bu soruların tek bir cevabı veya yeknesak bir çözümü yok. Son yıllarda kendi girdabında boğulma tehlikesi yaşayan günümüz insanı için binbir reçete yazılmakta, çözüm yolları aranmaktadır. Öyle ki hayatın her cephesinde bunalan insanlar, nefes koçundan kariyer koçuna, eğitim koçundan kişisel gelişim koçuna kadar arayış içerisine girerek kendilerine soluk aldıracaklarını düşündükleri her imkânı test ediyor, her çıkıştan medet umuyor, gördükleri her ışığa umutla bakıyorlar. Esasında ilk insandan bugüne insanın kendisinde kayda değer bir değişim yaşanmamıştır. Çevredeki, ulaşımdaki, teknolojideki ve yerleşim alanlarındaki değişimler insanın kendi gönül inşasında kayda değer bir tahkimata imkân vermemiştir. İnsan bugün hâlâ yalnız, hâlâ çaresiz, hâlâ nefessizdir ve hâlâ kendine yetebilmenin imkânlarını aramaktadır. Tekerleğin icadından önceki insanla bugünkü insanın kendi dünyasındaki mücadelesi bitmemiştir. Peygamber Efendimiz, bir savaş dönüşü “Küçük savaştan büyük savaşa dönüyoruz.” diyerek insanın kendi dünyasındaki mücadelesine çok ehemmiyetli bir vurgu yapmıştır. Bütün fırtınalar kendi dünyamızda, bütün savaşlarımız kendi içimizde, bütün mücadelemiz kendimizle…