"Aşkı aramak, tutkunun peşinden gitmek değilmiş, onu anladım. Aşkı aramak hakikati aramakmış. Şimdi yüzüğüme bakarken ondaki aşkı anlama gayretimin her faslının farklı farklı olduğunu görüyorum. Şimdi oğlumun tahta geçtiği şu zamanda bundan sonrası için daha önceki hayatımdan çok farklıyım. Çok farklı düşünüyorum artık. Ben artık Ahmed’in gözdesi, başhasekisi, Kösem Sultan değilim. Ben artık Dördüncü Murad’ın validesi Kösem Sultan’ım. Elbette anne ile eş birbirinden farklıdır ama ben gerçekten Sultan Ahmed döneminde yapamadıklarımı yapacağım, bunda kararlıyım. Nasıl ki Anastasya başka, Hatice başka, Mahpeyker başka ve Kösem de başkaydı; şimdi de önceki Kösem ile bundan sonrası farklı olacak. Yüzük de şahit. Kalbimin bütün hislerini işaret parmağımdaki yüzükte müşahhaslaşmış hâlde görüyorum. (…) İşte adaların kendi hülyasında gezinen, papazın kızı mı, zangoçun kızı mı olduğunu bile bilemeyen köylü Rum kızı rüyasını bile göremediği cihan padişahının sarayına valide sultan oldu. Şaşıyorum, sanki yaşananların hiçbiri yaşanmamış da ben o küçük köyümden kalkıp dünyadaki bütün kraliçelerden daha etkili ve yetkili valide sultan olmuşum! Nasıl da geçti zaman?" Yaşadığı küçük Yunan adasından ayrıldıktan sonra güzelliği sayesinde Topkapı Sarayı’nın haremine cariye olarak giren Anastasya, Osmanlı Padişahı I. Ahmed'in eşi olup devlet yönetiminde etkin bir rol oynamış, Padişah IV. Murad ve I. İbrahim'in annesi ve IV. Mehmed’in büyükannesi sıfatıyla tarihe adını Kösem Valide Sultan olarak yazdırmıştır. Çok genç yaşta I. Ahmed'e haseki olmuş, kocası ölünce önce tahta geçen kocasının kardeşi Sultan I. Mustafa ve daha sonra da Sultan II. Osman zamanında devlet işlerinde etkinliği yavaş yavaş artmıştır. Bu padişahların tahttan indirilmesi üzerine tahta nihayet Kösem Sultan'ın kendi oğlu IV. Murat çıktı. IV. Murat tahta çıktığında yalnızca 12 yaşındaydı ve Kösem Sultan zekâsı ve hırsıyla artık oğlu adına imparatorluğu perde arkasından yönetmeye başlamıştı. Hareme girdiği ilk gün buradaki diğer cariyeler gibi olmayacağına yemin eden Anastasya, önce padişahının kalbini çalmış sonra tüm imparatorluğu yönetmiş; hayallerini hayata geçirmek için gözünü budaktan sakınmamış ve en nihayetinde Anastasya’yı Mahpeyker Kösem Valide Sultan’a dönüştürmeyi başarmıştır.
EYVAH Kİ, MEFTÛN OLAN KALMADI, İMDÂD EDEN OLSA BARİ ELHÂK, ESİRİM YA, GAMDAN BENİ ÂZÂD EDEN OLSA BÂRİ BİTTİM, ÖMÜR BİTMEDEN, YANDIM EZEL GELMEDEN ÂH-U ZARLA ÂBÂD EDECEKTEN GEÇTİM AMMA, BİR YÂD EDEN OLSA BÂRİ LEYLÂ UNUTMUŞ BİZİM HÂTIRÂMIZDAN NE KALMIŞSA ŞİMDİ MECNÛN OLAN BİZDE YÂR ZOR, GÖNLÜ DİLŞÂD EDEN OLSA BÂRİ KAYZERLERİN TAHTLARINDAN HABERİM YOK Kİ, BAHTINDA OLSAM HAKKIN CEZA PAYDASINDAN BİZİ İB’AD EDEN OLSA BÂRİ LÜTFÎ YA, AŞKIN SERENCÂMI BIRAKMAZ Kİ GİTSEM PEŞİNDEN AHRETTE ÂHIM, GÜNAHIM İÇİN FERYÂD EDEN OLSA BÂRİ
Necip Fazıl Kısakürek, yani üstad yani “Büyük Doğu” kurucusu, müşiri, başyazarı yani “Büyük Doğu” cemiyeti töre ağası yani “Büyük Doğu” ordusunun kumandanı; cumhuriyetle yaşıt olan sanat, fikir ve cemiyet hayatında çıkardığı dergiler, kurduğu cemiyetler ve etkilediği siyasetler göz önüne alındığında Türk düşünce tarihi, Türk siyaset tarihi, Türk edebiyat tarihi içinde vazgeçilmez bir konuma sahiptir. Onun 1976-1983 tarihleri arasındaki hayatında ben de vardım. “Büyük Doğu”nun son dönemecinde ve “Rapor”ların tamamında… Onunla Türk gençliğini bütünleştirecek, özellikle ülkücüler ve akıncılar mahfillerini “Büyük Doğu” yani tarihî olan hakiki büyük birliğe kalbedecektik. “Ordusunu Arayan Kumandan” olarak Necip Fazıl sanatkâr deruniliği ile siyaset yaratan kurmaylığını buluşturup Türk’ün ruh köküne dayanan yeni bir inkılap peşindeydi. Fakat ya orduları onu anlamadı yahut o, ordulara kumanda edemedi…